Yazarlar

Aptallık ve karaktersizlik kaderimiz ama bunu azaltmak elimizde

post-img
Bizim sözde aydınlarımız güzel mekanlarda ağırlana ağırlana, mamalana mamalana ülkemizi ve yaşananları psikoaktif madde yutmuş gibi görüyorlar. Oysa bizzat kendileri sadece sıradan Türk ve Kürt vatandaşın değil, sadece gencecik askerlerin, polislerin değil, öz olarak pırıl pırıl ama yürekleri sadece kinle doldurulmuş Kürt gençlerinin de katilleridir. Verdikleri her oy, attıkları her imza, destekledikleri ideoloji Türkiye’de çok acılı bir iç savaşı kışkırtmaktadır. Ölmekte olanlar inanın karakter olarak daha üstündür, asıl sorun tatlı yaşamları içinden onları kışkırtanlardadır. Türkiye’de aklen ve ahlaken nitelikli insan sayısı çok azaldı. Ama çok… Mevcutla idare edelim, o konulara girmeyelim tavrının sonuçları ortada. Hatta hemen herkes bu durumdan yararlanmaya çalışıyor. Geldiğimiz nokta: İnsan çölleşmesi. Bunun doğal sonucu olarak herkes kendini ve çevresini iyi durumda görüyor. Yapılacak şey lağım farelerine dönüştüğümüzü önce kabul etmek. Niteliğin ne olduğunu anlamaya çalışmak ve nitelik mücadelesi vermek.   Tabip Odası seçimleri nedeniyle hekimlere aptal ve karaktersiz demişim diye bazıları incinmiş. Bazıları öfkelenmiş. Ona buna şikayet etmişler, arkadan küfretmişler, yüzümüze ilenmişler. Bazı dostlar da çok haklısın, ama bu kadar sert yazmamalıydın dediler.   Gerçi, yazıyı sırf hakaretten ibaret görenler o kısa yazı içindeki pek çok somut bilgiyi, yalanları, hırsızlıkları, cinayetleri atlamışlar. Böyle şeyler dert değil zaten, dünya hali, sen mi kurtaracaksın. Kimse temiz kalamaz ki, ama bunu yüze vurursan.. öküzlük o işte! Faşist canileri açık açık desteklersin, sonra “barış” dersin, uf dersin geçer… Bunu yaptı diye o insanlara “katil” dersen toplumdışısın sen, manyaksın, ne biçim bir insansın ya, kim sanıyorsun kendini?   Hırsızlığa ortak olacaklar, hırsızlık kanıtları defalarca önlerine getirildiğinde duymazdan gelecekler, ama onlara “hırsızsın” demeyeceksin. Nazik olacaksın. Hırsızlık yapmışlarsa bilerek isteyerek mi yapmışlar? Bu düzenin sahibi onlar mı? Düzen yaptırıyor ne yapıyorlarsa. Ama onlar bu düzene sahip çıkıyor yeri geldiğinde! Sahip mi çıkıyor? Kapitalizm kötü, sosyalizm iyi diyorlar ya, Che falan diyorlar ya! Ama yaşadıkları alandaki pastayı yerken, sağlıkta kaymak yerken,  çağdaş dünya falan diyorlar, uluslararası değerler, bilim hatta kilim diyorlar… Bu ne biçim biçem böyle canım, bu ne düzeysizlik… Haklılar da, üslubu daha da normalleştirmeye çalışalım.   En temel ahlak yasası: ÇALMA, YALAN SÖYLEME, ÖLDÜRME! Buna ne diyorsun arkadaşım, bırak şimdi üslubu. O üslup bilerek, planlı seçildi zaten. Hem doğru olduğundan, hem de anlamayanlar başka türlü anlamadığından. Bir kere aptallık ve karaktersizlik bir hakaret sayılmamalı. Türümüzün ortak özelliğidir. Bu konuda yazılmış 100’e yakın bilimsel kitap mevcut.  Sadece şahsım 5 kitap yazdı aptallık ve karaktersizlik üstüne. En sonuncusu “Evrimci Açıdan Din Psikoloji Siyaset” adlı çalışmadır. Açın bakın, tüm bu tartışmaların nereden kaynaklandığını göreceksiniz.   Siz bir uzmana gideceksiniz, muayene olacaksınız. Uzman diyecek ki, “sizde anlama sorunu, okuma sorunu var”… Vay… ortalığı yıkacaksınız, bana nasıl hakaret edersin! Soyutlama yapmıyoruz, meslek yaşamımızda böyle çok vakayla karşılaşıyoruz. Sadece psikiyatride değil. “Sizde kansızlık var” denince kavga çıkaranlar da az çıkmıyor. Stanislaw Lem’in “Gelecekbilim Kongresi” adlı romanında insanların algıladığı sanal gerçeklikle asıl gerçeklik arasındaki korkunç zıtlık çok çarpıcı anlatılır. Söz gelimi kahramanımız, sahil kenarında bir palmiye altında, elinde içkisi, çevresinde şık kadınlar erkekler.. püfür püfür rüzgarda uzanmış oturmaktadır. Asıl gerçeği gösteren hapı (aslında onlara sürekli verilmekte olan ilaçların etkisini yok eden ilacı) yutar yutmaz gördüğü manzara: Palmiye yaprağı zannettiği şey ipe asılı bok lekeli yırtık pırtık donlar, sahil zannettiği şey boz bir suyla dolu iğrenç bir leğen, çevresinde paçavra giysiler içinde bedenen bitmiş zavallılar… Bizim sözde aydınlarımız güzel mekanlarda ağırlana ağırlana, mamalana mamalana ülkemizi ve yaşananları psikoaktif madde yutmuş gibi görüyorlar. Oysa bizzat kendileri sadece sıradan Türk ve Kürt vatandaşın değil, sadece gencecik askerlerin, polislerin değil, öz olarak pırıl pırıl ama yürekleri sadece kinle doldurulmuş Kürt gençlerinin de katilleridir. Verdikleri her oy, attıkları her imza, destekledikleri ideoloji Türkiye’de çok acılı bir iç savaşı kışkırtmaktadır. Ölmekte olanlar inanın karakter olarak daha üstündür, asıl sorun tatlı yaşamları içinden onları kışkırtanlardadır.          