FİLİSTİN İÇİN AĞLAYANLAR VE TÜRKİYE GERÇEĞİ
Uluslararası arenada izlenen siyasetin yanlışlığı, doğurduğu sonuçlarla kanıtlanmış oldu. Son on yılda 'dışarıda güçlü bir Türkiye' oluşturdukları izlenimini vermeye çalışanlar, bu süreçte tam bir göz boyama politikası uyguladı. Avrupa ve ABD sürekli Ortadoğu'da güçlenen bir Türkiye'nin oluştuğunu ve diğer Müslüman ülkelere örnek olması gerektiğini söyleyerek hükümeti pohpohladı; böylece kendilerine mükemmel bir müttefik bulmuş oldular. Muktedir olamayan iktidar, sırtı sıvazlanan bir çocuk gibi kendini kaybetti...
Bunun en dikkat çekici göstergelerinden biri İsrail'in Mavi Marmara katliamına karşı gösterilen çelimsiz tepki oldu. İsrail'e gösterilen tepkiler hep lafta kaldı. Sert söylemler takınıldı ama İsrail'e bırakın tazminat ödetmeyi, özür diletmeyi bile başaramadılar. İsrail'e karşı hiçbir alanda yaptırım uygulanmadı; aksine ticaret en yüksek hacmine çıkarıldı. Buna rağmen hep Türkiye ile İsrail, güya araları bozulmuş gibi, barıştırılmaya çalışıldı. One minute çıkışı yalnızca anlık, fevri bir çıkıştan ibaret kaldı.
Oluşturulan yanlış imajla Arap dünyasına örnek bir lider olarak gösterildi. Ardından emperyalist Batı, Suriye'deki problemi Türkiye'nin üzerine yıkmaya çabaladı. Avrupa ve ABD Türkiye'yi kışkırttı, Rusya ve Çin, Esad'a destek verdi. İktidar bu oyuna alet oldu. Suriye'de bir Türk uçağı düşürüldü ve uçağı kimin düşürdüğü halen belirlenemedi. Türkiye krizi yönetmeyi başaramadı. Akçakale'ye saldırı düzenlendi. Rusya'dan Suriye'ye giden bir yolcu uçağına el konuldu. Bütün bunlar telaşlı bir çabayla ve anlık kararlarla alındı. İktidar meseleyi yüzüne gözüne bulaştırdı. Sonuçta Suriye ile Türkiye savaşın eşiğine geldi.
3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından iktidarı sıfır terörle teslim alanların pasif tutumu sonucu Türkiye, terörle mücadelede ağır bedeller ödedi. İktidarın Kürt açılımı adı altında terörle mücadele yerine müzakereyi tercih etmesi, eli silahlı eşkıyayı daha da azdırdı ve son 10 yılda meydana gelen terör olaylarında toplam 818 asker şehit oldu.
Fuhuş suçu 8 yılda yüzde 220 oranında arttı
Fuhuş suçundan 2002 yılında 2669 kişi hakkında dava açıldı. Bu sayı 2007 yılında 4494'e, 2010 yılı sonu itibariyle de 8409'a ulaştı. Fuhuş suçu 8 yılda yüzde 220 oranında arttı.
Çocuk istismarları 8 yılda yüzde 125 artış gösterdi
Cinsel saldırı ve çocuk istismarları 2002 yılında 16 bin 043 sanık hakkında dava açılmışken, bu sayı 2007 yılı sonu itibariyle 19 bin 162'ye ve 2010 yılı sonu itibariyle de 35 bin 760'a ulaşarak 8 yılda yaklaşık yüzde 125'lik bir artış gösterdi. Bu dönemde toplam 183 çocuk çeşitli sebeplerle yaşamını yitirdi.
Alkol tüketimi 4 kat arttı kullanım yaşı düştü
2002 yılı öncesi Türkiye'de 583 milyon litre içki tüketiliyordu. Devletin resmi kayıtlarına göre 2010 yılı itibariyle Türkiye'deki içki tüketimi 2 milyar litreye ulaştı. Yani içki tüketimi 4 katına çıktı. 1O sene önce içkiye başlama yaşı 15- 16 iken bugün 11'e düştü.
