ÖN DEYİŞ: Herkes Fethullahçılar hakkında geçmişte neler yazdığını, tehlikeye karşı kamuyu nasıl uyardığını arşivlerine dayanarak dökmeye başladı. Ben de geri kalmayayım. 2009 başından iki yazım. İlki Cumhuriyet Kitap’ta bir kitabın tanıtımı vesilesiyle yazdığım makaleden bölümler. İkincisi SOL PORTAL’da aynı konuda yazdığım birçok yazıdan en hassas olanı.
İki yazının ardında, en dipte bir SON DEYİŞ’im olacak.
ERGENEKON TERTİBİ (AKP ve Ergenekon Arasında Sıkışan Sol)
İktidardaki güç tatminsizdir. Kendini ne kadar güçlü hissederse hissetsin daha çok güç ister. Arkasındaki desteği hiçbir zaman yeterli görmez. Yeterli görmedikçe kendini güçsüz hisseder, bir kısır döngüdür bu, saldırganlaşır. İktidardaki güç bu yüzden eleştiriye karşı tahammülsüzdür. Eleştiri düşmandan geliyorsa öfkelenir, özdenetimini yitirir. Eleştiri dosttan geliyorsa daha çok öfkelenir. Başbakan’ın eleştiri karşısındaki aşırı tepkisel tavırlarına bakınız. İktidarın doyumsuzluğunu görürsünüz. 12 Eylül Cuntası yaptığı anayasaya halktan onay istemişti. Tuhaf bir referandum kampanyası yaşamıştık. Generaller, medyanın tamamına yakını hep bir ağızdan “evet” verin diye buyuruyorlardı. “Hayır” yönünde telkinde bulunmak ise terörizmle eşdeğer bir suçtu. Bunu yapanlar tek tek veya gruplar halinde gözaltına alınıyor, televizyonlardan teşhir ediliyordu.
Ergenekon operasyonu adıyla bir politik kampanya yürütülüyor uzun süredir. Seçimle gelmiş bir hükümeti darbe yoluyla yıkmanın zeminini hazırlamak üzere terör örgütü kurmak gibi özetlenebilecek bir suçlama yöneltiliyor 100’den fazla insana. Dalga dalga yeni gözaltılar, yeni tutuklamalar geliyor. Uygulamanın hükümetin uygulaması olduğu açık. ABD süreçten memnun. Bu durumda ülkedeki aydınların, yazarların, solcuların hatta liberallerin hükümet baskısına karşı ses yükseltmesi beklenmez miydi? Yakın zaman öncesine dek bunun tam tersini gördük. Liberallerin gerekçesi iddianame doğrultusunda bir gerekçeydi. Seçimle gelmiş bir hükümeti darbe yoluyla devirmek en büyük demokrasi suçudur. O yüzden hükümet ne kadar eleştirilirse eleştirilsin başka konularda ne kadar gerici olursa olsun (ki saydığımız kesimlerin büyük bölümü onu gerici olarak da kabul etmiyordu) darbe girişimlerine karşı desteklenmelidir. Dahası tutuklananların çoğu (bazılarına göre hepsi) derin devletin örgütleyicileri ve uzantılarıdır veya siyasi planda derin devletin destekçileridir, milliyetçi, faşist unsurlardır. Operasyon bu doğrultuda genişletilebilirse derin devlet ve tüm faşist suç şebekeleri açığa çıkacaktır. Operasyona karşı çıkan kesimler aşırı milliyetçi ya da ulusalcı faşist kesimlerdir, militarizmle işbirliği yapan kesimlerdir. Anlaşılacağı üzere söz konusu bakış açısı ülkede ve dünyada temel meselenin “demokrasi” ve “kimlik ifadesi” meselesi olduğunu savunan bir bakış açısıdır. Tüm ilerici, antifaşist, sol, liberal, ezilen ulusçu güçler demokrasi kavgasında işbirliği yapmalıdır. Demokrasinin önünde, ezilen azınlıkların, ulusların, kadınların, tüm horlanan kesimlerin, dinini yaşamak isteyen Müslümanlar da dahil olmak üzere mazlum her grubun en büyük düşmanı faşist devletçi güçler, militarizm ve milliyetçilerdir. Operasyonun genişleyerek devam etmesi darbe heveslilerinin bir daha darbe yapamaması sonucunu getirecektir ki, son derece hayırlı bir iş olarak değerlendirilmelidir. Evet, bir yıldan fazla süre boyunca kamuoyunda bu ve buna benzer görüşler hükümet denetimi dışı alanlarda, dinci basın haricinde de yoğunlukla duyuldu, oluşturulan destekleyici baskı hükümeti fazlasıyla memnun etti.
