Genel Haberler
Darbe girişimi gecesi neler yaşandı?
- 441 Okunma
Gazeteci-yazar Faik Bulut, Ortadoğu’yu, İslam dünyasını ve İslamcı örgütlerin yapısını yakından izleyen bir araştırmacı. 1971’de Filistin’e giden Bulut, El Fetih kamplarında askeri eğitim gördü, daha sonra Filistin Kurtuluş Örgütü üyesi olmaktan İsrail’de yedi yıl hapis yattı.
Bulut’un son kitabı ‘Kim Bu Fethullah Gülen’in ilk bölümünün baskısı, aslında 1998 yılında yapılmış. Ancak kitap, üçüncü baskıdan sonra toplatılmış, yazar hakkında davalar açılmış. Kitabın genişletilmiş yeni edisyonuysa mayısta piyasaya çıktı.
Siyasal İslam uzmanı gazeteci Bulut ile Türkiye’de darbe girişiminde bulunan Fethullahçıları ve liderleri Gülen’i, devletin içine ne zaman ve nasıl sızdıklarını, arkasında hangi güçlerin olduğunu, AKP ile işbirliğini ve Türkiye’yi nelerin beklediğini konuştuk.
Fotoğraf: alternatifsiyaset.net
Gülen’e ‘Hazırız’ raporu verildi
Gülen Türkiye’de neden darbe yapmak istedi?
Gülen, iktidarı dipten kuşatarak ele geçirmek istiyordu. Birkaç nedenden dolayı da bu projeyi öne çekmek zorunda kaldı. En önemlisi sıkışmışlık duygusuydu… 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla birinci raund bitmişti ve AKP ikinci raunda geçerken askerle işbirliği yaptı. AKP ve ordu, Kürt hareketi ve Cemaat’e karşı birleşti…
Evet…
TSK’dan tasfiye edileceğini gören Gülen de, sürekli iletişim halinde olduğu, Ortadoğu meselelerini görüştüğünü söylediği ABD eski büyükelçisi Morton Abramowitz ve yeşil kart alması için kendisine kefil olan Graham Fuller gibi CIA bağlantılı kişilerin teşviğiyle darbe işini öne çekti. Bana gelen bilgilere göre tarihin öne çekilmesindeki etkenlerden biri de; ordu içerisindeki Cemaat mensuplarının Gülen’e, “Türkiye’de darbe için her şeye hazırız”raporu vermesi.
‘O akşam pazarlıklar yapıldı’
Bir dönem Gülen’in en yakınlarından Latif Erdoğan, TSK içinde Cemaatçilerin oranının yüzde 90 olduğunu söylüyor. Cemaatçiler bu kadar kalabalıksa, darbe girişimi neden başarısız oldu?
Yüzde 90 çok abartılı geliyor bana. Bence bu oran yüzde 60’larda… Darbe girişiminin omurgasını Fethullahçı grup oluşturuyordu ama onlara destek verenler arasında Cemaat mensubu olmayanlar da vardı: Tayyip Erdoğan’dan nefret edenler, Ergenekon davası sırasında çok çekenler, laik ve Atatürkçü olanlar, darbe olursa terfi alacağını sananlar ve “Biraz bekleyip görelim, sonuca göre hareket edelim” diyenler. 15 Temmuz’da TRT’de okunan bildiriyi dikkatlice okursanız, metnin, tüm bu saydığım gruplar tarafından ortaklaşa kaleme alındığını anlarsınız. “O akşam neler oldu”,“Kim kiminle pazarlık yaptı”, “Neden birbirlerini sattılar”gibi sorular hala cevapsız, o taraf hala karanlık.
‘Erdoğan’a ilk ders Rıza Sarraf’la verildi’
Sizce kim kimi sattı?
Ergenekon’dan çeken Atatürkçü kesim, “Fethullahçılar bize yaptıklarını yaptı, biz de bunlara misilleme yapalım. Önce destekler gibi gözükelim, sonra da geride duralım” demiş olabilir. O gece Ergenekon’dan hapis yatmış bazı komutanların, kışlalara gidip darbe girişimine katılmaması yönünde rütbelileri ikna ettiğini biliyoruz.
