''Yağmur yağar mor sümbüller bitirir
Yel estikçe kokuların getirir
Sarı çiçek sarvan olmuş oturur
Karışmış güllerin çimene dağlar.''
Takip edenlerin uzun zamandır merakla bekledikleri
Yaşar Kemal'in son kitabı ''Çıplak Deniz, Çıplak Ada''
yine masal masal, türkü türkü geldi, kondu raflara.
Geçen ay Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan kitapla
Bir Ada Hikayesi dörtlemesi tamamlandı.
''Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana'', ''Karıncanın Su İçtiği'', ''Tanyeri Horozları''
serinin diğer kitapları. İster bu serinin ilk kitabından, ister yayınlandığı
yıllarda best seller olan ilk roman İnce Memed'den başlayalım okumaya...
Her birinde değişen zamanla, değişen insanın serüvenini anlatıyor usta.
Günceli, gündemi sosyal ,toplumsal dönüşümü insanla yakalıyor.
Son kitap Lozan sonrası, mübadele yıllarında geçiyor.
Romanda farklı yerlerden, farklı acılardan gelen bir grup
insanın tam olarak bilmediğimiz bir adada geçen yaşantıları,
ayrı ayrı öyküleri yeralıyor. Dilleri, inanışları, etnik kökenleri
farklı olsa da, gül ağacından oyulmuş dibekte dövülen kahvenin
kokusuyla biraraya geliyorlar. Aynı göğün, aynı ağaçların altında
başka kıyılara özlem duyarak, birbirlerinin acılarını sağaltarak
birarada yaşamayı başarıyorlar.
Karakterler silinmemek üzere yerleşiyor aklımızın bir köşesine.
Vatanından ayrılmamak, ''Yunan'a'' gitmemek için perilere
sığınan balıkçı Hıristo, ''iflah olmaz'' Girit özlemiyle yanıp
tutuşan Musa Ağaefendi, savaşa giden oğullarını, umudunu
yitirmeden bekleyip duran Lena ana, Melek Hatun, Poyraz Musa....
Yaşar Kemal kendiliğinden akan etkili diliyle mekanı öylesine
canlandırıyor ki gözlerinizin önünde, doğa, asıl kahramanların
önüne geçiyor bazen. Tomurcuğa durmuş menekşelerin
kokusunu duyuyor, zeytin ağacının gövdesini hissediyor, yıldızlı
pınarın suyundan içiyorsunuz.
Bir Ada Hikayesi'ni yazma fikrinin nasıl oluştuğunu Yapı Kredi
Yayınları'na verdiği röportajda Yaşar Kemal anlatıyor.
''Bizim köyümüzde okul yoktu. İlkokulu okumak için Kadirli'de
bir akrabamızın evine gittim. Bir süre orada kaldım. Ama
orada kalmak istemediğim için okula kendi köyümden
yürüyerek gidip gelmeye başladım. Yürürken hep bir köyden
geçiyordum. Bu köyle ilgili bazı şeyler duymuştum. Bu bölgeye
yabancı insanlar gelmiş, yerleşmişler. Sıtmadan ölmüşler,
etraftan çeşitli kötülükler görmüşler. İlkokulun sonuna kadar
o köyden hep geçtim. Hep hikayelerini duydum, dinledim. Biraz
büyüdüm, ilkokulu bitirdim. Köyün önünden tekrar geçtim. Büyük bir
baca gördüm. O bacayı Ceyhan ırmağından topladıkları taşlarla
yapmışlar. Kalın yüksek bir baca. Ortaokula geldiğim zaman Hemite
köyünde babamın akrabalarından, annemin de arkadaşı bir kadın
bana o köyde ne olduğunu anlattı. Birlikte ormanın içine gezmeye
gittik. ''bak oğlum'' dedi ve devam etti: ''Burada göçebeler,
mübadiller vardı. Bunlar Yunanistan'dan gelen Türkler'di. Böyle üç
köy vardı Anavarza'nın yanında. Çok güzel köyler.'' Bu köyü, hikayesini
öğrendim. O köyeyerleştiklerinde çok güzel evler yapmışlar, köyü
güzelleştirmişler. Etraftaki köylüler bu insanlara zulüm yapmışlar.
Bu insanlar ''bir gün gideceğiz'' deyip gitmişler. 15, 16 yaşıma
geldiğimde bu insanların nereye gittiklerini bulmaya çalıştım.
Bulamadım. Bulamadığıma çok üzüldüm. Abidin Dino'ya bu
Çukurova'daki köyün mübadillerini anlattım. ''Ne duruyorsun en güzel
konu bu...bunu şimdiye kadar hiçkimse doğru dürüst yazamadı'' dedi.
*****
Kitabın sonlarına doğru adaya gelen bir adam da düşmüştür
bu insanların peşine. Hatta birine görev verilir ''git, bul getir onları
da adaya'' diye. Kimbilir belki de bulmuşlardır...
En karamsar, kötümser anlarda bile umudun parlayan ışığını
gösteriyor Yaşar Kemal bize. Çok da ihtiyacımız olan zamanlarda
sevginin, kardeşliğin, barışın diliyle konuşuyor....
Bırakalım son sözleri yine ona...Kaz Dağları'ndaki kırmızı çiçeğin
kokusuyla....
.......'' Sen eskiden yalnız iyi olanlar, zulüm etmeyenler,
tüyü bitmemiş çocukların, yetimlerin hakkını yemeyenler,
insan öldürmeyenler, insan öldürenleri, insan öldürtenleri
insan saymayanlar, öteki insanları küçümsemeyenler, insanın
insanı sömürenlerini insanlık dışına atanlar, doğduğundan ölümüne
kadar savaşlara karşı olanlar bu kokuyu koklayabilirler
dememiş miydin"?
......İnşallah bütün dağlarımızda çiçekler biter, inşallah bu kokuyu
bütün insanlar koklar''.