Ama dedik ya, iktidardakiler doyumsuzdur. Tam bir destek, daha çok destek görmedikçe kendilerini yeterince rahat hissetmezler. Saldırı militarist güçlere, ordu içindeki istenmeyen unsurlara, milliyetçilere ve faşistlere karşı yapılıyordu ya, bunun böyle olduğunu solculara da tescil ettirmeleri gerekiyordu. Liberallerin büyük çoğunluğunu arkalarına almışlardı, AB ülkeleri uygulamaların şiddetlenerek devamından yanaydı, Avrupa basını tutuklananların aşırı milliyetçi güçlerin elebaşları olduğunu yazıyor, İlhan Selçuk’un Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk’u öldürmek için bir şebeke kurduğundan bile söz edebiliyor… Da, yeterli değildi. Bir kısım solun sol olmadığını, sol görünümlü faşistler olduğunu pek çok kesime kabul ettirebilmişlerdi ya, yapılanların darbeye darbeciliğe karşı, militarizm ve milliyetçiliğe karşı, derin devleti, kontrgerillayı tasfiyeye dönük işler olduğunu birçoklarına onaylattırmışlardı da… Tüm bu savları bazı tutanaklarla daha katıksız sola, sosyalistlere, devrimcilere de imzalattırıp kayda geçirmeleri şarttı. SÖZ DİNLEYİN, GÜNAHLARIMIZDAN KURTULALIM! İşte orada sorun çıktı. Bu destek bir avuç liberal solcudan başka geniş bir sol kesimden gelmedi. Liberal solcular Avrupa ülkelerindeki demokrasiye ulaşmayı kendilerine nihai sınır olarak gören solcu kesimleriydi ve doğal olarak Avrupa ülkeleri kendi sınırları dışında ne kadar demokratlarsa o kadar demokrattılar. Avrupa ülkeleri kendi sınırları dışında (kendi sınırları içini hiç tartışmayalım burada) nasıl faşist ve gerici güçlerle hegemonyalarını sağlıyorlarsa, bu liberal solcuların da aynı faşist ve gerici güçlerle birlikte hareket etmeleri tabiiydi. Ama dedik ya, bazı kartvizit önderleri dışında beklenen büyük onay soldan gelmedi.
“Yıllar boyu, kontrgerilladan söz ettik, Özel Harp Dairesi’nden, Ergenekon’dan, Seferberlik Tetkik Kurulu’ndan. NATO’nun bütün üye ülkelerde kurdurduğu Gladio örgütlenmelerinden. ‘Hayır’ dediler, Yalan! Komünist uydurması… Cinayetler işlendi, katliamlar yapıldı, darbeler gerçekleştirildi; kılıfına uydurup, ‘uydurma’ demeye devam ettiler. Kontrgerilla sola, emeğe, sosyalizme düşmandı; bu nedenle öldürüyor, provokasyon tertipliyordu… Sonra gün geldi, ‘işte budur’ diye karşımıza bir ‘örgüt’ çıkardılar. Cinayetler, katliamlar, darbeler hep bu örgütün başının altından çıkmıştı. Bir iddiaya göre 600 yıllık mazisi vardı bu örgütün. Şöyle bir baktık… Örgüte benzetemedik, işin gerçeği. Darbe yapabilirler miydi, kuşkuluydu, Amerikancılıkları tartışmalıydı… Bu toplamı ‘işte kontrgerilla ve de çete ve illaki darbeci fesat yuvası’ diyerekten önümüze koymuşlardı. ‘Tükür, aşağıla, tekmeyi savur’ diyorlardı, söz dinlersek bütün günahlarımızdan arınacaktık. Günah? Elbette ya… Ergenekon denen yaratık solun da, sağın da, PKK ve Hizbullah ve onlarca, yüzlerce örgütün mucidiydi. Bu ülkede ve hatta cihanda aklınıza gelen gelmeyen her türlü zalimlik, her türlü komplo, her tür kötülük onun eseriydi. Öyle ki, insanlar farkında olmadan ona hizmet eder, hiç hissetmeden onun maşası oluverirdi. İkna olmadık! Başladılar ‘ikna olmayanlar da Ergenekoncudur’ diye söylenmeye. Solu suçladılar her zamanki sağcı alışkanlıklarıyla… ‘Bu ABD’nin AKP eliyle yürüttüğü bir operasyondur’ dedikçe, ‘ne biçim solcusunuz’ diye tepemize çıkmaya kalktılar.”
Kaan Arslanoğlu
Cumhuriyet Kitap / 8.1.2009
FETHULLAHÇILARIN ÇALIŞMA İLKELERİ
Türkiye'de ve Dünya'da bir hayalet dolaşıyor. Fethullahçılık hayaleti. Devlet içinde devlet, AKP içinde AKP, ama aslında devletin ve partilerin üstünde, farklı boyutlarda giderek devleşen bir heyula.