Az önce CIA teşviğinden bahsettiniz… Darbenin arkasında ABD’nin de olabileceğini mi düşünüyorsunuz?
Başkan Obama olmayabilir ama ABD’deki birtakım kaynaklar veya karar odaklarının bu darbe girişiminden haberdar olduğunu düşünüyorum. Daha da önemlisi amaç, Erdoğan’ı devirmek değildi. Kolunu, kanadını kırarak ona ders vermek istediler. Aslında ABD, Erdoğan’a ilk dersini Rıza Sarraf olayıyla vermeye çalışmıştı.
(Kapatılan 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının kilit ismi Rıza Sarraf ABD’de, geçen 21 Mart’ta dolandırıcılık suçlamasıyla tutuklanmıştı.)
15 Temmuz akşamı bazı pazarlıkların yapılmış olabileceğini söylediniz. Darbe girişiminin tek galibi Erdoğan olduğuna göre, pazarlıkların tarafı olma ihtimali de var mı?
Büyük ihtimalle evet. Erdoğan ve AKP kanadı, darbe girişiminin ilk birkaç saatinde şaşkınlık yaşadı. Ancak sonrasında AKP içindeki iş bölümü tıkır tıkır işlemeye başladı. Hükümetin hazırladığı raporlar ve isim listelerine bakınca, darbe girişiminden önceden haberleri olduğu da anlaşılıyor. Belli ki buna karşı hazırlıklıydılar. Muhtemelen, “Bunlar nasılsa başarısız olur, bırakalım yapsınlar. Biz pazarlıkla bunları ezeriz, bu da işimize yarar”diye düşünmüşlerdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu bize Allah’ın bir lütfu” sözü boşa değildir.
TSK içinde, Ergenekon davasından çok çeken kesimin AKP ile işbirliği yaptığına işaret ettiniz. “Ben bu davanın savcısıyım”diyen Erdoğan’a nasıl güvendiler?
Önce size çok çektiren tarafı tasfiye edersiniz, sonra güçlenip önünüzdeki diğer engele yönelirsiniz.
‘Sivil darbe de olabilir’
Ordu içerisindeki Atatürkçü kanadın da ileride darbeye kalkışacağını mı söylüyorsunuz?
Darbeler yalnızca ordudaki rahatsızlıklardan dolayı yaşanmaz. Salt AKP hükümeti için de söylemiyorum. İç ve dış dinamiklere baktığımızda sistemin yürümesinde problem varsa, demokrasi yoksa ve tek adamlık rejimi hakimse darbelere zemin yaratılır. Askeri darbe olmak zorunda da değil. Sivil darbe de olabilir.
15 Temmuz’daki darbe girişimi başarılı olsaydı bugün nasıl bir rejimle yönetiliyor olacaktık?
Bunun adı bir rejim olabilir miydi emin değilim. Bildiğim tek şey; iç savaşın kaçınılmaz olacağı. Sadece Kürtler ile Türkler arasında da değil, çok fazla grubun birbiriyle çatıştığı Suriye gibi bir ülkeye dönüşürdük.
‘Laik ve Atatürkçü kesim Jandarma içerisinde kaldı’
‘Kim bu Fethullah Gülen’ adlı kitabınızda, Gülen’i ‘modern görünümlü bir şeriatçi’ olarak tanımlıyorsunuz. TSK’da bu kadar çok Gülenci varsa, ‘TSK bir İslam ordusuna dönüşmüştü’diyebilir miyiz?
İslam ordusu demek doğru olmaz ama TSK’nın yapısı o kadar bozulmuştu ki jandarma komutanlığı dışında laik ve Atatürkçü kesimin sayısı çok azalmıştı. Topluca cuma namazlarına gidildiğini biliyorum.
