‘’Delikanlım:
İyi bak yıldızlara
onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha
yıldızların ışığında
kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin.
Delikanlım:
Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir.
Delikanlım:
Sen ki ya bir köşe başında
kan sızarak kaşından
gebereceksin,
ya da bir darağacında can vereceksin.
İyi bak yıldızlara
onları göremezsin belki bir daha..’’
Bu ülke ,
işlediği günahlarının bedelini hep gençlere ödetti…
Daha eşitlikçi, daha özgür ve daha adaletli bir yurt özlemiyle ‘’yol’’ a çıkan ve belki de asırların biriktirdiği bir yığın sorunu sırtlanmak gibi bir sorumluluk yüklenen o gencecik insanlar ya mapuslarda ve sürgünlerde çürütüldü , veya hain pusularda katledildi ya a darağaçlarında idam edildi.
İşte Erdal Eren de bu gençlerden biriydi..
Aslında 17 yaşındaki bir ‘’yeniyetme‘’ ye , genç’’ demek ne kadar doğru olur bilmiyorum.
Hem yaşının küçüklüğü hem de karıştığı söylenen olayın ‘’karanlık’’ birçok yönünün bulunmasına karşın apar topar idam kararının uygulanmasıyla ,
12 Eylül askeri cuntasının ,
vahşetinin de ‘’simge isimi’’ oldu…
Erdal Eren’i ölüme götüren olaylar silsilesi ODTÜ öğrencisi Sinan Suner’in 30 Ocak 1980’ de öldürülmesi ile başladı …
Duvarlara yazılama yaparken , dönemin sağcı paramiliter güçlerince hem de öncesinde içkence edilerek katledilmişti Sinan Suner.
Olayın duyulması ile 2 Şubat 1980 ‘ de ,Sinan Suner’in öldürüldüğü yerde , bu katliamı protesto etmek için bir protesto gösterisi düzenlendi…
Buna müdahale eden askerlerle protestocular arasında bir çatışma vukuu buldu…
Bu esnada er Zekeriya ÖNGE hayatını kaybetti. Aralarında Erdal Eren’nin de bulunduğu 24 kişi gözaltına alındı .
Ülke ve dünya tarihinde eşine rastlanmadık bir yargılama sürati ile 19 Mart 1980 ‘ de Erdal Eren idama mahkum edildi .
Üst mahkemenin ‘’ delil noksanlığı ‘’ sebebiyle bu kararı bozmasına karşın ,
Yargıtay Daireler kurulu ve dönemin askeri cuntasının Güvenlik Konseyi ‘nin kararı ile mahkumiyet kesinleşti…
Olayın geçtiği Hoşdere caddesinde oturan Ruhat Canveren ve kuaförlük yapan Haydar Arzuman ‘nın yapılan ateşin iddianamede geçtiği gibi arkasından değil , karşısından yapıldığı ifşaatına , merminin tabaca değil tüfek mermisi olduğunun kanıtlanmasına (göstericileri hiçbirinin elinde tüfek yoktu ) ve Erdal Eren ‘nin biyolojik yaşının 17 olmasının ispatına rağmen hüküm infaz edildi ve
Erdal Eren ,13 ARALIK 1980 ‘ de asılarak idam edildi.
Çünkü ‘’ilahlara ‘’ ivedilikle ‘’kurban ‘’ gerekiyordu…
Yazıma adeta bir şehir efsanesi gibi dilden dile dolaşan bir olayı internetten iktibas ederek sonlandırıyor ve
bu yiğit devrimci ‘’çocuk ‘’ u sevgi ve saygıyla anıyorum…
‘’ Erdal Eren'in idam edilişinin bilmem kaçıncı yıl dönümünde, bir öğrenci yurdunun danışmasına başvuran bir öğrenci, "erdal eren ölmez" adlı arkadaşını* aşağıya çağırmak için görevliye anons yaptırmak ister. bundan bir dakika sonra yurdun koridorları çınlamaktadır:
"Erdal Eren ölmez!
Erdal Eren ölmez!"
Kalın sağlıcakla….