Yazarlar

Rüyadan Kabusa New York

post-img
Equitable binasının önündeki kalabalık dakikalar geçtikçe artıyordu. Oysa bu bina Ernest R. Graham’ın neoklasik çizgisiyle 1915’te görkemli bir açılışla New York’un göz bebeği olmuştu. Açılışındaki izdiham, on dört yıl sonra tekrarlanıyordu. Tek bir farkla; herkes endişeli sinirli ve pişmandı.  40 katlı bina, çatısında davetsiz bir misafiri ağırlıyordu. Bu ziyaret kısa sürecekti. Misafir kadının adı Hulda Borowski . 51 yaşında. 28 yıl boyunca Wall Street’te borsa aracı kurumunda çalışan bir kâtip. Ve artık ölmek onun için tek çözüm. Hâlbuki birkaç hafta önce iki blok ötedeki işyerinin penceresinden bu görkemli binayı izliyor ve içinde kendine yeni ve lüks bir yaşam hayal ediyordu. Ölmek için hayallerine ev sahipliği yapan yeri bu yüzden seçmişti. Equitable sakinleri tüm servetlerini geçen hafta başlayan krizde kaybetmişlerdi. Her gün para kazanmak için bir araya gelen o kalabalık artık sokaklarda para ve yiyecek arıyordu. Boş ofislerde kapılar ardına kadar açık… Dışarıdaki uğultunun duyulduğu koridorlarda yırtılmış kağıtlar yerlerde… Toplantı odaları sessiz…   Çatının yangın kapısını açtığında Kasım soğuğunun yüzüne bir tokat gibi vurmasıyla ölümü hissetti. Birkaç hafta önce boyattığı sarı saçları yaşama tutunmak istercesine kapıdan içeri doğru uçuştu. Gri, puslu, soğuk bir hava vardı. Kahverengi takımının ceketini çıkardı. Ağlarken akan rimelini elinin tersiyle sildi. Artık ağlamıyordu. Beyaz gömleği ütüsü çoktan bozulmuştu. Çatıdaki parapetin üzerine çıktığında saat 10:02 idi. Güneşi aradı gözleriyle sanki görse vazgeçecekmiş gibi.  Ama maalesef. Sonra aşağıya baktı. Kalabalıktı. 170 metre yukardan aşağıdaki fötrler, siyah paltoların üzerinde açıklı koyulu renkleriyle dökülen bilyeleri andırıyordu. Bir o yana bir bu yana giden. Bir adım sonrası yoktu. Peki, onu bir adım ileri iten şey neydi? Yirmili yıllarda kontrolden çıkan harcama çılgınlığı Amerikalıları esir almıştı. Lüks ve yaşamı kolaylaştıran her şey reklamların gücü ile insanların aklıyla beraber geleceklerini de çalıyordu. Geniş bir alım yelpazesi sunan marka ürünleri için krediler sınırsızdı. Deli gibi borsa oynanıyordu. Hisse senedi alma çılgınlığı çığırından çıkmıştı. Sınırsız kredi alarak gerçek değerlerinin çok üzerinde hisse senetleri sahibi olmuşlardı. Hepsi çok zengindi. Ama kâğıt üzerinde. 5 Eylül Ekonomist Roger W. Babson  ‘Er veya geç, bir çöküş geliyor’ uyarısını yapmıştı. Mülakatın ardından borsa, oynayanlar için tekin olmayan bir yatırıma dönüşmüştü. Oysa her şey ne güzeldi. Aracıların verdiği borçlarla destekleniyorlar, satın aldıkları hisse senedi değerleri durmadan yükseliyor ve geleceklerini güvence alabileceklerini sanıyorlardı. 24 Ekim 1929 Perşembe günü oyun bitti.  ‘Kara Perşembe’ başlıyor. 24 Ekim 1929 Perşembe günü her şey normal gibi başladı. Zaten birkaç haftadır normalin üzerinde satış vardı. Bu sinyaller bir saat için nasıl korkunç bir hal alacağını işaret ediyordu. Dakikalar geçtikçe satış artıyordu. Aracı kurum ofisleri, çalışanlarının dizlerine kadar satış evrakları ile dolmuştu.  Paniğe kapılan yatırımcılar bu seferde hisse senedi satma çılgınlığına kapıldılar. Saat 10’da açılan borsada bir saatte her şey değişmişti. Sabah yataklarından servet sahibi olarak uyananlar öğle saatine kadar avuçlarındaki kar gibi eriyen hisse değerlerinin yok oluşunu izlediler. Öğleye kadar aracı kurumların önü ana baba günüydü. İntiharlar başlamıştı. Öğle saatlerinde Borsa başkan yardımcısı Richard Whitney bankerler ve yatırımcılardan oluşan bir komisyon kurdu. Kısacası kurtarma operasyonu için para toplayacakları adamları ikna olmaya mecbur bıraktılar. 30 milyon dolar toplandı. Başkan yardımcısı ABD’nin Çelik hisselerinin satıldığı merkeze geldi. Toplanan 30 milyon doları güven sağlamak için büyük bir sakinlikle hisse senetleri kuyusuna atıyordu.  5 dakikada 30 milyon dolarlık hisse satın aldı. Ama olmadı. Kurtarma operasyonu başarısız oldu.  Hisseler satılmaya son sürat devam ediyordu. Gün sonunda 12.894.650 hisse satılmıştı. Bir önceki ayın günlük ortalaması 4 milyondu.  Fırtına bitmiş miydi? Hayır. Amerika henüz en kötüsünü yaşamamıştı. Bir sonraki hafta ‘Dehşetli Salı’ günü 16,5 milyon hisse satılmıştı. Kendini vuran bankerler, yüksek binalardan atlayan yatırımcılar…    “New York otellerinde resepsiyon görevlileri gelen konuklara soruyor; Uyumak için mi yoksa atlamak için mi oda istiyorsunuz? Atlamak için pencere istiyorsanız kuyrukta beklemeniz gerekiyor.’’  Will Rogers ABD’li mizahçı Sıradan hale gelen ölümler artık kimsenin dikkatini eskisi gibi çekmiyordu. Herkes kendi derdine düşmüş durumda elindeki kağıt parçalarını paraya çevirmeye çalışıyordu. Equitable binasının önünde dakikalar geçtikçe artan kalabalığın sebebi Bayan Borowski değil kaybettikler paralardı. Bayan Borowski’nin de orda olma sebebi hayatı boyunca biriktirdiği mal varlığını kaybetmesi ve ödemesi imkânsız büyüklükteki borçlarıydı. Hayallerini o binaya asıp, kendini boşluğa bıraktı. 5 Kasım 1929 saat 10:05 Düne kadar; hayatı kolaylaştıran ev eşyaları, araba, lüks ev ve kredi reklamları ile dolu ulusal gazetelerin 3.sayfalarında ‘Bir kadın daha kriz yüzünden hayatına son verdi.’ haberi ile yerini aldı Bayan Borowski.    

Diğer Haberler