Yazarlar

Globalleşen dünyada benim hissettiklerim

post-img
İnsanlık tarihi çok uzun, insan ömrü çok kısa ve günümüzde ancak bir bütünün küçücük bir parçasını inceleyerek uzmanlık ediniliyor… Bu söylediğim yaşamın her dönemi ve her alanı için geçerli! Başka bir deyişle herşeyi bildiğini iddia eden dangalaklarla işim olmaz benim… Mucidi olduğumuz ve ürettiğimiz teknolojilere tutsak yaşıyoruz sonuçta… Her değişimi gelişme olarak kabul etmiyorum desem de herşey çok hızlı değişiyor. Yani yapılacak tercihlerde öncelik sıralaması önemli, zira ihtiyaçlar sonsuz, imkânlar sınırlı… İşin kötüsü sınırlı imkânların lüzumsuz ihtiyaçlara sarf edilmesi ve gerçek ihtiyaçlara sarf edilecek imkân sıkıntısı veya yokluğu… Bir yanda değişime ayak uydurmayı başaran azınlık, diğer yanda oyun dışı kalan ezici tüketim bağımlısı çoğunluk… Bir yanda bizim çocukluğumuzda her şey daha iyiydi diyerek nostaljik takılan benim gibi teknoloji özürlü çoğunluk… Diğer yanda sanal ve dijital dünyada çoğunluğun dünyasından kopuk yaşayanlar… Bir yanda her şeyden haberdar global dünya vatandaşları olmaya yüz tutan üzerine titrediğimiz çocuklarımız, gençlerimiz… Diğer yanda eğitimsiz, sağlıksız, kaderci, başkaları için ömür tüketen ebeveynler; yani 77 milyon nüfuslu ve genç nüfusu ile öğünen güzel ülkemizin en az % 77 si… Diğeri iyi eğitim almış, çok dil bilen, genç, sürekli müzik dinleyen, film izleyen, parmaklarıyla ve kısa iletilerle haberleşen, sesi ve görüntüyü sanal arkadaşlarıyla anında paylaşan, seyahat eden iç ve dış hatların müdavimi, fit görüntüyü önemseyen, her ülkede çalışabilecek durumda olup biri İngilizce olmak üzere en az üç dili akıcı olarak bilen dünya vatandaşları… Çoğunluğu genç nüfustan oluşan bu kesimdekilerin ebeveynlerinin cefakarlık ve fedakarlıkları sayesinde oluştuğunu belirtmeliyim. *** Bu iki kesimi birkaç ülkede gözlemleme fırsatım oldu. Globalleşme rüzgarının her ülkede bir şekilde estiğini gördüm. Her ülkede değişik oranlarda zengin de var, fakir de, kentli de, köylü de, çalışan da, işsiz de… Sistemin bir tek amacı var : Daha ucuza üreterek, yaratılmış tüketim alışkanlıkları sayesinde, insanları özendirerek, borçlandırarak tükettirmek, tüketim yoluyla sınıf farklılıklarını psikolojik anlamda yok etmek… Bunun en güzel ve canlı örneği olarak istisnaları saymazsak ilk bağlamda Batı Avrupa ülkelerinde yaklaşık elli yıldan beri yaşayan gurbetçilerimizin doğdukları topraklara ve geleneklerine bağlılıkları, hovardalıkları, otomobil ve akıllı telefon bağımlılıkları, geldikleri ülke olan Türkiye’nin cennetsi Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz  sahillerindeki çok yıldızlı otellerini mekan edinmeleri, zeka ile kurnazlığı karıştırma eğilimleri sıralanabilir… Hiç şüphe yok ki niyetimiz asla ve asla insan küçümsemek veya aşağılamak değil… Herkes kendi tarihinin ürünü sonuçta ve her birimiz esen globalleşme rüzgarıyla savrulmuş bir yapraktan farksızız… Biz hayata sarılmaya, tutunmaya çalıştıkça, kurulu düzen gereği sürekli dışlanıyoruz dünyada! Görüldüğü gibi mikro analiz yapıyor, makro kalmaya özen gösteriyorum. Zira benim derdim hiçbir zaman bireylerle olmadı ve «Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine» de