Bu cemaat nasıl bu hale geldi?
Doksanlı yıllarda bir ara Hoca Efendi'nin vaazlarına sarmıştım. Televizyonda hiçbirini kaçırmıyordum. Yakınlarım dalga geçmeye başlamıştı, sen de mi mürit oldun diye. Müthiş ilgi çekici söylevlerdi bunlar. Gericilik her zaman cezbeder insanı. Gülen'in hitabet yeteneği de üstündür ya.. sadece konuşmakla hiçbir yere varılamaz. Örgütlenme ve çalışma. Kararlılığına ve sabrına borçlu cemaat büyük gelişmesini.
Burada aslında herkesin az çok bildiği noktaları irdelemeye çalışacağız.
Düzgün görünümlü ve çalışkan insanlar üstünden örgütleniyorlar. Düzgün derken kastettiğim, kılık kıyafet, konuşma, tavır, fiziksel görünümden, çevrede düzgün ve doğru bir insan olarak tanınmaya kadar tüm özellikler... Önemli saydıkları insanları (ister medyada, edebiyatta, ister mahallede, köyde) kazanmak için ellerindeki her türlü olanağı kullanıyorlar. Maddi manevi destek, ilerleme imkanları. Amaç, kazanılamasalar bile bu kişilerin etkisizleştirilmesi. Fakat özellikle örgütlenmeye, kadrolaşmaya engel çıkaran unsurlara karşı baskı ve yıldırmadan, bel altı vurmalara karşı her türlü radikal önlem alınabiliyor. Şimdilik fiziksel şiddet dışında. Ticaret, sanayi çevreleri, medya ve akademi dünyası özel yoğunlaşma alanları. Polis, bürokrasi, yargı ve ordu.. keza.
Şekillere ve kavramlara takılmıyorlar. Örneğin başı açık, gayet "çağdaş" görünümlü kadın fethullahçılar biliyoruz. Atatürkçülük de onlar için sorun teşkil etmiyor. Atatürkçülüğün herkese uyabilen pek çok çeşidi bulunuyor bilindiği gibi. Artık Atatürkçü fethullahçılarla karşılaşmak bizleri şaşırtmıyor. Sessiz kal, işini iyi yap, güçlenene dek ilerle.
Tam da bu özellikleriyle bir dinde reform hareketi gibi fethullahçılık. Zaten üç büyük dini bünyesinde birleştirmek gibi büyük gizli iddialar da taşıyor. Bu, tam da aradığımız şey değil mi? Ah, iki ufak ayrıntı mide bulandırmasa! Biri fethullahçılığın amerikancılığı, öteki piyasacılığı.
Amerikancılık üstüne tutumları ilginç. Çok sıkı bir amerikancı hareket oldukları halde cemaattekilerin çoğunluğu amerikan karşıtı söylemleri gayet iyi yutuyor. Sözde İsrail'e de karşılar, ama açık ve gizli yakın ilişki içindeler. Tabana bunun geçici bir ittifak olduğu mesajı veriliyor alttan. Dünyadaki tartışmasız en büyük güç Amerika'ysa, köprüyü geçene dek ona dayı diyeceğiz! Irak ve Afganistan'da Müslüman soykırımına devam eden süper devlete karşı ya korkunç bir pragmatizm veya kan donduran bir uşaklık duygusu. Amerikanın örgütlediği kimi dinci hareketler sonradan ona karşı dönmüşlerse, fethullahçılar için de böyle bir olasılık küçük de olsa mevcut.
Cemaate her türlü insan katılıyor. Elbette kişisel çıkar peşinde koşanlar da. Buradaki ilke kimseyi dışlamamak. Ama katılan herkes cemaat için, toplum için çalışmayı ön plana almalı. Kişi eğer hırsızsa bırakın yesin, fakat üç hizmet etsin, bir yesin. Solda, özellikle sosyal demokrat ve liberal solda tam tersini görürüz. Üç yesin bir hizmet etsin. Solun cemaat karşısında tutunamamasının önemli nedenlerinden biri bu.
Fethullahçılar bire bir ilişkiler konusunda çalışkanlar. Halkın sıradan küçük ihtiyaçlarını karşılama, dayanışma duygusu yaratma doğrultusunda uzmanlar. Parasal güçleri büyük.
