Türkiye’de insanlar, cinnet halindedir. Yalancılık, yolsuzluk, rüşvet, talan, hırsızlık, ilkel Arapçılık, Arapçı İslamcılık, hurafeler, Türkiye’yi sarmalamış, Türk Milleti’ni tehdit ediyor.
Medya; cinayet, tecavüz, hırsızlık adam kayırma kollama savunma veya nefret suçlarının değişik örnekleri ile dolu. Hemen herkes televizyon ekranlarında ya da gazete sayfalarında yer alan olayları izledikçe, vay be, ya öyle mi, hayret sözcüklerini söylüyor.
Güvensizlik; her yeri sarmalamış durumdadır. Tıp dilinde paranoid şizofreni denilen hastalık toplumun hemen her kesiminde tipik örneklerini gösteriyor.
Öylesine ki bazı gazeteciler, bazı siyasetçiler, bazı akademisyenler hastalıklı kimlik ve kişiliklerini ekranlarda, gazetelerde yansıtınca, toplumun farklı kesimlerinde benzer kişilik bozuklukları ortaya çıkıyor. İmaj yansıması, dengesiz, tutarsızlık mesajın algılanmasını doğuruyor.
Toplumun yüzyıllar boyunca kazandığı hemen tüm değerleri tartışmaya açılıyor. Kültürel bütün ortak değerler alt üst edilmiş durumdadır.
Kutsal din duyguları, çıkar için olabildiğince tersyüz edilmiş, durumda.
Demokrasi adına özgürlük adına insanlar, vatandaşını katletme alışkanlığı edinmişlerdir.
Terör, terörist; eli silahlı olandan daha çok eli kalem tutan, ağzı laf yapan garip tiplerle özdeşleşir hale gelmiş durumda. Teröristlerle mücadele etmesi gerekenler, teröristlerle gizli görüşme içinde.
Toplumda iyimserliği, sevgiyi, kardeşliği, birlik ve beraberliği sağlamakla yükümlü olanlar, ben ve bana karşı ikilemi ile insanların ayrışmasına neden oluyorlar. Ben ve öteki algısı toplumu sarıyor.
Adalet kişiye göre işliyor algısı; dalgalar halinde toplumda yer etmeye başlamıştır. Yandaş olan ne yaparsa yapsın koruma kalkanına sahipken, karşıt olan her ne gerekçe olursa olsun etkisizleştirilmekte, itibarsızlaştırılmaktadır.
Hukuk, hukuk kuralı; benden yana bana karşıt ikilemesine göre işlemektedir.
Yetki gücün, güç baskının, baskı ayrışmanın, ayrışma çatışmanın itici aracı haline gelmiştir.
Bazı siyasetçi, medya mensubu ve akademisyenlerdeki bu değişim ve dönüşüm, kimlik ve kişilik sapması olarak ortaya çıkmaktadır. İnsanlık tarihi bu tiplerin örnekleriyle doldur.
Peki bu kimlik ve kişilik bozulmasını tıp bilimi nasıl tanımlıyor?
Şizofreni; kişide, sanrılar (hezeyanlar) ve varsanılarla (halüsinasyonlar) karakterize olarak görülen, düşünce ve duygulanım bozukluğu ile ortaya çıkan bir hastalık olarak tanımlanabilir.
Paranoid şizofrenler; zamanlarının çoğunu hayal kurarak, kendi kendilerine anlamsız şeyler söyleyerek geçirirler. Çevreleri tarafından anlamlandırılamayan garip davranışları vardır. Bu kişiler, kendilerine iltifat edilmesini bile olumsuz yorumlarlar. Kendilerine yardım edilme çabalarını, kendilerinin yetersiz algılanması olarak algılarlar ve bu nedenle geri çevirirler.
Paranoid şizofrenlerin sanrı olarak tanımlanabilecek bazı düşünceleri vardır. Çeşitli sesler duyduklarını iddia edebilirler ve görüntülerden bahsedebilirler.
Şizofreni ve epilepsi hastalıkları arasında çift yönlü ilişki bulunduğu belirlenmiş. Epilepsia dergisinde yayımlanan bir araştırma, şizofreni hastalarının epilepsiye yakalanma olasılığının normal insanlara göre 6 kat, epilepsi hastalarında şizofreni görülme olasılığının ise bu hastalığı taşımayanlara kıyasla 8 kat daha fazla olduğunu ortaya koymuş.
Çevremizde bu tiplere dikkat edelim.
Bugünün kuşaklarını ve gelecek kuşakları sağlıklı kılmak istiyorsak, kimlik ve kişilik bozulmasına uğrayan tiplerden uzak tutalım.
Ne olursa olsun umudumuzu kaybetmeyelim.
Günün Sözü: Sağlıklı güçlü toplum, sağlıklı yöneticilerle sağlıklı aydınlarla oluşur.