Politika

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi yormayacak, istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi hedefiyle süreç yönetilecek"

post-img

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi de yormayacak ve istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi hedefiyle bu süreç yönetilecek. Yılbaşında çalışanlarımızın kayıplarını telafi edecek bir artış yapılacak ”dedi.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı sonrası Millete Sesleniş konuşmasını gerçekleştirdi. Geçtiğimiz hafta yaptıkları grup toplantısında hem ülkenin güncel siyasetine dair konuları, hem de partilerinin mahalli idareler seçimiyle ilgili hazırlıklarını değerlendirdiklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yaklaşık 5 yıldır tam anlamıyla bir ‘fetret devri’ yaşayan muhalefetin yönetimindeki belediyeleri inşallah merkezinde hizmet, eser ve yatırımın olduğu gerçek belediyecilikle yeniden buluşturacağız” dedi.

"Kimin kiminle iş tuttuğunu çok iyi biliyoruz"
MGK toplantısında, terörle mücadeleden bölgedeki gelişmelere kadar pek çok konuyu ele aldıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Terörü kaynağında yok etme stratejimizi başarıyla uyguluyoruz. Suriye’nin kuzeyinde teröristlerden temizlediğimiz bölgelerde, huzur ve güven iklimi hakim. Tel Rıfat başta olmak üzere teröristlerin kümelendiği sınırımıza yakın alanları da inşallah güvenli hale getireceğiz. Irak sahasında devam eden Pençe Harekatlarımızla bölücü terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık. Havadan ve karadan gerçekleştirdiğimiz nokta operasyonlarımızla, teröristlerin üzerindeki baskıyı sürekli artırıyoruz. Sınırlarımız içinde bölücü örgütü bitme noktasına getirdik. Bundan 40 sene önce milletimizin başına musallat edilen terör belasından Türkiye’yi tamamen kurtarmakta kararlıyız. Buradan bir kez daha terör örgütü eliyle ülkemizi sıkıştırmaya çalışanlara sesleniyorum: Türkiye’nin güneyinde, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bir terör yapılanmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz. Operasyonlarımız neticesinde bitkisel hayata giren bölücü terör örgütünü canlandırma, yeniden palazlandırma çabalarının farkındayız. Kimin ne yaptığını, kimin kiminle iş tuttuğunu çok iyi biliyoruz. Daha önce yaptığımız gibi bir gece ansızın gelerek tüm senaryoları yırtıp atmaktan çekinmeyiz. Türkiye’nin sınırlarında ve ötesinde yürüttüğü harekatların stratejisini hala anlayamayanlara veya hazmedemeyenlere şu kelamı hatırlatmak isterim: ‘Kimi kuyu kazar her gelen içsin diye, kimi kuyu kazar her gelen düşsün’ diye. Biz ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için her gelen içsin diye barış, huzur, dostluk, kardeşlik, güven, refah kuyuları kazıyor, herkesin hizmetine sunuyoruz. Kendi akıllarınca bize ama aslında ülkemize ve milletimize kuyu kazanları da kendi kibirleriyle, hasetleriyle, husumetleriyle, kirli hesaplarıyla baş başa bırakıyoruz. Kimi kuyu kazar her gelen içsin diye ikim kazar her gelen düşsün diye biz ülkemiz için her gelen içsin diye barışı huzur dostluk kuyuları kazıyor herkesin hizmetine sunuyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

"En zoru geride kaldı, inşallah bundan sonra hep birlikte sürekli daha iyiye doğru gideceğiz”
Yarın Yunanistan’a gideceklerini ardından 18 Aralık’ta Macaristan’a bir ziyaret gerçekleştireceklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Karşılıklı saygı ve ortak çıkarlar temelinde komşularımızdan başlayarak bölge ülkeleriyle iş birliğimizi güçlendireceğiz. Ülkemizin uluslararası platformlar ile ikili ilişkilerinde siyasi, diplomatik ve ekonomik alanda kat ettiği her mesafe bizi Türkiye Yüzyılı’na bir adım daha yaklaştırmaktadır. Hem içeride hem de küresel düzeyde, belirlediğimiz hedeflerimize doğru yürüyüşümüzü kararlılıkla sürdürüyoruz. Hiçbir geçici sıkıntının, sinsi çelmenin, karanlık projenin, bizi yolumuzdan alıkoymasına müsaade etmeyeceğiz. Milletimiz bu hakikati görüyor. İhtiyaç duyduğumuz her durumda bizimde yanımızda yer alarak Türkiye Yüzyılı vizyonumuza omuz veren her bir vatandaşımıza şükranımızı sunuyorum. İnsanımızı günlük hayatında sıkıntıya sokan meseleleri de birer birer çözüme kavuşturarak, üstümüze serpilmeye çalışılan karamsarlık havasını darmadağın ediyoruz. En zoru geride kaldı, inşallah bundan sonra hep birlikte sürekli daha iyiye doğru gideceğiz” diye konuştu.

