Yazarlar

Size sahip diyebilir miyim amca?

post-img
Arızalı adamlara ilgi duyuyorum arkadaş. Seviyorum diyemem. Hatta bazılarının siyasi düşüncelerinden nefret ediyorum ama ne yalan söyleyeyim ilgimi çekiyorlar. Hangi siyasi düşünceye veya dünya görüşüne sahip olursa olsun kabına sığamayan, kalıplara girmeyen bu adamlar dünyayı daha ilginç hale getiriyorlar. Michael H. Hart’da onlardan bir tanesi.   Adam aslında matematikçi, fizikçi, astrofizikçi, bilgisayar bilimcisi, hukukçu, futurist (gelecek kuramcısı) vs. vs. Bu kadar altın bileziğin var. Git sosyal güvencesi olan bir işe gir, emekli ol, Missisipi kıyısında bir yazlık al. Hayatını keyifli geçir değil mi? Yok arkadaş rahat durmamış. Gitmiş 3 tane tartışmalı kitap yazmış.   En çok tartışma yaratanı “Dünya Tarihine Yön Veren En Etkin 100” adlı kitabı. Adından da anlaşılabileceği gibi dünyanın kaderini ve dolayısıyla tarihini en çok etkilemiş 100 insanı listeleyip biyografilerini yazmış. Elbette yazarın kişisel görüşleri ve değerlendirmelerine göre oluşmuş bir liste. Bu yüzden ilk yayınlandığı 1978 yılından beri pek çok eleştiriye konu olmuş. Kimileri kendi milli kahramanlarının neden listede yeralmadığını eleştirmiş. Kimileri de bunu bir şeref listesi olarak görüp Adolf Hitler gibi isimlerin içinde olmasını eleştirmiş. Liste de zaman içinde bizzat yazarın kendisi tarafından pek çok kez değişip revize edilmiş bu arada.   Herneyse konu uzun ve tartışmaya açık. Meraklısı alsın okusun. Biz konumuza giriş yapalım.   İşte bu listenin 9.sırasında yeralan isim Amerika’nın meşhur kaşifi Kristof Kolomb. Bana göre listede bu kadar üst sıralarda yeralması doğru değil. Düşünün tarihin babası Homeros bile 98.sırada. Ne olursa olsun Amerika birileri tarafından keşfedilecekti zaten. Özellikle Kristof Kolomb tarafından tam da 1492 yılında keşfedilmesi bu kadar önem arzediyor mu bilmem. Keşke mümkün olduğu kadar geç keşfedilseydi aslında.   Çünkü o yıllarda kuzey ve güney Amerika kıtasında yaklaşık 140-150 milyon olan yerli nüfusun sadece 40 yıl içinde %10’unun katledildiği kabul ediliyor. Sonraki 400 yılda ise bu rakam 70-80 milyona çıkıyor. Rakamlar söylendiği anda önemini kaybeder. Bu 70 milyon yerine 7 milyon yazmamın sizde yaratacağı duygusal etki yok denecek kadar azdır. Bunu okuyanın gözünde canlandırmak hiç kolay değil. Türkiye’nin şu andaki nüfusu kadar insan aç gözlü, alçak ruhlu, köpek sürüsü beyaz adam tarafından akıl almaz işkence ve katliamlarla yok edilmiş.   Şerefsiz istilacılar bununla da yetinmemiş. Bu kadar büyük katliamlarda ortada neredeyse yerli halk diye bir şey kalmayınca iş gücü ihtiyacı ortaya çıkmış. Yine bu 400 yıllık süre içinde yeni elde ettiği topraklarda oluşturduğu kolonilerde çalıştırmak üzere kara kıtadan yaklaşık 20 milyon civarı köle getirmişler. En az bunun 5 katı kadarı da ele geçirilmeye direnirken, kaçarken yahut 35-40 gün süren çok zor yol şartlarına dayanamadığı için yok olmuş.   Bu dönemde köle ticaretinin kendisi de önemli bir gelir kaynağı haline gelmiş. İşin ilginç yanı şu; bu ticarete ön ayak olanlar dünyayı paylaşma yarışında rekabet eden emperyalist İngiltere, Fransa, İspanya, Hollanda, Portekiz gibi ülkeler olsa da köleleri son noktada avlayıp derdest eden taşeronlar yine kendileri gibi kara kıtanın çocukları.   Üçgene bakın; gemiler Amerikan kolonilerinde üretilen pamuk, şeker, tütün, pekmez, rom gibi malları Avrupa’ya getiriyor. Oradan Afrikalı yeni yetme, kabile reisinden bozma hükümdarlar ve çevrelerindeki mutlu azınlığa satılıyor. Karşılığında ise neredeyse hiçbir üretim olmayan Afrika’dan tek değerli ticari emtea olan insan vücudu alınıp bu malları üretmek üzere Amerika’ya gönderiliyor. Kapitalizm ve emperyalizmin en iğrenç, en ilkel ama bir şekilde en dürüst hali. Herşey açık, çekincesiz, makyajsız.   Şimdi bütün bunlara Kristof Kolomb’mu sebep oldu? Benim gözümde kendisi de dönemin fırsatçı, acımasız, rezil sömürgeci sınıfının son derece iğrenç bir prototipi olmasına rağmen bence hayır. O olmasa bir başkası mutlaka aynı sonuca yol açacak keşfi zaten yapacaktı. Kolomb sayesinde bu keşif belki bir süre erkene çekilmiştir ama sonuç bence kaçınılmazdı.   