Yazarlar

Güç, Hukuk ve Adalet

post-img
  İnsanların toplu yaşaması; herkesin uyacağı kuralları da beraberinde getirmiştir. Bu kurallar bir arada yaşayan insanların güvence içinde olmasını amaçlamıştır.   Aklıyla algıladığı, beş duyu ile uyguladığı deneyleri ile kuralları zaman içinde geliştirmiştir.   Hak’kı belirleyen, koruyan güvence altına alan kurallara herkesin uyması içinde müeyyideler/yaptırımlar koymuşlar ve yine buna da herkesin uymasını istemişlerdir.   Hukuk düzeni; kurallarla şekillendirilen yapıdır.   Kişi, sınıf, zümre egemenliğine karşı, renk, cins, ırk, din farkı olmaksızın herkesin eşit olduğu gerçeğine dayalı düşünce; insanlık tarihi boyunca istenen temel görüş olmuştur.   Düşünürler, şairler, sanatçılar, aydınlar; hak, eşitlik özgürlük adalet mücadelesini verirken, iktidar gücünü elinde tutan siyasetçiler, askerler, din adamları, servet sahipleri kendilerinde olağanüstü özellik görerek eşitliği kabul etmemişler ayrıcalıklar belirlemişlerdir. Hukuk bunlar için ayrı düzenlenmiştir. Onlar suç işleme özgürlüğüne sahiptir.   İnsanların doğuştan sahip olduğu temel hak ve özgürlüklerin korunması ve herkes için eşit olması özlemini imza altına almalarına rağmen yine de gerçekleştirilememiştir.   Doğan bu boşluk her seferinde siyaset kurumlarınca yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle doldurulmuş ve yargının yorum alanı daraltılmıştır.   Yapılanlar; geçmişten intikam alma aracı olarak kullanıldığını göstermektedir. Aktörleri değişmiş yeni vesayet odakları oluşmuştur. Yeni mazlum ve mağdur yaratılmaktadır.   Farklılıklarla bir arada yaşamanın yolu, başkalarının hak ve özgürlüklerini savunma erdemini göstermeye bağlıdır.   Bilinmelidir ki; bir mazlumun seher vaktinde döktüğü bir damla gözyaşı, silahların gücünden daha etkilidir.   Yargının topluma sunduğu yegane ürün adalettir. Bu ürünün alternatifi de yoktur. Adalet hizmetlerinin onarıcı niteliği üretim kalitesi ve zamanında dağıtımın varlığı ile güç kazanır.   Aksi durum bunalım, kaos ve vicdanları isyana sürüklemekten başka sonuç doğurmaz. İşte hukukun haksızlığı olarak da tanımlanan bu kaotik duruma çözüm bulmak zorundayız.   Yargı mensubun iç dünyasındaki endişe, kaygı, korku, ideolojik baskı, dostluk ve düşmanlık duygularından arındırılması, tarafsızlığının olmazsa olmaz koşuludur. Vicdanlar üzerinde oluşan bu işgaller kalkmadıkça, bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşumunu sağlamak mümkün değildir.   Siyaset mi yargıya, yargı mı siyasete karışıyor? Sokaktaki vatandaş ne diyor acaba! Ahlaksızlık, cinayetler, yoksuzluklar, keyfilikler artmıştır. TV ekranlarında pişkinlikle halkla alay ederken, adaletten tarafsızlıktan bahsetmek bir anlam ifade eder mi?   Hukuk kurallarının, kanunların istendiği gibi kullanıldığı, makama yetkiye unvana sahip olanlara, yandaş, candaş ve yoldaş olanlara, dini ve etnik kimliğe göre farklı uygulandığı bir ortamda bunlar bir anlam ifade ediyor mu? Temenni de bulunmak ayrı uygulamak ayrıdır.   En mükemmel kanun da yapılsa, uygulama olmadıktan sonra bir anlam ifade eder mi?   Suçlular koğuşu haline gelen meclis; suç işleme özgürlüğünü devletten aldıkları maaşla özgürce işleyen milletvekillerinin olduğu ülkede, hukuk mu adalet mi tarafsız kalmak mı, bir anlam ifade ediyor mu?   Anayasa papağanlarının yeni anayasa diye sayıkladığı bugünlerde; yargı, yürütme, siyaset ilişkileri konusunda bu açıklamalar neyin habercisi dersiniz?   Günün Sözü: Ayrıcalıkların olduğu yerde adalet olmaz.

Diğer Haberler