"Enflasyonu yavaş yavaş kontrol altına alıyoruz”
Enflasyonu yavaş yavaş kontrol altına aldıklarını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hiçbir ekonomik, mantıki ve ahlaki temeli olmayan fiyatlandırma davranışları, yerini rasyonel fiyatlamalara bırakmaya başladı. Salgın ve küresel krizlerle sarsılan makro finansal istikrarı güçlendirecek adımları kararlılıkla atıyoruz. Yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 5.9 oranında büyüyerek OECD ülkeleri arasında en iyi performansı gösteren ülke olduk. Böylece 13 çeyrektir süren kesintisiz büyüme trendimizi 14’e çıkardık. 2023’ün ilk 9 aylık döneminde ekonomimiz yüzde 4.6’lık büyüme kaydetti. Kaliteli ve sürdürebilir büyüme hedefimizden en küçük sapma yoktur. Yılın ilk 11 ayındaki ihracatımız 234 milyar doları buldu. İstihdam 32 milyona ulaştı. İşsizlik oranı ise yüzde 9.2’lere geriledi. Çalışan emeklilerimizde serzenişlere sebep olan sıkıntıyı da gideriyoruz. Meclisimizin onayından sonra ilk düzenlemeden istifade edemeyen 4 milyon 689 bin emeklimizin hesabına bir defaya mahsus 5’er bin liralarını süratle yatıracağız” dedi.
Aile ve Gençlik Fonunun kuruluşuyla ilgili yasal sürecin tamamlandığını belirten Erdoğan, "Üniversiteli gençlerimize seçim öncesi verdiğimiz ücretsiz internet ve indirimli teknoloji desteği sözümüzü tuttuk. Doğal gaz tüketim desteğini düzenli sosyal yardım programlarımıza dahil ettik. Yıllık 900 ila 2 bin 500 lira arasında olan toplam 8 aylık ödeme miktarını bin 500 ila 3 bin 500 liraya yükselttik” açıklamasını yaptı.

“Kayıpları telafi edecek bir artış yapılacak”
Asgari ücret ile ilgili konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımıza her ay aktardığımız kaynak tutarı da 450 milyon liradan 850 milyon liraya çıktı. Daha 10 ay evvel yaşadığımız ve ülkemiz ekonomisine 104 milyar dolar ilave yük getiren deprem felaketine rağmen hiçbir insanımızı, 85 milyonun hiçbir ferdini ihmal etmiyoruz. Yılbaşında çalışanlarımızın ücretlerinde hem genel ekonomik dengeyi sarsmayacak hem de onların kayıplarını telafi edecek bir artış yapılacak. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarına 11 Aralık’ta başlanıyor. İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi de yormayacak ve istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi hedefiyle bu süreç yönetilecek. Önümüzdeki yılı dengeleri yeniden sağlamlaştırma, bir sonraki yıldan itibaren olan dönemi ise atılım süreci olarak görüyoruz. Büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası yolunda bıkmadan durmadan mücadele etmeyi, adım adım hedeflere ulaşmayı sürdüreceğiz. Yeter ki 85 milyon olarak birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, huzurumuza, mücadele azmimize sıkı sahip çıkalım, aramıza fitne fesat sokulmasına izin vermeyelim. Gerisi sadece sabır ve vakit işidir. İnşallah 2028’i siyasi, ekonomik, beşeri ve askeri bakımdan bölgesinin ve dünyanın sayılı güçleri arasına girmiş bir ülke olarak karşılayacağız” değerlendirmesini yaptı.

