Yazarlar

Göç olgusu ve Belçika'ya ilişkin çağrışımlar

post-img
Yunanistan iflas etti, AB yetkililieri toplandı, Yunanistan Devletinin Avro Bölgesinde tutulmasına karar verildi, üç yıl içinde müflis bu komşumuza yanılmıyorsam 68 milyar Avro para gelecek. Radikal solu temsil eden Syriza Partisinin başkanı Başbakan adayı Aleksi Çipras her yolu denedi, ama istediği koalisyonu kuramadı. Dün seçim yinelendi ve sayın Çipras bu seçimden de birinci parti olarak çıkmayı başardı. Şimdi akılcı liberal sağcılarla bir koalisyon kurması bekleniyor. Suriye’deki silahlı çatışmalardan kaçan sivil halk Türkiye’de bekletiliyor. Hem de ya turistik Ege sahillerinde, ya da tarihi Kırkpınar yakınlarında. Gece gündüz demeden çoluk çocuk fahiş fiyatlarla umut yolculuğuna çıkıp Yunanistan’a ve oradan da paranın «bol» olduğu söylenen Batı ülkelerine geçmeye çalışıyorlar. Macaristan’daki durum yürekler acısı. Türkiye’yi 1915’teki tehcir olayı ile suçlayanlar 2015’te kendi içlerinde yaşanan bu Suriyeli tehcirinde sessiz kalırken yine Türkiye’den daha fazla önlem almasınıistiyorlar ve aralarında topladıkları para ile bu parayı sana verelim, sen onları orada biraz daha beklet politikası uygulayarak zaman kazanmaya çalışıyorlar. *** Soru şu? Peki bu insancıklar ne yapsınlar, nereye gitsinler, kitlesel göç siyasileri niçin bu kadar korkutuyor? *** Cevap basit! Çünkü onlar görüntü kirliliği yaratıyorlar ve globalleşen kapitalist sistem eski sosyal demokrat liberal sistem değil artık. Kendi geleceklerini ve kazanılmış sosyal hakları nasıl idame ettireceklerini kara kara düşünürken kitlesel bir Suriyeli göçünden rahatsızlar. İşin içinde ne ararsanız var… Terör korkusu da, yerli halkların bölünmüşlüğü de, orta ve uzun vadede kurtuluşu Suriyeli göçünde görenler de… *** Peki, Belçika halkları hiç yabancı ülkelere göç etmediler mi? Le Vif/L’Express dergisinde okuduğum bir makaleden sonra sözü burada ULB’de (Hür Brüksel Üniversitesi) tarih profesörü ve bilimsel araştırmacı Anne Morelli’ye bırakıyorum. Kendisi Belçikalı göçmenler hakkında on beş yıl süren ve bir kitapla taçlanmış bir bilimsel araştırma yönetmiş. (Kitap : Belçikalı Göçmenler, Anne Morelli yönetiminde, Couleurs Livres Brüksel yayınevi, 1998) Şimdi sözü tamamen ona bırakıyorum : «Resmi tarihimiz Belçika göçünü unutmuş. Yurtdışına gidenlerin ulusal gururunu okşamak adına pozitif bir vizyon muhafaza edilmiş. Belçika yurtdışına gidişleri teşvik ederken başarısızlıklar, dinsel baskılar, yaşam koşullarının zorluğu ve fakirlik özenle dikkate alınmamış. Seçici davranan hafıza başarıları parlatmış, başarısızlıkları köreltmiş.» dedikten sonra bunu örneklerle kısa tarihlerine yaymış… *** Tüm göçlerin kökeninde daha iyi yaşama hayali yatar… *** Yakın geçmiş tarihinde gelen Belçikalıları karşılamak zorunda kalan ülkelerde de gelenler hakkında olumsuz önyargılar vardı… Bizim iş imkânlarımızı almaya geliyorlar, kendi aralarında kalsınlar… deniliyordu. Anne Morelli bütün 19.cu asır Fransa’sı böyleydi diyor. Belçikalılar buraya 1840’lardan itibaren gelmeye başlamış. Tarımda günlük veya sezonluk işçi olarak, ya da tekstil sanayiinde ve kömür ocaklarında daha uzun süreli olarak. Sınırı yürüyerek geçerek Fransa’nın kuzeyine Lille ve Roubaix kentlerine geliyorlar… 1880’lerde sayıları yarım milyon civarında. O tarihlerde Belçika’nın toplam nüfusu 6,5 milyon civarında… Kabine şefi Frère-Orban Kral Léopold II’ye hitaben «Ekselans, Belçika’nın ayrıca bir sömürgeye ihtiyacı yok, şimdiden bir sömürgesi var, o da Fransa» der. 1870’de Roubaix nüfusunun % 55’i Belçikalıdır. Özellikle açlıktan kaçmak ve Belçika’dakinden daha dolgun bir ücret edinme adına dokuma tezgâhlarında kolayca iş bulurlar. Fransız işverenleri de onları daha kolay denetlemektedir… Fransız emekçiler bunun bir ücret dampingi olduğunu düşünseler de… 1819’da Kuzey’in tekstil sanayiinde çalışan Gentliler suçlanırlar! 