Başlığım, ne sanatçı Nilüfer’in bu güzel şarkısı üzerine yazılacak bir yorumun, ne yıllar önce bu isim ile çekilmiş olan bir dizinin ne de Cemal Süreya’nın Sevda Sözleri’nden yola çıkılacak bir konunun başlığı değil elbette. En azından bugün için.
Günlerdir siyasetle dolup taştığımız, hala da etkisinden kurtulamadığımız seçim karmaşasının ardından, değerlendirmelerin arasına iliştirmek istediğim bu başlık da benden olsun isterim.
Recep Tayyip Erdoğan'ın hemen hemen her konuşmasının ana sözcüklerinden olan sevdamız ve davamız kelimeleri her zaman dikkat çekmiştir. Ne demişti Sayın Cumhurbaşkanı : “...Aşk budur işte, sevda budur. Sevdanız varsa bunu yaparsınız, yoksa yapamazsınız...Bizler; millete sevdalı, ülkeye sevdalı, hizmeti sevdalı bir kadro olarak yola çıktık. Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık. Biz dert insanıyız, sevda insanıyız.”
Seçmende dertler çoğaldı, sevdalar azaldı
Zamanla tükenen, sıradanlaşan, bıkılan sevdaların ülkesiyiz biz. Kâh sebepli, kâh zamanla sebepsiz...
Burada sebepler artmıştır. Ülke gitgide adaletsizlik, baskıcı rejim, polis devleti, kadına şiddet, ötekileştirme, dini değerlerin her fırsatta siyaset diline girmesi gibi çokça sayacağımız ve ülkeyi her gün yeni bir tartışmaya, soruna iten tüm hamle ve olaylarla iktidara en azından dur! demiştir. “Dur ve bir daha düşün”
Seçmen yüksek katılımla sandığa koşmuş, Cumhurbaşkanı ve AKP’nin yıkıcı sevdasının seçmende yarattığı tahribat, sonucu değiştirmeye başlamıştır. En azından milletin sevdası yol ayrımına gelmiştir. Başka çıkış yolları, belki başka sevdalar, sorunlara çare yolları için, iyisi kötüsü zamanla anlaşılacak bir adım atılmıştır. Bugün buradan baktığımızda, Akp’nin kalesi olarak anılan yerlerde bile “inceden bir ders, çoktan fire” vermeye başladığının kanıtıdır tüm bu yaşananlar.
7 Haziran’da yenilmezlik enerjisi ve bitmeyecek sevda algısı yıkılmış, halk 13 yıllık gergin ve ayrışmacı olarak nitelendirilen tek parti iktidarını terk etmiştir. Ak parti ve sevdalılarında ise ilk defa açık bir yenilginin yarattığı düşünceli bakışlar, “destan yazdık” gibi sonucu örtmeye çalışan büyük cümleler, ekonomiye dair ürkütücü senaryolarla “pişman olacaksınız” imaları yerini almıştır.
Sözün özü, hem halkımız hem de yaşadığımız bu hayat, ikili ilişkilerimizde ve yaşamın günlük akışında bile dikkate değer olan “körü körüne sevdanın peşine düşme gafletindense, sevdanın gözleri kör etmemesine odaklanılması” gerçeğine dikkat çekmiş, yoksa bu sevdanın vedasının kaçınılmaz olduğunu da bir kez daha ortaya koymuştur.