"İsrail ikinci dünya savaşından bu yana Filistin coğrafyasında uyguladığı her zulmün hesabını elbette verecektir"
2028’in siyasi, ekonomik, beşeri ve askeri bakımdan bölgesinin ve dünyanın sayılı güçleri arasına girmiş bir ülke olarak karşılanacağını söyleyen Erdoğan, "Türkiye dünyanın neresinde bir mal ve mağdur var ise inancına, rengine, kimliğine bakmadan onun yanında olmayı ilke edinmiş bir devlettir. Bu bizim medeniyetimizden, tarihimizden kültürümüzden, ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz bir haslettir. Gerektiğinde bedel ödeme pahasına şahit olduğumuz kötülükleri; yapabiliyorsak elimizle düzeltmenin, mümkün değilse dilimizle anlatmanın, ona mani varsa kalbimizle buğz etmenin gayreti içinde olduk. Bu da imanın en zayıf derecesidir. Son 70 yılımıza baktığımızda bu yaklaşımın pek çok örneğini görebiliyoruz. Başı dara düşen insanlara bu vizyonla kapımızı açtık. Sayısız insana bu vizyonla sahip çıktık. Karabağ işgaline, Türkistan’daki zulme, Arıkan’daki haksızlığa. Balkanlardan Kuzey Afrika’ya gönül coğrafyamızın her köşesinde hep bu şekilde baktık. Bugün aynı onurlu duruşu Gazze’ye yönelik barbarlık karşısında Filistin halkının yanında yer alarak sergiliyoruz. Bizim safımız yalnızca bükülmez kolu, dönmez yüzüyle hakkın yanı olabilir. Üstelik Gazze’de öldürülen binlerde çocuğun, kadının, yaşlının, masumun yanında olmak için öyle çok derin felsefi gerekçeler aramaya da gerek yoktur. Gazze halkına uygulanan zulme karşı çıkmak için sadece insan olmak yeterlidir. İsrail ikinci dünya savaşından bu yana Filistin coğrafyasında uyguladığı her zulmün hesabını elbette verecektir. Bundan kaçış yok, Netanyahu nereye kaçar bilemiyorum. Mülteci kamplarında uyguladığı katliamlar ve Gazze’de 7 ekimden bu yana işlediği savaş suçları bu ülkeyi yönetenlerin yakın gelecekteki yargılanmalarında ayrı bir yere sahip olacaktır” dedi.

"İsrailli yöneticiler er ya da geç insanlık mahkemesinde yargılanacak"
Türkiye’nin kendisi gibi düşünen devletler ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte bu meseleyi her platformda gündeme getireceğini, takip edeceğini, somut sonuçlara ulaşmasını sağlamak için sonuna kadar çalışacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İsrailli yöneticiler er ya da geç insanlık mahkemesinde yargılanacak, hak ettikleri cezaları çekecek, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaktır. Daha önemlisi Netanyahu yönetimine bu cüreti veren, işlediği insanlık suçlarının üzerini örten Batılı ülkeler de aynı akıbeti paylaşacaktır. Amerika ve Avrupa ülkeleri İsrail’e sınırsız destek vermemiş olsa bu terör devletinin yöneticileri böylesine pervasız ve acımasız hareket edemezlerdi. Esasen Batı’nın tarihi oldukça karanlık, oldukça çirkindir. Biz bunların tıynetini Bosna’dan Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan’dan Filistin’den Irak’tan Suriye’den oradaki vahşetlerinden ve sinsi oyunlarından biliriz. Dünyayı asırlardır Batı safsatalarıyla oyalayanlar hiçbir değerleri olmadığını defalarca ispatlamışlardır. Esasen Batı’nın değerlerim diye sunduğu inanç, felsefe, hukuk ve bilim unsurlarının tamamı başka coğrafyalara ve toplumlara aittir. Sadece barbarlık gerçek anlamda Batıya özel bir vasıftır. Haçlı seferlerinde 4 milyon sömürgelerinde 50 milyon 1. ve 2. Dünya Savaşında 70 milyon insanı katleden batı hep bu vasfını sergiliyordu. Gazze’deki vahşete ortak olan Batı çalıp çırptığı tüm değerleri bir tarafa bırakıp mayasındaki barbarlık dürtüsü ile hareket etmektedir” şeklinde konuştu.