Fethullahçılar pozitif ütopya sahibiler. İdeal diyelim, motivasyon diyelim, manevi güçleri yüksek. 21. yüzyılın İslam'ını yaratacaklarına ve yaşayacaklarına inanıyorlar. Söyledikleriyle yaşamları örtüşüyor, tutarlılık gösteriyor. Disiplinli, en azından görünümde niteliğe önem verici çalışma tarzları var. Genel ahlaksal düzeyleri ve iş sorumluluk anlayışları solun ortalama düzeyinden eksik değil fazla. Solda ütopya zayıfladı, idealist insanlar azaldı. Bizim ütopyalarımız daha çok negatif ütopya artık. Bir şeyleri kurtarmaya çalışıyoruz yeni bir şey yaratmaktan çok. Cemaatleşmeyi kim durduracak? Kuvvayi Milliyeci Kemalizm kuşkusuz ilerici bir güç, ama nasıl bir ütopya sağlıyor halka, ne kadar idealist motivasyon yaratıyor? Solcuların büyük bölümü söyledikleri gibi yaşamayan bencil insanlar. Böyle bir dönemde bile çıkar kaygıları toplumsal kaygılarının önünde. Cemaatleşmeyi durduracak tek güç yeni bir sol coşku olabilir. İnsanlığı ve doğayı bitiren kapitalizme karşı sosyalizm!
Zayıf noktaları yok mu? Var. Birçok. ABD'ye çok bağımlılar. Onun strateji değişikliği başlarına dert açabilir. Sonuçta, "anayasal düzeni ortadan kaldırmayı" hedefleyen gizli bir örgütlenme bu. Şu Mustafa Balbay'ı içeri attırdıkları maddeyi on yıllardır kendileri çiğniyorlar.
AKP ile ilişki. Erdoğan'la araları iyi görünüyor. Ama öteki cemaatler pek memnun değiller bu büyük gücün her şeyi yiyip yutmasından. Erdoğan'la tatlı geçinmeleri patronlarının aynı oluşundan kaynaklanıyor. Dedik ya, patronun tavırları siyasetin cilvelerine göre değişebilir.
Fethullahçılığın başka bir zayıf yanıysa, en vahşi yönleriyle kapitalizmi, en azgın yönleriyle piyasacılığı savunması. Bu tutum yoksul halk açısından şimdiye dek sorun çıkarmadı. Çünkü krize de girse kapitalizm hala çok güçlü, halk bu düzenden hala umutlu. Fakat kapitalizmin insanlığın günlük huzur ve refahını acı bir biçimde bozacağı günler uzak değil. Öyle günlerde fethullahçıların zenginden ve hızlı zenginleşmeden yana tutumu daha zor anlatılabilecek. Zaten asalaklık ve lüks karşısındaki tutumları İslam'ın özüyle (en azından çıkış dönemindeki ruhuyla) ciddi biçimde çelişiyor. Yine de her kirliliği bir şekilde mazur göstermede çok yetenekli olan cemaat kültürü onun da üstesinden gelebilir.
Elbette şunu unutmamak gerek: Sol daima akıntıya karşı kürek çeker, gericilerse akıntıdan yararlanır. Problem, zoru seçenlerin her zaman buna uygun motivasyon ve donanımda bulunmaması.
Kaan Arslanoğlu
SOL Portal / 20.3.2009
SON DEYİŞ: Roller değişti. AKP’ye destek nöbetini liberallerin yerine şimdi ulusalcıların önemli bir bölümü aldı.
Geçmişte hiç haklı çıkmamış ve güven uyandıramamış ulusalcı şeflerin bu kez haklı çıkmalarını canı gönülden isterim. İşaretler aksi yönde görünüyor, ama yanılmayı, utanmayı isterim. Zaman kısa dönemde pek çok şeyi kanıtlayacak.
Ama siyaseten bu kadar yandaşlık fazla. Tankların üstüne çıkanlar övünmeyi hak ediyor. Kendi siyasi motivasyonları doğrultusunda önemli bir iş başardılar. Kurşunların üstüne bu ulusalcı şefler gitmedi, her zaman olduğu gibi devler arasında rol kapmaya çalışıyorlar. Etleri ne butları ne, korkarım yine ezilirler. En azından manen.
İşin insani boyutu ise her yönden fecaat. Birilerinin bu boyuta yaklaşımı da fecaat. Ayrıca birkaç eski asker ve yakın zamana dek edebiyatını övüp durduğum bir yazar var ki, söylemleri katlanılır gibi değil.
PKK kuyrukçusu güçlerin “Ne Darbe, Ne OHAL, acil demokrasi” söylemi ise yüz buruşturucu bayatlık… Acil demokrasi ha! Ne orijinal buluş, demokrasi 30 yıldır bunu her söyleyişinizde kollarınıza atılıyor.
Şunu bilir, şunu söylerim: Gücün yoksa biraz mütevazı ol, büyük laflar etme… Abilerin futbol maçında kaleye geçme.