Yazarlar
Canan Karatay ve Yavuz Dizdar beş sol partinin toplamından daha fazla yararlılar
- Kaan ARSLANOĞLU
- 14970 Okunma
Siyasi görüşleri nedir, iyi bilmiyorum. Politik anlamda bize yakın düşündüklerini sanmıyorum. Canan Karatay, Yavuz Dizdar, Kenan Demirkol, Ahmet Rasim Küçükusta ve birkaç başka hoca. Ve ille de Ahmet Aydın. Ah Ahmet hoca ah! Yavuz Dizdar, Ahmet Aydın “Tıp Bu Değil” kitaplarımızın da yazarlarıydı.
Velev ki söylediklerinin sadece yarısı doğru olsun. Düzenin hayal dünyasını yıkıyorlar.Sistemin bize dayattığı sözde çağdaş, sözde parlak yaşamın bozuk gıda, cahilce beslenme, tapon tıp üstüne kurulduğunu gösteriyorlar.
Bizim komünist ne yapıyor bunun karşısında? Skandalı sarakaya alıyor, çürümeyi gargaraya getirip düzeni aklıyor. Bu muhalefete “beslenme ideolojisi” diyor.
Niye böyle yapıyor? Rivayet muhtelif. Aslında bizim solcular sosyal siyaseti, “çok üst düzey” kimsenin işine yaramayan soyut siyaseti çıkarın… Düzenle gayet barışık yaşarlar, özellikle yaşam-biçimsel ve ekonomik anlamda.
İşten eve turşusu çıkmış halde gelen insanlara şunu yiyin bunu yiyin demek ahmaklıkmış, spor yapın demek ahmaklıkmış. Peki onlara vücutlarını ve beyinlerini öldürerek çalıştıklarını, kronik intihar içinde olduklarını anlatmanın bundan iyi yolu var mı? Biz o ahmaklığa devam edelim ve fizyolojik olmayan koşullarda çalışan insanlara, yaşadıkları parlak hayatın (tabii bir kısmı için) çok kısa süreceğini, aslında ölmekte olduklarını anlatmayı sürdürelim. Daha da kötüsü: Çocuklarını bundan da kötü bir hayata hazırladıklarını, hatta bizzat zorladıklarını söyleyelim. Onlara bir takım posterler, popüler isimler için solculuk yapmalarını değil, kendi yaşamları için, çocuklarının ve torunlarının yaşamları için isyan etmeleri gerektiğini sağlık üstünden anlatalım. Soyut veya “üst” siyasi propaganda komünist yoldaşlara kalsın.
Bu yoldaşlara göre devrim olana dek ne kendimizi sağlıklı kılmak için çalışalım, (en ufak bir hastalıkta doktora koşup en olmayacak taleplerde bulunma hakkımız elbette sonsuz) ne de çevremize sağlık konusunda bir telkinde bulunalım. Devrime dek hiçbir alanda hiçbir sorunu iyileştirmeye çalışmadan sinsice idare edelim.
Sağlık konusunda önerilerde bulunmak kişisel sorumluluk alanına giriyormuş. Bunlar kişisel duruşlarla çözülmezmiş! Sosyalizm gelince bunlar çözülürmüş… O zamana kadar bilme, tartışma, taraf olma…
Bireysel sorumluluk duygusunu, bireysel devrimi, bu düzen içinde doğru bir şeyler yapmayı, bozuk giden şeyleri az buçuk değiştirmeye gayret etmeyi ortadan kaldırınca sadece solculuk bitmez. Halkçılık, aydınlanmacılık da biter. Ondan da temeli: İnsanlık biter.
Ama sadece bunlarla toplumun düzelmeyeceğini, hiçbir sorunun büyük ölçüde çözülmeyeceğini söyleyendir sosyalist aydın. Ne var ki sosyalist aydın önce kendinde ve mikro çevresinde devrim yapandır. Bunu yapamayan kişi ve gruplar sosyalizmi kuramaz, kazara kursa bu devrim turuncu devrimdir, bir işe yaramaz. Bireysel ve toplumsal duruşlar, makro ve mikro siyasetler kopmaz bütündür.
Ne yiyip ne içeceğiz? Bu saydığımız doktorlara göre “o kötü, bu kötü, aç mı kalacağız? Ne yiyeceğiz?” “Elinin körünü ye” demeyeceğiz. Ama öyle desek de faydalı. Neden mi?
Bu insanlar toplumsal bir bilinç uyandırıyor. Zehir yediğimizi, çocuklarımıza zehir yedirildiğini söylüyor.
