En çok sorulan soru; olanları kim ya da kimlerin yönettiği, yönlendirdiği sorusudur.
Siyasi görüşe, dini görüşe, etnik kimliğe, unvana, makama, paraya, akla, mantığa, bilgiye göre olayları değerlendirir, kişiler hakkında kanaat sahibi oluruz.
Yine görünen veya görünmeyen işleyişine göre de bakışımız değişken olabilir.
Operasyon faaliyeti; bir projenin, bir işin sahaya yansıtılması yani uygulanmasıdır.
Yıllardır her gün bir konuda soruşturma araştırma, inceleme, yargılama süreci yaşanıyor. Bir ad veriliyor, bir gerekçe konuyor ve amaç içinde bir şey deniyor, deniyor da deniyor.
Ancak sonuçta, yönetimde perde arkası halktan gizlenmeye devam ediyor. Kamuoyu meşgul edilmeye, muhalifler, muhalif olma potansiyeli olanlar tasfiye edilmeye, itibarsızlaştırılmaya, etkisizleştirilmeye devam ediyor.
Ama nedense; Türkiye’de olan bütün hukuk dışı uygulamaların sorumlusu belli kesimler görülürken, bu ülkede yabancı operasyonları yokmuş gibi hareket ediliyor.
Bir dönem Kontrgerilla, Gladio gündemde iken bugünlerde olan bitenlerde bu kavramlar gündeme getirilmiyor. Kimse de bunu sorgulamıyor. Peki ama neden?
Türk Milleti’nin yüzyıllar boyunca engin hoşgörüsü ile huzur ve güven içinde bir arada yaşayan halklar; batı stratejik merkezlerinin planlama, örgütleme ve ayrılmaya yönlendirmesi ile koptular. Osmanlının çökme süreci sonrası vatan topraklarının işgaline Türk Milleti dur dedi. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde; Modern Türkiye kuruldu. Bağımsız bağlantısız Yeni Türkiye; bilim ve akıl öncülüğünde çağdaş dünyanın saygın onurlu üyesi olarak yeniden bölgesinde bir yıldız gibi parlamaya başladı.
Bu durum; batı emperyalist merkezleri ürküttü.
Her şey 1939 yılında ABD ile imzalanan eğitim anlaşmasıyla başlamıştı.
Batılılar; Büyük Türk Milleti'ni ayrıştırarak küçültmek ve Türk Devleti'ni eyaletleştirmek için yüzlerce proje hazırladılar, uygulamaya koydular.
Projelerini uygulamaya koydular. Yaşanan şok uygulamalar karşısında nereye gidiyoruz diye soranlar arttıkça, sindirme ve susturma da devam eder.
ABD-İngiltere ile Türkiye içiçeliği İkinci dünya savaşı sonrası askeri anlaşmalarla devam eder. Türkiye; Menderes-Bayar ikilisinin küçük Amerika sloganıyla ABD'nin 52 inci eyaleti yapma sürecine sokulur.
Sonrası, NATO'ya girişle, asker-sivil istihbarat bütünleşmesi ile süreç devam eder.
Bağımsızlık çabaları, ABD destekli darbelerle kesilir.
Ancak bağımsızlıkçı askerilerin artması üzerine bu kez sivil destekli darbe süreci işletilmeye başlandı. Devşirilen elemanlar; eğitilir, bilinçlendirilir, görevlendirilir, iş başına getirilir.
MI6, NSA, CIA VE FBI; Ankara, İstanbul, Konya, Diyarbakır, Adana'da şubeleri irtibat birimleri olan istihbarat ağı, radar üsleri, dinleme tesisleri, askeri ortaklık birimleriyle Türkiye’nin içinde.
NSA ve CIA’dan sonra ABD İç Güvenlik Bakanlığı (Homeland Security)’nca İç Güvenlik Ataşeliği Türkiye’de kurulur.
İngiltere-ABD büyükelçilik, konsolosluklar, uluslararası kuruluşların şubeleri ile devasa ilişkiler ağında çalışanlarıyla; Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya üçgeninde merkez üs olarak Türkiye'yi siyasi, askeri ekonomik istihbarat ve operasyon karargahı haline getirdiler.
Dış politikada olduğu gibi iç politikada yönetme ve operasyon yapma iradesi kimde?
Gazetelerde yazan, TV ekranlarında konuşturulan akademisyenler, gazeteciler; hangi merkezlerin ajanları olarak yazıyor, konuşuyor, yorum yapıyor?
Şimdi bu gerçekler ortada iken Türkiye’yi kimler nasıl yönetiyor sorusunun cevabı da açık değil mi?
Türkiye odaklı düşünen herkesin bir ve beraber olması gerekir.
Günün Sözü: Hayat uzun bir öyküye benzer. Ancak öykünün sıkıntılı uzun olması değil, iyi olması önemlidir.