1848’de demiryollarında çalışan Belçikalılar hedef gösterilir… Paris’li işçiler onlara karşı komando eylemlerine girişirler… XIX. asır sonunda olaylar büyür, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı içeren şiddet olayları gelişir, «Belçikalılar defolsun» sloganları atılır. Kuzey Fransa’nın Lens ve Liévin yerleşim birimlerinde. Ekonomik kriz ve işsizlik artışından dolayı Flamanlar ırkçı tepkilere maruz kalır ve bu insanlar alkolik, inançsız, yasa bilmez, çılgın ve azgın cinsellik düşkünüolmakla suçlanırlar… 1901’de Paris’te 13.904 erkek 14.020 bayan Belçikalı bulunmaktadır. Belçikalı genç bayanlar «özellikli» olmakla tanınmaktadırlar. Çok temiz, işinin ehli, sahiplerine karşı itaatkâr ve koyu katolik olurlarmış…  Birinci dünya savaşına 250.000 Belçikalı Fransa’ya gelir… Çok ani ve kitlesel bir hareketle birkaç haftada 1.500.000 Belçikalı, kolektif bir panik halinde evi barkı terkeder. Binlerce Anversli günlerce Hollanda sınırını zorlar ve yarım milyon Belçikalı Hollanda’ya geçer… Bu sınır köy ve kentlerinde göç edenler yerli nüfustan iki-üç kat fazlalaşır, fakat savaşı kısa sürecek sanan Fransa veya Hollanda bu durumu pekönemsemezler… *** Birinci sorun göçmenlerin istihdamı olsa da, akabinde geçici olduğu sanılan bir olayın kalıcılaşması ile daha büyük bir sorun ortaya çıktı : Bıkkınlık! İnsanlar birbirini daha iyi tanıdıkça, insanın her yerde aynı olduğu, ne birer aziz ne de birer kahraman olmadıkları anlaşıldı… *** İngiliz basını 1916’dan itibaren Belçikalıların karıştığı adli vakaları işlemeye başlar. Bir yıl sonra birçok şehirde çatışmalar başlar. O nedenle İngilizler 2.ci Dünya Savaşında gelen Belçikalı göçmenlerden tedirgindirler… Nazi saldırısından kaçan bazı sığınmacı Belçikalılara İngiliz makamları imtiyaz rejimi tanımak istemezler. *** Avrupa’nın yetmediği yerde Amerika imdada yetişir. 19.asır sonlarında aşırı fakirlik sonucu yerinden yurdundan edilen Doğu Brabant’tan Gemblouxlu ve Eghezéeli Valonlar Wisconsin’e giderler. Grand-Lez’nin Belediye Başkanı şebekeyi yönetir ve Michigan Gölü üzerinde 300 km. yol yaparlar… Belçika makamları serseri dilencileri ve tahliye olan mahkûmları Deniz Ötesi’ne gönderirler. Amerika’ya göç etmeden önce yaklaşık 10.000 Valon mal-mülk ne var ne yoksa elden çıkarırlar… Yeryüzü cenneti olarak tanıtılan Amerika macerasına bir propaganda sonucu inandırıldıklarını anlarlar… *** Aynı dönemde Kanadalı yetkililer de Belçikalıları çekmek için propaganda yaparlar… Özellikle tarım işlerinde çalıştirmak için! 1950’lerde katolik, frankofon (Fransızca konuşan), iyi işçi işçi oldukları düşünülen Belçikalılar ideal göçmen olarak düşünülürler. Belçika’da dağıtılan ve ülkenin doğal güzelliklerinden bahseden propaganda broşürlerinin sunduğu tarafgir ve eksik oldukları anlaşılır. *** Güney Amerika’da bulunan Guatemala ülkesindeki Santo Tomas’da bir Belçika kolonisi  kurma projesi müthiş bir göç dalgası başlatır. Kral Léopold II projeyi destekler… 1843’te üç gemi demir atölyesi, fırın ve örnek çiftlik yüklü olarak yola çıkar… Gerekli marangoz, mekanisyen ve ormancılarla birlikte… Sosyal yardımlarla geçinen işsiz güçsüz tantanalı yaşam sahibi insanlar da onlara refakat eder… Sonuç olarak Santo Tomas projesi başarısızlıkla sonuçlanır… Belçikaların uyum sağlayamaması ve başka etkenler sebebiyle… Brezilya’da da benzer bir proje başlatılır ve sorunlar yaşanır. İşçilere söz verilen ücretler ödenmez ve çalışma koşulları gerçeğe uymamaktadır… Belçikalılar arasında kavgalar, iş bırakmalar, serserilik ve dilencilik baş gösterir… Belçika Konsolosluğu rahatsızlık veren bu binlerce dilencinin geri gönderilmesini talep eder!   *** Günümüzde, her yıl, yaklaşık 40.000 Belçikalı ülke topraklarını terk ediyor. Sanki Wavre ve Arlon kentleri bugünden yarına boşalıyorlar gibi…» *** Ama insanoğlu kendisine ilişkin olumsuzlukları o kadar çabuk unutuyor ki! Sanki başarısızlıkları silen, başarıları resmi tarih olarak parlatan ve belleten bir seçici bellek özellikle İslam ülkelerinden gelenlere karşı ırkçılık ve/veya yabancıdüşmanlığını körüklemeye ve megalomanlığı beslemeye sinsi sinsi devam ediyor. Titanic mi batıyor, yoksa Gülme Komşuna, Gelir Başına filmi mi çevriliyor? Birileri kaçıp canını kurtarmaya çalışırken, umuda yolculuk oynarken, birileri de durmaksızın ince hesap peşinde gibi geliyor bana naçizane…

Diğer Haberler