Yine kitabınızda Gülen’in şu sözlerle tanıtıldığını söylüyorsunuz: “Kökten dinciliğe karşı ılımlı İslam’ın temsilcisi, demokrat Müslüman, şeriat temelinde devlet kurmayı istemeyen, modern ve çağdaş din alimi, hoşgörüye dayalı toplum yaratmanın baş mimarı…” Bu tanımlamalar bana Büyük Ortadoğu Projesi’ni anımsatıyor…
Kesinlikle öyle. Gülen Cemaati, CIA bağlantılı MİT’çiler tarafından örgütlendi. O günden bu yana da bağlantıları hep devam etti. Gülen, 1960’lardan bu yana Ortadoğu coğrafyasındaki Yeşil Kuşak Projesi’nin parçasıdır. Gülen’in başında olduğu Komünizmle Mücadele Derneği de bu yüzden kurulmuştur zaten.
Geçmişte Erdoğan da Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı olduğunu savunmuştu. Gülen ve Erdoğan’ı buluşturan ABD mi oldu?
ABD, “Ortak bir amacınız var, birlikte hareket edin” demiş olabilir. Nihayetinde Türkiye’nin, neo-Osmanlıcılık temelinde ılımlı İslam ile bütün Arap coğrafyasına model olmasını arzu ettiler. Böylece kökten dinciliğin biteceğini sandılar fakat Erdoğan zamanla güçlenerek mızıkçılık yapmaya başladı ve ABD’nin çizdiği çizginin dışına çıktı.
ABD’nin Gülen üzerinden yaptığı hesap ne? Neden Gülen’i destekliyor?
İki hesabı var. Biri küresel… İran ve köktendinci Vahhabilik’e alternatif olarak Türkiye Nakşibendiliğini destekliyorlar. Bu yüzden de Gülen hareketi için lobi faaliyetleri düzenleniyor. Diğer hesapsa Türkiye ile ilgili. ABD, kuşkusuz seçimle başa gelen hükümetleri desteklemek zorunda. Ancak bir yandan da o hükümetleri baskı altına alabilecek, yönlendirebilecek bir kadroya ihtiyaç duyuyor.
’15 Temmuz, iki İslamcı’nın birbiriyle kapışmasıydı’
Türkiye, Suriye politikasında ABD ile ters düşene dek AKP ile Cemaat arasında teorik olarak bir fark yok muydu yani?
Usülde yoktu. İkisi için de ana hat, Türkiye’nin din referanslı bir devlet olması yönündeydi. Zaman içerisinde siyasal İslam’ın giderek tüm kurum ve kuruluşlarda egemen olmasını, tabanın da ona uygun yetiştirilmesini istiyorlardı. Erdoğan, “Dindar nesil yetiştireceğiz” derken, Gülen ise “Altın nesil yetiştireceğiz”diyordu. Dolayısıyla 15 Temmuz, iki İslamcının birbiriyle olan kapışmasından başka bir şey değildi.
Darbe girişiminin Ergenekon ve Balyoz davalarını temize çıkardığını düşünüyor musunuz?
Öyle görünüyor. Elbette AKP “Ben de bu işin içindeydim, bir parçasıydım” demeyecek. Erdoğan “Kandırıldım, Allah affetsin” diyor. Hukukta ‘Allah affetsin’ diye bir şey olmaz, oturur hesabını verirsin.
Peki, ya 17-25 Aralık? O da aklanacak mı?
AKP, güçlendikçe hem 17-25 Aralık, hem de MİT TIR’ları için“Yalandı” diyecek.
‘Bahçeli’nin, Gülen’le temas kurmadığını kim söyleyebilir?’
Erdoğan, 2010’dan itibaren Cemaat’in devletin içine sızmış olduğunun farkına vardığını ve o tarihte de mücadeleye başladığını belirtiyor. Ancak Emniyet İstihbarat’ın 1992 yılında hazırladığı 91/312-12 sayılı raporda Gülen Cemaati mensuplarının polis okulları, TSK ve askeri okullara sızdığı, kurumlarda çok sayıda Gülenci subay ve polis olduğu ifade edilmiş. Erdoğan’ın bunu bilmiyor olması sizce gerçekçi mi?