"İsrail’in gerçek bir ordu ile karşı karşıya kaldığında paramparça olacağı muhakkaktır"
Batı’nın Gazze konusundaki tutumuna tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İsrail’e en küçük söz söyletmeyip Gazze’de yapılanların üzerine gidenler, bireysel düzlemde insan olma, kurumsal düzlemde devlet olma özelliklerini kaybetmiştir. BM ve onun en önemli kurumu olan güvenlik konseyi gibi kurumlarda bu zulüm karşısında sergiledikleri acizlikle insanlığın ortak çatısı olma hüviyetinden iyice uzaklaşmışlardır. Genel Sekreterin samimi çabaları güvenlik konseyinin kimi daimi üyeleri tarafından ertelenmiştir. Biz dünya beşten büyüktür diye haykırırken bu gerçeklere işaret bu haksızlıklara isyan ediyorduk. Buradan açıkça söylüyorum. Batı'nın etekleri altına saklanan İsrail yönetimi zulmünü ne kadar tırmandırırsa sonuçta ödeyeceği bedeller de o kadar ağır olacaktır. Masum çocukları, kadınları, yaşlıları, silahsız ve çaresiz insanları dünyanın en modern savaş araçlarıyla öldürmek sadece İsrail yöneticileri gibi korkaklara mahsus bir zavallılıktır. Gazze’deki bir avuç sivil karşısında yüreği de bacağı da titreyen İsrail’in gerçek bir ordu ile gerçek bir güçle karşı karşıya kaldığında paramparça olacağı muhakkaktır. İsrail yönetiminin böyle bir akıbete maruz kalmadan bir an önce aklını başına toplamasını temenni ediyoruz. Bölgeye huzur gelmesinin tek yolunun 1967 sınırlarında Doğu Kudüs başkentli bağımsız egemen Filistin devletinden geçtiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum” dedi.

Geçtiğimiz günlerde Marmara bölgesinde yaşanan 5,1 büyüklüğündeki nispeten hafif sarsıntının, deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini bir kez daha hatırlattığını dile getiren Erdoğan şunları söyledi:
"Bilindiği gibi Türkiye Alplerden Himalayalar’a uzanan kuşak içinde en fazla deprem riski taşıyan 5’inci ülkedir. Topraklarımızın yüzde 66'sı nüfusumuzun yüzde 71’i deprem açısından riskli alanlarda yer alıyor. Ülkemizde son bir asırda 6 ve üzeri büyüklükte 231 deprem medyada geldi. Bu afetlerde 131 binden fazla canımızı toprağa verdik. Son olarak 6 Şubat depremlerinde 50 binden fazla insanımızı yıkıntıların altında kalarak hayatını kaybetti. Bu coğrafyada yaşamak demek deprem gerçeği ile yüzleşmek, karşımızdaki tehlikeyi kabullenmek ve ona göre hareket etmek demektir. Önümüzdeki tablonun bize gösterdiği tek çözüm yolu depreme dayanıklı binalar yapmaktır, yani kentsel dönüşüm dediğimiz bu adımını atmaktır ve o adımı attık. Maalesef ülkemiz bu toprakların hakkını vermek yerine, hakkına giren bir anlayışla yönetildiği için diğer pek çok husus gibi deprem tehlikesi de göz ardı edildi. Büyük yıkıma yol açan 1999 felaketi bu meselenin yeniden ve güçlü bir şekilde gündeme gelmesine standartların yeniden belirlenmesine vesile oldu. Süreci daha ileriye taşıyarak 2010 yılında tarihinde ilk defa Kentsel Dönüşüm Yasasını çıkardık. Yapı denetim kanunu başta olmak üzere konuyla ilgili mevzuatı güncelledik.”

