Babür Krallığı; Başkent Agra - 1631
Sarayın sessizliğini bozan, aniden açılan kapı sesi oldu.
Günlerdir uyumuyor, hiçbir şey yemiyor, kimse yüzünü görmüyordu.
8.günün sonunda uykusuzluktan ve açlıktan bitkin halde kapıda belirdiğinde, saray ahalisi endişeli ve üzgün, hükümdarlarının vereceği emirlere, başları önde, kulak kesildi. Kafasını kaldırmadan bakabilenler karşılarında kudretli hükümdarları yerine, daha 39’unda saçları bembeyaz olmuş, ölümün sevdiği kadını elinden aldığı bir aşık adam gördüler. Birde elinde tuttuğu mektubu;
-Bu Adamı bulun.
Günlerdir ölüm sessizliğinde olan sarayın selamlığındaki bu sancıyla inleyen ses, Babür imparatorluğu hükümdarı Şah Cihan’ın sesiydi.
Mektubun adresi ise Osmanlı imparatorluğu başkenti İstanbul idi.
***
Mimar Mehmet İsa Efendi mektubu defalarca okudu.
Aşkı tanıyordu. Ama bu başkaydı.
Hocası Mimar Sinan’ın yanında işini nasıl büyük bir aşk ile yapacağını öğrenmişti.
Ama bu defa mektupta talep edilen bunlardan çok farklıydı. Yazan bir hükümdar olmasa aşkından delirmiş biri diyecekti.
Yakutların, pırlantaların, zümrütlerin kullanılacağı bir yapı istemiyor, bir dünya harikası istiyordu.
Şah Cihan tüm mal varlığını, sevgili eşi Mümtaz Mahal ile sonsuza kadar birlikte yatacakları bu anıtmezara vermeye hazırdı. 39 yaşındaydı ve çok canı yanıyordu.
Mimar Mehmet İsa Efendi ölümün ayırdığı bu aşktan öyle etkilenmişti ki, istenilenin fazlasını hazırladı.
Fakat projede çizileni hayata geçirme konusunda zorluklar vardı. Örneğin yapıya karakteristik özellik veren muhteşem kubbeyi yapmak hiç kolay değildi.
Aklına kendi gibi Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Mehmet İsmail Efendi geldi. Bu zorlu işi aynı beceride tamamlayabilirdi.
***
Mehmet İsa Efendi, Mehmet İsmail Efendiye mektubu okudu ve;
- Şah Cihan'ın büyük bir aşkla sevdiği eşi Mümtaz Mahal, doğum sırasında vefat eder. Onun anısına bir anıtmezar yaptırmak istiyor. Sade bununla kalsa iyi, bizden dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve en güzel anıt olmasını istiyor. dedi.
Çizdiği projeyi gösterdi.
Günlerce fikir alışverişinin ardından huzura varıyorlar.
***
Başkent Agrada, Jumna (Yamuna) Nehri'nin kıyısında, inşası 22 yıl sürecek bu mistik anıtmezar, içinde birbirinden değerli mermerler, kıymetli taşlar altın ve sedef süslemelerle ilk sahibi Mümtaz Mahal’i koynuna almaya hazırdı.
Son günlerini oğlu tarafından bir kalede hapis, üstelik hasta olarak geçiren ve aşkına 36 yıl sonra 72 yaşında kavuşan Şah Cihan da, Mümtaz Mahal’in yanına ebediyen teslim edildiğinde tarihler 1666 yılını gösteriyordu.
Türk mimarisini başka bir boyuta taşıyan bu anıtmezar dünyanın 7 harikasından biri seçilir.
Dünyanın yeni 7 harikası; Ürdün'deki Petra Antik Kenti, Çin Seddi, Brezilya'daki Kurtarıcı İsa Heykeli, Peru'daki Machu Picchu Antik Kenti, Meksika'daki Chichen Itza Piramidi, İtalya'nın Roma kentindeki Kolezyum ve Hindistan'daki Tac Mahal anıtmezarı.
Hikaye buraya kadar bizim istediğimiz gibiydi.
Peki ya böyle değilse?
Tac Mahal
Mahal Hintçe ‘Saray’ demektir.
Dönemin gezginleri tüm kitaplarda Tac Mahal yerine Tejo Mahal olarak tasvir ve telaffuz ederler. Taj kralların başındaki taçtır ama Tejo ise Tanrı Shiva anlamına gelir.
Yani Tanrı Shiva’nın Sarayını mı konuşuyoruz?
Osmanlı ve Türk mimarisinden izler arayanlar, tüm kubbelerinde gökyüzüne bakan Lotus çiçeğini görür. Lotus Hinduizm’in kutsal çiçeğidir. Kubbe ve minarelerin uç kısımlarında su testileri ve lotus yaprakları Müslümanlar tarafından hilal ve yıldıza benzetilse de yakından bakıldığında Hindu sembolleri olduğu barizdir.
Bina planı sekizgen kutsal tapınak şeklindedir. Dünyada minarelerin ana binadan kısa olduğu tek yerdir. Bilinen Hindu tapınaklarında ana binadan daha kısa fener ve gözetleme kulesi olarak yapılan kuleler mevcuttur.
Anıtmezar haricinde binanın içinde iki bölüm daha mevcuttur.
Biri cami olarak kullanılır, diğeri ise misafirhane.
Fakat eski tüm kaynaklarda bugün misafirhane denilen yer, ‘müzik odası’ yada ‘davulların evi’ olarak karşımıza çıkıyor. İçinde cami bulunan ve Müslüman bir hükümdara ait olan bir anıtmezarda müzik odası olması mümkün değildi.
Ama Hinduizm için müzik, ibadet anında manevi bağı artıran en büyük yardımcıdır.
Peki, yanındaki cami?
Dünyadaki örneklerine benzemeyen yalnızca minaresi değil.
Mekkeye bakmıyor. Kıble yönünden 15 derece sapma mevcut.
Koca Sinan’ın öğrencileri de böyle bir hatayı yapacak değildir.
Bina muhtemelen bir tapınaktan devşirildi.
***
İlk hikaye hoşunuza gittiyse hep onu hatırlayın.
Sonuçta öyle ya da böyle dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve en güzel anıttır. Onun güzelliği perdeleyen tek şey; 1965’deki Hindistan Pakistan savaşında, Pakistan uçaklarının yön bulma konusunda ondan faydalanmasın diye Hindistan hükümeti tarafından kubbesine gerilen siyah örtüdür.