Bilmiyor olması mümkün mü? Turgut Özal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit… Hepsi göz yumdu, Gülen’in devlet kurumlarına sızdığı hep biliniyordu. Siyasi fırsatçılık gereği “İşe yaradığı müddetçe kalsın” diyerek dönemin ihtiyaçları doğrultusunda Cemaat ile kavgalı olmamayı tercih ettiler. Tüm bakanlıklarda görevli 10 memurdan yedisi Fethullahçıydı.
Gülen’in MHP ile ilişkisi var mıydı? Kitabınızda Abdullah Çatlı ile münasebetinden bahsediyorsunuz…
Gülen, Meral Akşener’in adaylığından önce de MHP tabanıyla çok oynadı. Hatta bir dönem partiyi bitirme noktasına dahi getirdi. Ancak 17-25 Aralık ayyuka çıkınca, Devlet Bahçeli “Hükümeti vuruyorlar, bu durum benim de işime gelir” diyerek pek ses çıkarmadı. Bu dönemde MHP lideri Devlet Bahçeli ile Gülen’in temas kurmadığını kim söyleyebilir?
‘Menzilciler Emniyet içinde cirit atıyor’
AKP hem parti içerisinde, hem de devlet kadrolarında ciddi bir temizliğe girişti. Bu ne anlama geliyor?
Bunlar bilinçli tasfiyeler değil. Gözaltına alınan ve tutuklanan insanlar arasında demokratı, solcusu, Cemaat’le ilgisi olmayanı da var. Tamam da bu tasfiye ettiğin kadroların yerine kimi getireceksin? Görünen o ki bu açıkları imam hatipliler, diğer cemaat ve tarikat mensuplarıyla kapatacaklar. Bunların yarın güçlenip iktidarı ele geçirmek istemeyeceğini nerden bileceksin? Emniyet içindeki cemaatçilerin cirit attığı söyleniyor. Cemaatçilerden kasıt Fethullahçılar değil, Menzilciler ve diğerleri…
Yeni ‘paraleller’ çıkabilir mi?
Devlet, AKP’nin tasarladığı şekilde restore ediliyor. Kendi kadrolarını yerleştiriyorlar. İmam hatiplileri iyi biliriz… Yarın CHP iktidara gelse, bu imam hatipliler kendi dünya çizgilerini bir şekilde hayata geçirirler. O zaman da AKP’nin bu yeni paralel yapısının tasfiye edilmesi en az 10 yıl sürer.
Demokrasi nöbetlerine baktığınızda ne görüyorsunuz?
Erdoğan’ın bundan sonra izleyeceği yolu görüyorum. Ve bu yolda ne Kürt hareketi ve Alevilere, ne de Hristiyanlara yer var. Cemaat’ten sonra AKP’nin yeni temizliği Kürtlere karşı olacak. Kendilerine göre bazı hesaplar yapıyorlar.
‘Cemaat, küresel intikam peşinde’
Darbe girişimi sonrası Erdoğan’ın muhaliflere karşı tutumunun nispeten daha yumuşak olacağı söyleniyor ama…
“Bir musibet, bin nasihatten iyidir” derler ama ben başta Erdoğan olmak üzere AKP’nin darbe girişiminden ders çıkardığı izlenimini almıyorum. 15 Temmuz akşamı sokağa çıkan kitleyi kahramanlaştırıp, arkasına sığınıyorlar ve ne kadar haklı olduklarını söylüyorlar. Yaşananlardan bir ders çıkarılmazsa tipik, istikrarsız bir Ortadoğu ülkesi haline geleceğiz.
14 Ağustos için Cemaat’in yeni bir planı olduğu söyleniyor. Yaşanan bunca şeyden sonra Cemaat’in yapabilecek hamlesi kaldı mı?
Kolu, kanadı bu kadar kırılmış, deşifre olmuş Cemaat’in, toplumu ikna edecek bir şey yapabileceğini sanmıyorum. Bundan sonra ancak küresel olarak mücadele yürütebilirler. Zaten darbe girişimi öncesinde önemli kadrolarını yurtdışına çıkarmışlardı. Lobi faaliyetleriyle küresel anlamda intikam almaya çalışacaklardır.
Diken