İnsanlık sürekli değişim ve dönüşüm yaşar. Hemen herkes o eskidendi şimdi yeni olgular var ben yeniyim ya da biz yeniyiz der. Peki ama bu düşünce temel de nelere dayanıyor?
Aydınlanmacılık; her şeyden önce bir dünya görüşüdür. Birbiriyle çatışan görüşleri içerse de, ekonomi ve sosyoloji, devlet ve politika, felsefe ve tarih anlayışı gibi bazı temel konularda feodal, teokratik toplum ve dünya görüşünün karşısında genel bir bütünlük arzeder.
Aydınlanmacılık ileriye dönük ortak bir amaç etrafında insanları harekete geçirip düşüncelerini toplumsal güce dönüştürmüş olması nedeniyle bir toplumsal harekettir.
Aydınlanmacılığın İngilizce karşılığı Enlightenment, Almanca karşılığı ise Aufklärung’dur. Aydınlanmacılığın bu iki dildeki karşılığı arasında birisi daha çok pratiği, diğeri ise daha çok teoriyi çağrıştıran ama birbirini tamamlayan önemli bir fark vardır.
Enlightenment; ışıklandırma eylemi gibi anlam taşır. Aufklärung ise önünüzde duran bir durum veya bir şey hakkında etraflı bilgi edinip öğrenme ve bilgilendirme eylemidir.
İngiliz, Fransız ve Alman aydınları arasında bir karşılaştırma yapıldığı zaman, İngiliz ve Fransızların politik sistemlerini devrimci yoldan değiştirirken, Almanların düşünceyi devrimcileştirdiği (Heinrich Heine) söylenir. Bu fark Aydınlanmacılığın birbirini tamamlayan iki boyutunu vurgular.
Aydınlanmacılık; sanıldığı gibi sadece bir felsefe ve edebiyat, kısacası bir düşünce akımı değildir, aynı zamanda feodal Ancien Régime'i aşmayı amaçlayan köklü ve kapsamlı yeni bir dünya ve toplum görüşüdür.
Aydınlanmacılığın toplum düşüncesinin yeniliği; onun gelişim ve ilerleme, eşitlik ve uyum arayışından kaynaklanmaktadır. Yani bir taraftan bireylerin farklı bireysel amaçları ve çıkarları arasında uyum sağlanması, diğer taraftan özerkleşen hatta özgürleşen ama sosyal bir varlık olan bireyin çıkarlarıyla toplumun genel ihtiyaçları ve çıkarları arasında hüküm süren göreli çelişkinin ortadan kaldırılmasıdır.
Düşüncede henüz toplum ve devlet ayrışmasının söz konusu olmadığı kabul edilse bile, bunlar birbirinin tamamlayıcısı olarak görüldüğü için, her ikisi de uyumlu olmalıdır.
Toplumda genel güvenliğin, yani dirlik ve düzenin sağlanması için devlete ihtiyaç vardır. Onun bu görevi yerine getirebilmesi için tekelleştirdiği şiddet uygulama yetkisinin toplumu tehdit eder duruma gelmemesi için bazı önlemler alınarak sınırlandırılması gerekmektedir.
İnsanın aydınlanabilmesi için ise; özgür olması, düşüncelerini, devletin veya diğer insanların herhangi bir takibatına uğrama korkusuna kapılmadan açıkça dile getirebilmesi için gerekli toplumsal ve politik koşullara sahip olması gerekir. İnsan bilgilenebilir, kültür sahibi olabilir, aydınlığa erişebilir, çünkü akıllıdır; bunların sonucu olarak iyi olabilir, yaşamını rastlantılardan kurtarıp olanakları çerçevesinde, bilgi ve öngörülerinin ışığında planlayabilir.
Bunun tek koşulu, insanın özgür olmasıdır. Yalnız, insanın özgür doğmasına karşın her tarafta zincirlere vurulu olduğu koşullarda, iyi olması mümkün değildir. İyilik insanın doğasındadır; insan doğayı ve toplumu bu doğasına göre düzenleyebilir. Bundan dolayı Aydınlanmacılığın şiarı, yani kendi aklını kullanma cesaretine sahip ol çağrısı, aynı zamanda özgürlüğe çağrıdır.
Aydınlanmacılığın düşünürleri, sanatçıları, siyasetçileri, de bu yoldadır.
Bu nedenle çağımızda insanlığın karşı karşıya bulunduğu sorunlara cevaplar bulabilmek için aydınlanmacılığın toplum düşüncesini tartışırken izlenecek yöntem son derece önemlidir.
Aydınlanmacılığın insan toplum düşüncesi; herhangi bir eleştiriye tabi tutulmadan, önüne koyduğu hedefler ile ortaya çıkan sonuçlar karşılaştırılmadan, bu hedeflerin yeniden anlatılması fazla bir anlam taşımaz. Eleştiri hiç kuşkusuz vazgeçilmez araçlardan biridir, ancak eleştiri geliştirilirken izlenecek yöntem ve belirlenen amaç önemlidir.
Eleştiri; yaşanan gerçekleri ve geleceğe ilişkin öngörüler bütünlüğü içinde yapılırsa anlam kazanır. Aksi halde, yaşamın bugünü sorgulanamaz yarını ise şekillendirilemez.
Günün Sözü: Saplantılarla dogmalarla düşünen insan gerçekleri algılayamaz.