Yine somuta gelirsek Türk Tabipler Birliği AKP’nin yüksek oy kazanmasına en çok hizmet eden kurumların başında gelir. Sevimsiz, halk düşmanı tavırlarıyla. Oysa ne diyorlar? AKP’ye karşı bir tek biz mücadele ediyoruz, ötekiler AKP etrafında birleşti! Bu yalanı göremedi mi orada oy veren 3000 kişi? Gerçi İstanbul hekimlerinin sade yüzde 8-9’ular. Fakat oy kullanmayanlar da suçlu. Oysa içlerinden birçoğu Gezi’ye kadar AKP’yi destekledi. Oysa içlerinden ağırlıklı bir bölümü Gezi’de AKP’yi destekledi. Şimdi hepsi AKP karşıtı? Niye? Ne kadar güvenilir? Göremiyor mu o Demokratik İspazmoz Grubu’na oy veren 3000 kişi? Göremiyor. Çünkü sol gazete olarak Radikal’i, Taraf’ı bilenler çoğunluktur içlerinde. Şimdi de Cumhuriyet’i sol gazete biliyorlar. Daha küçükleri saymayalım. Göremezler. O yayınları okuyanlar göremez, anlayamazlar. O yayınları düzeyleri gereği seçiyor, o yayınlar düzeylerini daha da aşağı indiriyor. Olay sadece sağlığa, tıbba özgü bir yozlaşma, kokuşma değil. Kokuşma her alanda. Bilen biliyor, görene gösteriyoruz. Bir de şunu demek artık sıkmış bir refleks: Peki bu söyledikleriniz umutsuzluk yaymak anlamına gelmiyor mu? Her şeye rağmen şu.. her şeye rağmen bu… Her şeye rağmen şu bucuların da geldiği noktayı 1 Mayıs’ta Bakırköy alanında gördük? Tam bir iflas. Bu mu umut? TTB onun elinde bulunsa ne olacak, bunun elinde kalsa ne olacak? Bunlar sistemin yemece çanakları. Oyalamaca odaları. Bizde de demokrasi var diyor iktidar. İsteyen çıkar örgütlenir, miting yapar. Muhaliflerimiz de mevcut. TTB, DİSK, KESK, TMMOB… olsa ne olacak.. olmasa ne olacak? Olmasalar çok daha iyi olacak. Solun iktidara ekonomik ortaklık yolları azalacak, solun rüşvet çanağı daralacak. İktidarın demagoji yapmasına, bunları göstererek oy toplamasına fırsat verilmeyecek.   Kafaları formatlayın. Umutları sıfırlayın. Gerçek karşısında paniğe kapılmayın. Sararmış yırtık donları palmiye yaprağı sanıp koruduğunuz umutların mecali bir üfürümlük! Farklı tarzlardan ürkmeyin. Fiili devrimcilik yapamıyoruz, bari fikirsel olandan korkmayın. Hani Aziz Nesin halkın yüzde 60’ı aptaldır deyince sevindirik oluyordunuz? Hani Can Yücel “g..’e g.. denir” deyince kahkaha atıp, “ne kadar doğru” diyordunuz. Rahattınız, çünkü kendinizi öbür yüzde 40’ın içinde görüyordunuz. Kendinizi g.. olmayanlardan sayıyordunuz. Yok öyle yağma. Aynı fekal sürecin soyuyuz. Üç aşağı beş yukarı. Türkiye’de aklen ve ahlaken nitelikli insan sayısı çok azaldı. Ama çok… Mevcutla idare edelim, o konulara girmeyelim tavrının sonuçları ortada. Hatta hemen herkes bu durumdan yararlanmaya çalışıyor. Geldiğimiz nokta: İnsan çölleşmesi. Bunun doğal sonucu olarak herkes kendini ve çevresini iyi durumda görüyor. Yapılacak şey lağım farelerine dönüştüğümüzü önce kabul etmek. Niteliğin ne olduğunu anlamaya çalışmak ve nitelik mücadelesi vermek. Önceki yazımızın bağlantısı: Hekimler Kürtçülüğü ve parayı çok sevdi http://www.insanbu.com/Tip-Bu-Degil-Haberleri/101-hekimler-kurtculugu-ve-parayi-cok-seviyor Bu arada sitemizdeki yazıları, yayınlarımızı, kitaplarımızı paylaşmayan, dahası kendileri bile çoğu zaman ilgilenmeyen dostlarımızdan Allah bin kere razı olsun! Biz bu kadar güçteyken böyle nefret topluyoruz üstümüze, biraz daha büyüsek kim bilir başımıza neler gelirdi? Çok sağolun, alternatif medya olmasın ki, daha büyük sorumlulukların altına girmeyelim. Canımızı olsun koruyalım. Karşılıklı olarak birbirimizi çok sevdiğimizi biliyoruz, derinden derinden bunu hissetmek çok güzel. Yaşasın mercimek karakterlerimiz, yaşasın solucan beyinlerimiz.

Diğer Haberler