"Güvenli şehirler için tek çare kentsel dönüşümdür"
Kentsel dönüşüm yasasının hayata geçtiği günden bugüne kadar hayata geçen projelerde Türkiye genlinde 480 milyar liralık yatırımla 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşümünü tamamladıklarını belirten Erdoğan, "Hali hazırda ülkemiz genelinde yaklaşık 400 bin bağımsız bölümün dönüşüm süreci devam ediyor. Türkiye’de yaklaşık 31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan 36 milyon bağımsız bölüm var. Bunların 6 milyonu deprem riski altındadır. Üstelik bunların da yarısının da acilen dönüşmesi gerekiyor. Güvenli şehirler için tek çare kentsel dönüşümdür. Kentsel dönüşümün ne kadar önemli olduğunun en son ve somut örneğinin 6 şubat depremleridir. Bu hakikati görmezden gelmek ertelemek, siyasi çıkarlar için istismarına yeltenmek çok açık ve net söylüyorum ülkemize ihanet etmek demektir. Kentsel dönüşüm konusu Türkiye için tartışmasız bir beka meselesidir. Hepsinden önemlisi bu konu, siyaset, siyasi partiler üstü bir konudur. ‘Hz. Mevlana akıl sonradan ah çekmek için değil, düşünüp tedbir almak içindir’ der. İnancımız da tedbir tevekkülden önce gelir. Hükümet olarak kentsel dönüşüm konusuna ilk günden beri hep bu zaviyeden baktık. Vatandaşlarımızı gece kondu denilen sağlıksız yapılarla birlikte depreme dayanıksız yüksek katlı binalardan da kurtararak onları modern, güvenilir, dayanıklı yuvalara kavuşturmayı hedefledik. Zemin artı 3 olsun, zemin artı 4 olsun bilemediniz 5 olsun dedik ve o günden bugüne inşaatları bu şekilde yapıyoruz. TOKİ başkanlığımız bu sürecin öncüsü olarak gerçekten kritik rol üstlendi. Maruz kaldığı onca haksız eleştirilere rağmen TOKİ vasıtasıyla şimdiye kadar 1,3 milyon konutu tamamladık hak sahiplerine teslim ettik. Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki attığımız her adımda tamamen ideolojik saiklerle hareket eden bir kesimi karşımızda bulduk. Bahanelerle hatta iftiraya varan kampanyalarla projelerimize sürekli takoz oldular. Ne kendileri bir iş yaptılar ne de bizim bu meseleyi çözmemizi istediler. Kanundaki boşlukları kullanarak yalan ve yanlış bilgilerle insanımızın aklını bulandırarak kentsel dönüşüm projelerimizi sabote ettiler. Maalesef bunun acısını depremin yıktığı bir çok şehrimizde yaşadık. Vatandaşlarımızın canları ve mallarıyla bir daha böyle bedel ödememeleri için kentsel dönüşüm çalışmalarımız bir üst seviyeye çıkarma kararı aldık. Bu amaçla geçtiğimiz eylül ayında çok büyük bir ‘Deprem Gerçeği ve Kentsel Dönüşüm Şurası’ düzenledik. Şurada ortaya çıkan teklifler şuranın diğer çalışmalar ışığında yeni bir kentsel dönüşüm yasası hazırladık. Kanun teklifimiz, geçtiğimiz ay meclisimizden onay aldı ve yürürlüğe girdi. Yeni kentsel dönüşüm mevzuatının yürürlüğe giresi ile birlikte muhalefet ve malum cevreler daha önce yaptıkları gibi hemen tezvirata başladılar. Vatandaşın malına el konulacak bu iftiradan başlayarak rantsal dönüşüme kadar sayısız yalanı tedavüle soktular. Oysa kanunda ne böyle bir ifade var ne de böyle bir durum söz konusu değildir. Düzenlemenin tek bir kuralı var kentsel dönüşüm sürecindeki engelleri ortadan kaldırmak ve dönüşüm sürecini hızlandırmaktır” değerlendirmesini yaptı.