Köle olmak zor olsa gerek. Sahibinin malısın. Ticari bir emteasın. Canın da, kanın da hatta çoluğun çocuğun ve namusun, ırzın efendine ait. İster döver, ister söver, ister öldürür isterse işkence eder. Benim çocukluğumda “Kökler” diye bir dizi vardı. Zavallı Kunta Kinte’nin çektiği acıları siyah beyaz televizyonda izler izler ağlardık. Bir de halimize şükrederdik elbette.     Kölelik batı dünyasında 150 yıldan uzun zaman önce yasaklandı.  Ortadoğu’da ise 1960’lara kadar resmi olarak köleliğin devam ettiği ülkeler olsa da artık global olarak yasaklanmış durumda.   Artık herkes özgür. Kimse kimsenin malı değil. 21.Yüzyıl’ın modern dünyasında kölelik diye bir şey yok.   Nah yok…   Günümüzde köleliğin alası var. Hem de 2 asır öncesindeki gibi dürüst değil. Makyajlanmış, cilalatılıp parlatılmış bir şekilde aynı düzen hala devam ediyor.   Eskiden zengin tüccarlar, toprak sahipleri yani efendiler kölelerin parasını satın alırken bir defada ve peşin ödüyormuş. Şimdi buna da gerek yok. Aylık taksitlerle köle edinmek mümkün. Üstelik köleleşmek isteyen genç yığınlar kapınızda hazır bekliyor. Size sahip demeye hazırlar. Hepsi çok zeki, iyi eğitimli, pırıl pırıl gençler.   Tamam biliyorum, elbette bugünkü maaşlı modern köleleri yüzlerce yıl öncesinin birer hayvan gibi alınıp satılan zavallılarıyla karşılaştırmak çok adaletli değil. Bu onların çektiği acılara ve kaybettikleri hayatlarına saygısızlık olur. Zira en azından bugün köle olmamayı seçmek imkansız değil. O yüzden acımayalım bugünün yaka rengi mavi veya beyaz gönüllü serflerine.   Yine de itiraf edelim kapitalizm kazandı. En azından şimdilik dünyanın baskın yönetim biçiminin vahşi kapitalizm olduğunu kabul edelim. Bir gün belki ve inşallah değişir ama gerçek şu ki hepimiz bu oyunun neredeyse bilinçli ve istekli birer destekçisi haline geldik.   Okyanusun farkına varmayan balıklar gibi bu düzenin bir sömürü ve vahşet dünyası olduğunun bile farkında değiliz.   Şaşırmayın ve dürüst olun. Hangimiz köle değiliz?   Beter olalım, bunun farkına bile varamıyorsak bir şekilde hak ediyoruz demektir.   Dedim ya benim işim bu modern kölelerle değil.   Bugün bildiğiniz en ilkel haliyle kölelik aynen iki yüzyıl önce olduğu gibi – hatta belki daha da vahşi bir şekilde -  devam ediyor.   Dünyada çoğunluğu çocuk 30 milyona yakın insan tıpkı koloni dönemindeki gibi mal olarak alınıyor, satılıyor, ücretsiz çalıştırılıyor, fuhuş için kullanılıyor, pazarlanıyor, işkence görüp öldürülüyor.   Elimizde yediğimiz yemeğin fotoğrafını anında paylaşabildiğimiz akıllı telefonlarımız var diye kendimizi Jetgiller çağına vardık  zannetmeyelim. Bildiğiniz Taş Devri’nde takıldık kaldık. İnanın daha ileride değiliz.     Metafor filan yapmıyorum. Günümüzde dünya üzerinde tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar çok köle var. Otuz milyon köle bizimle aynı atmosferi soluyor. Bizler teknolojinin bize sağladığı sanal zevklerle avunurken onlar günde bir öğün yemekle 16 saat çalışıyorlar. Henüz çocuk yaşta seks işçisi olarak yüzlerce insanın tecavüzüne uğruyorlar. Daha fazlasını sayıp dökmeyeceğim.   http://www.globalslaveryindex.org/   Amacım sinirlerinizi bozmak değil sadece. Bu düzenin bir parçası hatta destekçisi olduğumuza inanıyorum. Tayland’a seks turizmine gidenlerimizden bahsetmiyorum sadece. Ses çıkarmadığımız için bile suç ortağıyız. İster inanın ister inanmayın. Siz de ben de.   Neyse, önce kendi istikbalimizi bir kurtaralım, geleceğimizi bir garantiye alalım da başkaları için bir şeyler yaparız elbette. Biz aslında çok üzülüyoruz çünkü…     * Erdemli ve cahil kalmayı umursamayan meraklılara notlar 3 Michael H. Hart’ın ayrılıkçı bir beyaz olduğu söylenir. Irkçılıkla suçlanır. Bu arada en etkili 100 insanı sıraladığı kitabında Hz.Muhammed’i ilk sıraya koymuş olması kendi toplumunda çok eleştirilmiş ve tartışılmıştır. Hz.İsa’nın takipçisi daha çok olmasına rağmen sadece 3.sırada yeralması da aynı tepkilere yol açmıştır. Michael H. Hart kitabında bu durumun sebeplerini geniş bir şekilde açıklamıştır. Meraklısına duyurulur.      * Teşekkür 1 22 yıl önce bu kitabın varlığından beni haberdar eden A.E.Doğan’a sevgilerimle.

Diğer Haberler