Bundan sonrası sana kalmış. Daha az zehirli nasıl yaşarım, artık sen düşün, oku, araştır, ona göre ye. İster kişisel olarak kısmen kurtul, ister sistemi kökten değiştir, büyük ölçüde kurtul. (Tam kurtuluş mümkün değil bu sanayi çağında, onu da söyle ki sosyalizm adına kandırıkçılık yapma). Halkta isyan duygusunu senin kişisel tercihlerin yaratmaz. Ama halkta isyan duygusunu aç olduğunun, kötü beslendiğinin, zehir yediğinin bilinci yaratabilir. Ölmemek, sağlıklı yaşamak duygusu toplumları harekete geçirebilen motivasyonlar yaratabilir. En büyük devrimleri açlık ve ölüm korkusu yaptırdı.
Bir doktorsun. Bir aydınsın. Arkadaşın, dostun, bir vatandaş soruyor: Sağlığımızı korumak için ne yapacağız? Bir cevabın yok ise, sana göre sen iktidara gelene kadar ot da bok da bir ise, kim ciddiye alacak seni?
Spor fizyolojisi, sağlıklı yaşam, beslenme kuramları üstüne çalışan, bunun uygulamasını yapan insanlar (ki Türkiye’de gerçekten çok az) ahmak, bir tek bunun düzene bağlı olduğunu söyleyip ortalama bir ev kadınından daha bilinçsiz yaşayanlar akıllı. Okul kantinlerine şekerleme sokulmasın diye mücadele edenler, paket gıdalardaki zararlıları yaşamları pahasına sergileyenler, ilaç şirketlerinin rüşvetlerini gösterip aforoz edilenler… Hepsi ahmak, bilimsel hiç değiller. Siz akıllısınız, çünkü bunun sistem sorunu olduğunu bir tek siz biliyorsunuz, başka kimse bilmiyor.
Sonra ne geliyor peşinden: Türk Tabipler Birliği politikaları. Madem devrim yok, devrime kadar uluslararası medikal kartel ne derse o. Koruyucu sağlık için hiç çaba harcama, ama hastalanınca sınırsız tedavi hizmeti bekle. Bu tam da günümüz kapitalist insanının tavrıdır, bunu solculuk diye yutturmayın lütfen. Toplumcu tıp anlayışı bu mu?
Canan Karatay, Yavuz Dizdar… Bizim de eleştirdiğimiz yönleri yok mu, var elbette. Herkes birbirini eleştirebilir. Kimse mutlak doğru değil. Ama bizim çoğu devrimcimizden daha devrimci duruş içindeler. Sistemin dengelerini sarsıyorlar. Bulutlar üstündeki siyasette değil, kendi bildikleri işte, ama somut yaşamda. Efendim, bu alternatif beslenme de sektör olmuş, kapitalizm onu da satıyormuş. Doğru, kapitalizm neyi sektöre dönüştürmüyor ki, neyi satmıyor ki, solculuk, komünistlik dahil. O bir şeyleri satıyor diye apaçık doğruları savunmayacak mıyız?
Küba’yı da örnek almazlar. Orada tıp nasıl, ilaç nasıl, koruyucu hekimlik nedir, spor nasıl yapılır, nasıl besleniliyor, zahmet edip dönüp bakmazlar. Kafalarındaki imaj birkaç resim, birkaç isim.
“Aydınlanma” yapacaklarmış! Bu donmuş, bu statükocu akıllarla mı?
Üstelik aydınlanma komünist ve sosyalist olarak senin işin mi, senin baş görevin mi? Onu herkes elinden geldiğince yapmaya çalışıyor. Merkez sağ merkez sol.. Bu yarışta onları geçecek, büyük sempati toplayacak, parsayı kapacaksın! Üç-dört aylık yeni taktik bu mu? 1- Zaten geçemezsin yoldaş, boşa kürek, dostlar alışverişte görsün… 2- Hadi aklın donmamış olsun, bu işte 1 numara sen seçildin. Bu mu senin işin? Sen ötekilerin hiç yapamayacağını yapmalısın. Yani sosyalizm alternatifini lafla değil somut çalışmalarla ortaya koyacaksın. Al işte bir konu: Sağlık, beslenme. Gir bu alana. Girmezler. Üstelik girene de çelme takarlar. Var mı gerçekten bu düzeni değiştirmek gibi niyetiniz?
Sen emekçinin, yoksulun, ezilenin içinde onun sorunu için mücadele edeceksin en başta. Al işte durmadan iş kazaları. Ne yapıyorsun bu cinayetler için? Sen farkını burada göstereceksin. Bu işlerde 1 numara olacaksın. Ne işin var “burjuvanın” alanında. Bu alanda örneğin 1 Umut Derneği var http://iscinayetleriniunutma.org/ Birkaç partiden daha çok İŞ yapıyorlar.
En kötüsü de ne biliyor musun? Ya biri size şu soruyu sorarsa: İşten eve turşusu çıkmış halde gelen insanlara “aydınlanın” demek, “şunu okuyun, bunu okuyun” demek de ahmaklık değil mi? Sizin mantığınızla. İşten başını kaldıramayan insanlara her gün siyasi nutuklar atmanız tam ahmaklık değil mi?