UĞURSUZ BİR İDAM KARARNAMESİ: SEVR ANTLAŞMASI (10 AĞUSTOS 1920)
Sevr Antlaşması, Türk milleti için öylesine uğursuz bir idam kararnamesidir ki onun bir dost ağzından çıkmamasını dileriz. Bu konuşmamız sırasında bile Sevr AntLaşması'nı ağzıma almak istemem. Sevr Antlaşması’nı kafasından çıkarmayan milletlerle güven temeline dayanan ilişkilere girişemeyiz. Bize göre böyle bir antlaşma yoktur' “
M. Kemal Atatürk( 13 Haziran 1921)
Mustafa Kemal Paşa’nın dediği gibi “ Sevr Antlaşması, Büyük Devletlerin Şark Meselesi (Doğu Sorunu) çerçevesinde asırlardan beri hazırlamış oldukları büyük bir suikastın” hukukî kılıfıydı.
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra müttefikler Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı temsilcilerini Sevr Barış Antlaşması’nı imzalamaya zorlamışlardır. Barış Antlaşması’nın Ateşkes’ten bu kadar uzun bir zaman sonra imzalanmasının başlıca sebepleri şunlardır; Almanya Meselesi, ABD’nin Milletler Cemiyeti’ni kurma teşebbüsü, devletlerarası çıkar çatışmaları ve Türklerin kendilerine dayatılan bütün şartları kabul edeceklerine ve dolayısıyla aceleye gerek olmadığına dair olan yaygın inançlarıydı. Dolayısıyla Sevr Antlaşması’nın imzalanması İtilaf Devletleri açısından Türkiye üzerindeki planlarının amacına ulaşması olarak değerlendirilmiştir.
Bu antlaşmaya; Topçu Periki Rıza Paşa dışında toplantıya katılanların tamamı oylarını antlaşmanın kabul edilmesi yönünde bildirdiler. Hadi Paşa'nın başkanlığında Rıza Tevfik (Bölükbaşı) ve Reşad Halis beylerden oluşan Osmanlı Murahhas Heyeti 10 Ağustos 1920 tarihinde öğleden sonra saat 16.00 sularında Sèvres Porselen Fabrikası Konferans Salonu’nda antlaşmayı imzaladılar.
Sevr Antlaşması on iki bölüm ve 433 maddeden oluşmakta olup, 150 sayfalık büyük bir vesikadır. Ekler, haritalar ve diğer belgeler bunun dışındadır. Sevr’e göre Türk vatanının hiçbir köşesinde Türk hâkimiyeti kalmıyordu. İstedikleri yerleri işgal edip, istedikleri yerlerde ticaret yapma hakkına sahiptiler. Ayrıca, Güneydoğu’da Kürtler ayrı bir devlet kurmak isterlerse Türkiye buna razı olacaktı. Yabancılar kapitülasyonlardan yararlanabilecek, bütün haberleşme araçlarını kontrol edecekler ve bunların bütün masraflarını da Osmanlı bütçesinin karşılayacağını ifade etmekteydiler.
Antlaşma sonrasında İstanbul karışmış, Vahdeddin kendisinin hal’ edileceğinden korkmaktaydı. Veliahd Abdülmecid Efendi, Damad Ferit Paşa’yı Padişah’a karşı suçlamıştır. İngilizlerde Sevr’in uygulanmasındaki başarısızlığı yüzünden Ferid Paşa’ya kızmaktaydılar. Bunların sonucunda Padişah azl edip yerine Tevfik Paşa’yı geçmiştir.
Neticede, Sevr, Türkler arasında hiçbir zaman kabul edilmediği gibi, İslâm milletleri arasında da kabul görmemiştir. Türkler için bir ölüm kararı olan Sevr, Türkler için bağımsızlık ilkeleriyle de bağdaşmamaktaydı. Mustafa Kemal Atatürk ise Sevr’in, “Türkler için yüzyıllardan beri hazırlanmış büyük bir suikast” olduğu düşüncesindeydi. Bu yüzden bu antlaşmayı onaylayanların bir vatan haini olduğunu belirtmekteydi. Dolayısıyla Mustafa Kemal Paşa ve milliyetçilerin bunu kabul etmesine ve uygulanmasına da imkân yoktu.
Sözlerime son vermeden Lloyd George’un, 1922 yılında Atatürk için söylediği sözü söylemek isterim: “ Asırlar pek nâdir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, o büyük dâhiyi asrımızda Türk milleti yetiştirdi. Mustafa Kemal’in dehâsı karşısında elden ne gelir?” demiştir.
EKLER
EK 1:
EK2: Sevr’in Osmanlı Arşivi’nde bulunan resmî Türkçe tercümesinin bir sayfası (Osmanlı Arşivi, HR. SYS.2310/5).
EK3: 25 TEMMUZ 1923 Tarihli TEVHİD-İ EFKÂR GAZETESİ