Yazarlar

Aşktan nefrete

post-img
Belçika’da siyasetçi çok, devlet adamı kalmadı. Herkes kendi çiftliğinde kendine ait sandığı tavuk ve piliçlerin doldurduğu tribünlere karşı horozlanıyor, dar alanda paslaşıyor. Onların oylarını çantada keklik görüyor. Sebep gayet basit. Bu ülkede çoğulcu parlamenter demokrasi var, ifade özgürlüğü var, basın özgürlüğü var, hür seçimler var, halk hür iradesini kullanıyor, insan hakları var, sosyal haklar var, uygarlık var, barış var, huzur var, uzlaşma var, çok dillilik var, çok kültürlülük var... Var oğlu var. Kısacası demokrasi var. Herşeyin en güzeli, en moderni, en çağdaşı, en doğrusu burada. *** Daha doğrusu, bir zamanlar öyleydi. İki kutuplu dünya vardı, bolluk vardı, bereket vardı, huzur vardı, tam istihdam vardı, uzlaşma vardı... Kapitalizmin başını ABD, sosyalizmin başını SSCB çekerken, iki süper güç kendi aralarında dalaşıyorlardı. Basın ve kilise destekli sinsi propaganda sonunda özgürlük fakiri sovyet sistemini çökertmeyi ve sonunda rakipsiz kalmayı başardı... Ulus devletlere ve milliyetçiğe karşı başlattığı mücadelede insancıklara etnik köken ve azınlık aidiyetlerini benimsetti ve dayattı... Boğazından daha iyi geçsin diye böldü, parçaladı, lokmaları küçülttü O güneşli yazı müjdeleyen baharı kullanarak dünya coğrafyasını ısıtmaya başlattı. Sistem şimdilerde ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite yaşamımda bana öğretmenlerimin öğrettiği kutsalları unutturmakla meşgûl. Benim kutsal sanmaya ısrarla devam ettiğim  bütün değerlerin yerini bir tek şey aldı : Para! Herşeyin değeri parasal getirisi ile ölçülüyor. Kaç paralık adamsın, paran kadar konuş kıstasları parasız bilgeleri kahrediyor. *** Aşkı ayakta tutan hayallerdir. Hayal biterse, aşk gitmiş, yerini menfaate bırakmıştır. Aşkın olmadığı yerde, en iyi ihtimalle ilgisizlik, en kötü ihtimalle nefret vardır. Eşek ölene kadar ortaklık vardır, menfaat birliği vardır. Siyasal Bilgiler fakülteleri benim kullandığım amiyane tabirler yerine daha kibarlarını, diplomatik nezakete uygun olanlarını öğretirler… Eee okumuş, mürekkep yalamış, ybancı memleketlerde yabancı dillerde okumuş koskoca insanlar kaba konuşacak değiller ya… Üniversite’de derste okumuş veya duymuştum : Japonlara bomba atan bir Amerikan savaş uçağı pilotu atacağı bombanın maliyetini hesaplıyormuş… Nazım Hikmet’in bir şiirinde de sanıyorum Kore’de savaşta ölen bir Türk askerinin günlük maliyetinden bahsediliyordu… *** Yani varsa yoksa borsa kotaları, dövizdeki yükselmeler veya alçalmalar, hisse senetlerindeki artış veya düşüşler, faiz oranları, finans dünyasıyla sıkı flört halindeki siyaset ve medya tekelleri… Şeffaflık ise hak getire… Peki çok basit bir soru! Karşılıklı güvenin kurulamadığı veya yok olduğu bir ilişki başlayabilir veya sürebilir mi? Kimsenin kimseye samimiyetle güvenmediği bir ortamda gibi yaparak yaşamaya devam edilebilir mi? Eminim birçok insan veya seçmen bu soruları soruyor kendilerine… İşçi sınıfı, emekçiler ve sendikalar bocalıyor… Globalleşme yalanı adı altında dayatılmış kaos ve alternatifsizlik acımasızca hüküm sürüyor. Zenginler daha da zenginleşiyor, fakirler daha da fakirleşiyor ; ama zengin-fakir herkes tüketme sevdasında… Herkes eceline göre ölecek ama, ömür tükense de zenginlerde para bitmiyor, fakirlerde ise umutlar tükeniyor ve boğularak ölen göçmen çocukları sahillerden toplanıyor… Allah’ım hiç kimseyi evlat acısıyla imtihan etme yarabbi… Ey Belçika’yı oluşturan insanlar, boşanacaksanız bir an önce boşanın da herkes işine gücüne baksın… Brüksel’in velayetini bahane etmeyin!  

Diğer Haberler