Boşanma oranı artıyor
Toplumun çekirdeğini oluşturan aile kurumu da yaşanan yozlaşmadan nasibini aldı. 2011 boşanma istatistiklerine göre, 2010 yılının 2. döneminde 33 bin 139 çift boşanırken, 2011 yılının 2. döneminde 33 bin 702 çift boşandı. 2011 yılı ikinci döneminde meydana gelen boşanmaların yüzde 40,1'i evliliğin ilk 5 yıl içinde, yüzde 24,3'ü ise 16 yıl ve daha fazla süre evli olan çiftlerde gerçekleşti.
Toprak satışında Türkiye'nin yüzde 10'u gözden çıkarıldı
2002'den bu yana, yabancılara yapılan toprak satışı dudak uçuklatacak seviyelere ulaştı. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün Ocak 2012 verilerine göre Hatay'da 1974 yabancıya, 1320 parselde toplam 3 milyon 722 bin 824 metrekare toprak satıldı. Yani Hatay'ın yarıdan fazlası yabancılara satıldı. Eskiden bir ilin en fazla binde onu satılabilirken günümüzde ise bu oran Türkiye'nin yüzde 10'unu geçmez diye değiştirildi. Yani Türkiye'nin bu manada yüzde 10'u gözden çıkarılmış durumda. Hatay'ın yarıdan fazlası satılırken Konya arazilerinin ise yüzde 7'si yabancılara satıldı.
Cumhuriyet tarihinin borç rekoru
IMF'ye olan 20 milyar dolarlık borcu bitirmekle övünenler, iktidara geldiği tarihteki iç ve dış borç miktarıyla bugünkü toplam borç miktarını ise hiç gündeme getirmiyor. 2002 tarihinde Türkiye'nin dış borcu 130 milyar dolarken, 2012 Mart sonu itibariyle 307 milyar dolara çıktı. Aynı şekilde 2002'de 92 milyar dolar olan iç borç da 306 milyar dolara yükseldi.
2002'de 232 milyar liradan devraldığı Türkiye'nin merkezi yönetim brüt borç stokunu, 31 Ocak 2012 itibariyle 514 milyar 834.4 milyon lira düzeyine çıkartarak 80 yılda yapılamayanı yaptı. Rekor borç artışı, büyük oranda piyasadan yapılan borçlanmadan kaynaklandı. Derviş-Fischer modelinin gerektirdiği gibi yüksek faiz-düşük kur politikasını dünyadaki en yüksek reel faizi vererek uygulayanlar, rantiyeyi ve bankaları ihya ederken, vatandaşı ise kredi ve kredi kartlarına mahkum etti. Ailelerin borç yükü katlandıkça katlandı.
Memleketin değerleri "Babalar gibi" satıldı
Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları olan bütçe açığı, cari açık ve tasarruf açığını çözmek adına hiçbir somut adım atamayanlar, bu sene bütçedeki açık hedefini bile tutturamadı ve 10 yılın bir özeti olarak faturayı her zamanki gibi vatandaşa ödetti. Bir defaya mahsus olarak konulup kalıcı hale getirilen vergilerle, vergilerde yapılan artışlarla, zamlarla vatandaşın alım gücü iyice düşürüldü, kredilere ve kredi kartlarına bağımlı hale getirildi. Türkiye'nin en önemli ve stratejik kuruluşları, birkaç senelik cirosu karşılığında "babalar gibi" satıldı. Yapılan özelleştirme tutarı, bir senelik faiz ödemesinin biraz üstünde yer alırken, borç ödemek için eldekinin avuçtakinin satılması "müflis tüccar" misalini hatırlattı.
Gerçekler vatandaştan gizlendi
İhracattaki rekorlardan bahseden, ancak ithalattaki rekoru es geçenler, güvenilirliği şüpheli verilerle "pembe tablolar" çizdi. Makyajlarla, pansuman tedbirlerle, borçlanmalarla gideceği yere kadar gitsin istenen ekonominin gerçekleri vatandaştan devamlı saklandı.
Ne diyelim. Halk hala bunları Müslüman kimlikleri sağcı kimlikleri nedeniyle desteliyor.
Ağlamaya devam, istismara devam, sömürülmeye devam.
Günün Sözü: Devlet adamı kendi milletinin sorunlarını düşünen ve çözüm bulandır.