Avrupa Türk Akademisyenler Birliği (E.A.T.A.) organizasyonu ile Brüksel’de bir konferans için gelmişti merhume Duygu Asena…
Bu derneğin yetkilileri olan Leyla Ertorun, kız kardeşi Hülya, gazeteci Fikret Aydemir arkadaşlarımdırlar..
Hakkında kulaktan duyma genel kültür dışında bir bilgi sahibi değildim!
Cinsiyetçi ayrımcılığa karşı olduğum için, feministim diyenlere içgüdüsel bir gıcık duyarım…
Biyolojik ayrımcılık yaparak üstünlük sağladıklarını sandıkları için…
Kişilik mücadelesinden sıyrılıp dişilik mücadelesi kolaycılığına saptıkları için…
Eşit işe eşit ücreti evrensel anlamda savunduğumdan, sosyo-ekonomik anlamda bir numaralı feminist olarak görsem de kendimi…
Eşimle birlikte konferansa katıldık, dinledik, kafalarımıza takılan soruları sorduk!
«İş hayatının her evresinde, çarşıda, sokakta, ofiste, atölyede, fabrikada amirleri tarafından sürekli ezilen, dışlanan, hor görülen bir «erkeğin» otorite tesis edebildiği ve maçoluk tasladığı tek yerin kendi evi olduğunu, bu marazın daha çok sistemden kaynaklandığını» söyledim, dinledi, gülümsedi ve cevabını verdi.
-«Benim derdim senin gibi erkeklerle değil, senden kadına zarar gelmez» dedi.
***
Yanılmıyorsam tiyatrocu Ferhan Şensoy da «Ferhangi Şeyler» piyesini Passage 44 salonunda sahnelemişti.
İzlemiştim ve çok hoşuma gitmişti…
***
Milliyet gazetesi Brüksel temsilcisi Ahmet Sever siyasetin dışında, sanatsal etkinlikleri de dikkatle izlerdi…
Fırsat buldukça Türk lokantalarına gider, bize alışık olduğumuz tad ve lezzetleri sunan Türk mutfağına sığınırdık.
Ve genellikle Emirdağ ilçesinden ve civar köylerden gelen gurbetçilerimiz Chaussée de Haecht isimli upuzun caddeyi sağlı sollu kuşatmışlardı…
O cadde üzerinde Türkiye’de olan her türlü esnaf bulunur.
***
Akşam yemeğı için İzmir Restaurant’ta buluşmaya karar verdik.
Uzun bir masada 15-20 kişi vardık.
Sağımda Duygu Asena hanım, onun sağında Ahmet Sever, benim tam karşımda Ferhan Şensoy oturuyorlardı…
Aklımda kaldığı kadarıyla Ferhan Şensoy Galatasaray Lisesi mezunuydu.
Bol küfürlü konuşuyordu ve gazeteci-yazar Engin Ardıç’ın adı geçiyordu.
Duygu Asena hanım konuşmak yerine dinlemeyi ve izlemeyi tercih ediyordu.
Yemekler yenildi, bol kahkahalı fıkralar anlatıldı…
Yemek sonunda mekan sahibi jestini yapmış ve harika bir meyve tabağı hazırlatmıştı…
Tabak eksizsiz ve iştah kabartıcıydı.
***
İlk hamleyi Ahmet Sever yaptı ve solundaki Duygu Asena hanımefendiye o güzelim kirazlardan takdim etti.
Hanımefendi nazikçe reddetti.
Birkaç saniye sonra iri bir kiraz çiftni ben seçip elimle Duygu Asena hanımefendiye takdim ettim.
Benim sunduğum kirazları Ahmet Sever’in gözleri önünde ağzıyla aldı…
O da her insan gibi haliyle biraz bozuldu ve «benden almadın, Yakup’tan aldın» der gibi birşeyler söyledi.
***
Belliki masadaki bazı kişilerin küfürlü maço tavırları hoşuna gitmemişti ve «Onun Lügâtinde Küfüre Yer Yoktu» ve mücadelesini kadınca, yani insanca sürdürüyordu…
Amerikalıların Body Language, Fransızların Langage du Corps, Türkçede Vücut Dili dedikleri bu olsa gerek…
Yani konuşmadan, davranışlarıyla, mimikleriyle, yüz ifadesiyle, bakışlarıyla anlatmak yorucu günün sonunda tercih ettiği yöntem gibiydi…
***
9 yıl önce bugün aramızdan ayrılarak Zincirlikuyu’ya taşınan Duygu Asena hanımefendiye Allahtan rahmet diliyorum.