olduğu gibi orman içinde tek ve hür ağacı oynayarak geldim bu günlere… Farklılıklarım arasındaki artıları başkalarını ezmek, sindirmek, susturmak, yok etmek amacıyla kullanmadım. Olabildiğince ben kalmaya çalıştım, haram ve beleşe tenezzül etmedim, göz yummadım. Sağlığım elverdiği ölçüde çalıştım, ürettim, kazandım ve sevdiklerimle cömertçe paylaştım. *** Sosyal demokrasi sayesinde yaşanılan, yaklaşık 30 yıl süren (1960-1990), Golden Sixties tabir edilen dönemin tamamen kapandığı, benim sübjektif gözlemlerimle gitgide budanan demokratik hakları, eriyen müktesep sosyal hakları, artan işsizliği, islamofobisi, ırkçılığı ve yabancı düşmanlığı sebebiyle inişte olan bir uçağa benzettiğim Avrupa Birliği’nde görebildiklerim şunlar : - Siyasal Bilgiler Fakülteleri kitaplarında okutulan demokrasi ve insan hakları kavramları günümüzde müstehzi gülümsemelere yol açıyor. Zira herşey «tamamen duygusal»…  - Avrupa Birliği’nde uygulanan ekonomik model liberal kapitalist model. Globalleşme bunu silah zoruyla dünyaya dayatıyor. ABD ve AB birbirinin uydusu adeta. Birinde olup diğerinde olmayan yakın tarihten gelen, avantaj yaratan ve daha çok sağlık ve eğitim altyapılarında görülen farklılıklara rağmen. - Silahı Batı üretiyor ve satıyor, Doğu ve Güney alıyor, tüketiyor ve bölüne bölüne savaşıyor… - Batı kendisine Fransız İhtilali’nden miras kalan ve globalleşme başlayana kadar görevini alnının akıyla yapan Ulus-Devlet modelini, birkaç federatif fırça darbesine rağmen, korurken çevredeki mazlum ülkelerdeki ulus-devletleri ayrıştırmak için elinden geleni, mutad masum rolünü oynamaya devam ederek, yapıyor… - Yunanistan örneğinde olduğu gibi, Batı yabancı kökenli fakirlere ve borçlulara eleştirme hakkı tanımıyor… Eğitimli olsalar ve vatandaşlığa alınsalar dahi.Örnek olarak hümanist demokratik merkez partisi CDH Brüksel Bölge genç bayan milletvekili Mahinur Özdemir’in partisi tarafından ihraç edilmesi gösterilebilir. Zira kendileri Brüksel doğumlu, ULB mezunu, 2.ci dönem milletvekilidirler. - Batı dünyasının kısa ve orta vadede ihtiyacı enerji ihtiyacını karşılamak ve bu amaçla şirin gözükmeye çalışarak elinden geleni yapmak. Enerji üretim için yaşamsal bir veri ve bilinen enerji kaynaklarının yerini alabilecek yeni bir enerji türü henüz bulunamadı. Mevcut dünya düzeninde kendi rızasıyla satandan para veya takas yöntemiyle, yoksa teknolojik ve askeri üstünlük sayesinde döve döve bir şekilde alınıyor… İnsanlar ya ölüyor, ya kaderci oluyor. - Dün okuduğum habere göre geçen Temmuz ayında sadece Belçika’ya 3.000 iltica (sığınma) başvurusu yapılmış ve AB yöneticilerinin ortak kaygısı «göç» sorunsalıymış! Nedense işsiz ve cahil olarak ölüm korkusu ila yaşamak değilmiş, nedense sömürü düzeni değilmiş, nedense ırkçı ve dışlayıcı sistemleri değilmiş… - Adli poliste veya bilimsel araştırmada «olay kime fayda sağladı?» diye sorulur, «sebep-sonuç» ilişkisi irdelenir, zira bilinir ki «aynı sebepler, aynı sonuçları doğurur!» ve ben diyorum ki «aynı hatalar sürekli tekrarlanarak başarıya ulaşılamaz» ; yani ya gerekeni yapacağız, ya da başkalarının enerji savaşında bir halka olacağız… *** Tercih bizim ve umut fakirin ekmeği…

Diğer Haberler