Türkiye’nin temel talihsizliği, toplumu yönlendirenlerin kimlik ve kişilikleridir. Siyasette, iş dünyasında, sporda, sanat dünyasında, akademik çevrede herkes birbirini etkisizleştirmeye itibarsızlaştırmaya çalışmaktadır. İnsanları aydınlatma, bilgilendirme, yol ve yön gösterme de öncü olması gereken aydınlar ise etkisiz izleyici konumundadır.
Gerçek aydınların yerinde kimler var? Eğitimi sınırlı Dini kisve sahibi olan kişiler etkili ve de yetkilidir. Yine belirli merkezlerin her konuda bilen olarak TV ekranlarında yer verdiği tipler. Kendi milletine, kendi değerlerine yabancı ahkam kesme ustası olan bu tipler ne yazık ki Türkiye aydını diye kamuoyunda yer edinmiştir.
Batıcı Türk aydını; Fransız edebiyatını iliklerine kadar bilir. Aynı şekilde dinci Türk aydını, Arap menkibelerinin hepsini dini gereklilik diye bilir. Bu derece ilerici ve dinci aydın, klasik Türk büyüklerinden o dönemde yaşamış kaç şair ya da bilim adamı sayabilir? Batıcı okumuşlar; batılı düşünürleri, dinci okumuşlar ise; Arap düşünürleri bilir.
Türkiye'nin en büyük talihsizliği; inkılapçı bir aydın kadrosunun olmayışıdır. Osmanlının son dönem aydınları ileri Tanzimatçılardır. Aydınların gelişme aşamaları, mutlakiyetçilik, meşrutiyetçilik, cumhuriyetçilik, dincilik, Amerikancılık nihayet Avrupacılıktır.
Aydınlık felsefesi; Rasyonalizmi ve onun üst yapısı gelişmiş denilen Batılı ülkeler için bir sıçrama ve önemli bir aşamadır. Ama bu onlar içindir. Eğer onların telkini ya da baskısıyla sizi böyle bir aşamaya itiyorlarsa ülkenizde geliştireceğiniz ilericiliğin hiçbir anlamı olamaz.
Aydınlar; ülkenin gelişmesi ve geleceği için birer ulusal kılavuz değil komprador ilericiliğin yani yabancı kültürünün Türkiye temsilcisi olurlar. Bu ise geçmiş kültürlerini yerecek hatta unutacak, yerine yabancı kültürlerini koyacaklardır.
Şimdi durum farklı mı? Hayır! En aklı başında yazar ilericilik iddiasıyla aydınlanmayı öne çıkarıp ülkenin geçmişini gericilik diye laikçilik diye karaladı mı tarihi misyonunu yerine getirdiğini sanıyor.
Aynı şeyi kendine örnek aldığı aydınlanmış batılı ülke aydınları yapmıyor.
Türkiye’de; Fransa’nın 15. yüzyıl şairleri ya da 16. yüzyıl mütefekkirleri hatırlanıyor. Ya da Emevi ve Abbasi dönemi Arap düşünürler birer dini vecibe gibi biliniyor.
Batılı ülkede aydın’ın aydınlıkçı olması yeterlidir. Çünkü kültürü başka yabancı ve emperyalist kültürün tehdidi altında değildir. Bu nedenle ümmet kültürünü eleştirir, kendi kültürünü göklere çıkarır. Ve yine emperyalist olduğu için bu kültürü başka halklara dayatmaya kalkışır.
Oysa imparatorluğun son iki yüz yılı yarı sömürge yaşamış, kültürü ileri aşama diye köklerinden koparılıp emperyalist kültürüne bağlanmış ülkelerde durum farklıdır.
Onlarda anti-emperyalist olmak gibi sorun yoktur. Çünkü kendisi emperyalisttir, laikliği de zamanla zararsız hale dönüştürmüştür.
Anti-emperyalist olmak, aydınların en önemli ilkesidir.
Türkiye'nin talihsizliği aydınların, kendi aydını olamamasındandır.
Türk aydını; kendisini İslamcı, ilerici, dinci, cemaatçi, sosyalist, demokrat, liberal, milliyetçi ve inkılapçı sayar. Oysa bu özellikler; Batı'nın yüzyıllardır sömürge olarak kullandığı ülkelerde eliyle yetiştirdiği komprador aydınlara yakıştırdığı özelliktir.
Aydın diye kendi toplum değerlerini yok sayan akademik unvanlı, gazeteci kimlikli kişilerle, toplumdaki değerler yozlaşması ve toplumsal çözülüşün hızlanması kaçınılmazdır.
Aydın; akıl ve bilim rehberliğinde, insanlık birikimi ile evrensel değerler ışığında kendi toplum değerlerini harmanlayan kişidir.
Günün Sözü: Aydın, üreten, bunu aktarmak ve uygulatmak için mücadele edendir.