"Yeni kanunla getirilen düzenlemelerde herhangi bir rant sağlama amacı veya hak sahiplerinin başka bir bölgeye gönderilmesi söz konusu değildir"
Yeni kanunla kentsel dönüşüm konusunda yapılan değişiklikleri paylaşan Erdoğan, "Daha önce çok daha yüksek çoğunluk gerektiren çok sayıda bağımsız birime sahip binaların kentsel dönüşüme dahil edilmesi salt çoğunluğa bağlıydı. Yani bir binada oturanların yüzde 50’sinden bir fazlası onay verdiği zaman kentsel dönüşüm ve inşaat ruhsatı alınması mümkün hale getirildi. İmar planlarını ilan askı ve itirazları süreçleri kısaltıldı. Tebligatların yapıların kapısına asılabilmesi elektronik devlet üzerinden bildirilebilmesi ve muhtarlıklarda ilan edilmesi ile süreç hızlandırıldı. Deprem riskinin en çok hissedildiği yerlerin başında gelen İstanbul’daki kentsel dönüşüm projeleri için yarısı bizden kampanyasının uygulanabilmesi amacıyla yasaya mali yardım hükmü de eklendi. Diğer şehirlerimizin her biri için de oranın şartlarına, ihtiyaçlarına, beklentilerine uygun özgün modeller geliştirilmesine imkan tanındı. Anlaşmazlıkların çözümü için arabuluculuk sisteminin devreye alınmasından ihtisas mahkemelerine kadar çeşitli mekanizmalar getirildi. Dönüşüm alanında imar planlarının yeni kurulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığınca onaylanması zorunluk getirilerek istismarsın ve gecikmenin önüne geçilmesi hedeflendi. Hak sahibinin borcunu ödeyememesi halinde dönüşen konut borcu nispetinde hazineye teshil edilmesi ve yine hak sahibine ömür boyu ücretsiz tahsisine imkan verildi. Yerleşime uygun olmayan bütün bu alanların riskli alan olarak belirlenmesi ve bu alanlarda yapılaşmaya izin verilmemesi temin edildi. Kentsel dönüşüm projelerine kamu desteği için kaynak sağlayacak yöntemler geliştirildi. Yapılan tüm bu düzenlemelerin amacı kentsel dönüşümü hızlandırarak milletin ve şehirlerimizin can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Küçük çıkar kavgalarıyla veya kaygılarıyla kentsel dönüşüm projelerinin geciktirilmesinin önüne geçilmesi ancak bu şekilde mümkündür. Yeni kanunla getirilen düzenlemelerde herhangi bir rant sağlama amacı veya hak sahiplerinin başka bir bölgeye gönderilmesi söz konusu değildir. Kim bunun aksini iddia ediyorsa muhteridir, yalancıdır. Bu milletin iyiliğini istemiyor demektir. Pazartesi günü 5,1 büyüklüğünde bir depremle sarsılan Marmara bölgemize daha fazla özel önem vermemiz ebette sebepsiz değildir. Süreci diğer şehirlimizde yönetmek ve hızlandırmak nispeten daha kolaydır. Ancak İstanbul’un da içinde yer aldığı Marmara bölgemizde yaşanacak bir felaketin Allah korusun tüm Türkiye’ye ağır maliyeti olacaktır. Bu gerçek karşımızdayken başka türlü hareket edemeyiz” şeklinde konuştu.

"Yerinde dönüşüm projelerine başvurusu sayısı 247 bini buldu"
Amaçlarının İstanbul’da her yıl 350 bin konut inşa ederek, 5 yıl içinde acil dönüşüm gerektiren tüm binaları yenilemek olduğunun altını çizen Erdoğan, "Tabii bu arada 6 Şubat depremlerinde yıkılan şehirlerimizi ayağa kaldırmaya yönelik çalışmalarımızda en küçük bir aksaklığa ve ihmale izin vermiyoruz, vermeyeceğiz. İnşasına başlanan 250 bin bağımsız bölümden 46 binini yılbaşından önce hak sahiplerine teslim edeceğiz. Takip eden aylarda da biten konutların teslimini sürdüreceğiz. Vatandaşlarımızdan gelen talepleri bütün bunlara kulak vererek yerinde dönüşümü kolaylaştıracak hibe ve kredi desteklerini içeren yeni modelleri de devreye aldık. Yerinde dönüşüm projelerine başvurusu sayısı 247 bini buldu. Sadece bölgedeki altyapı çalışmaları için 40 milyar liralık kaynağı ilgili kurumlarımızın kullanımına tahsis ettik. 2024 yılı bütçemize depremzede şehirlerimizin yeniden inşasına 1 trilyon lira kaynak ayırdık. Deprem bölgesindeki şehirlerimizde sadece konut yapmakla kalmıyor bu şehirlerimize kimliğini veren ticari alanları ve kültürel yapıları da yeniden ayağa kaldırıyoruz. Ayrıca bu şehirlerimizin meydanlarını, kent merkezlerini ve önemli ana caddelerini yine hükümet olarak biz yapıyoruz. Depremde zarar gören yollar ve ulaştırma yatırımlarıyla ilgili sorunları da biz giderdik. Biz gideriyoruz. Deprem bölgesinde şu an yapım süreci devam eden yeni yoların toplam uzunlumu 180 kilometreyi buluyor. Deprem şehirlerimiz başta olmak üzere 81 vilayetimizdeki yol, otoyol, köprü, metro ve viyadük projelerimiz de devam ediyor. Hava ve demir yolu ulaşımında açılışa hazır devasa yatırımlarımız var. Önümüzdeki dönemde yapımı tamamlanan ulaştırma projelerimizin resmi açılışlarına peyderpey devam edeceğiz. Hiç kimsenin ülkemi depreme hazırlamadı ki en önemli aracımız olan kentsel dönüşüm projelerini dinamitlemesine, yavaşlatmasına, sulandırmasına izin vermeyeceğiz. Milletimizin de siyasi istismarcılara kulak asmayacağına inanıyorum” ifadelerini kullandı.

Diğer Haberler