Yazarlar

TTB Başkanıyla Neler Konuşmuşum?

post-img
Geçtiğimiz ay Türk Tabipler Birliği Başkanlığı’na seçilen sayın Prof. Dr. Özdemir Aktan’la, çok zaman önce İstanbul Tabip Odası Başkanlığı’na seçildikten sonra bir söyleşi yapmıştım. 16 Mayıs 2006’da Akşam Gazetesi’ndeki sayfamda yayımlanan bu söyleşiyi yorumsuz olarak aktarıyorum. 6 yıldan fazla bir zamandır neler değişmiş, neler değişmemiş, değerlendirmeyi sizlere bırakıyorum: Doktorlar Fakirleşiyor 30 Nisan’da hükümet yanlısı hekimlerle muhalif hekimler İstanbul Tabip Odası seçiminde bir kez daha yarıştılar. Yine solcular kazandı, öncekiyle aynı gruptan başka bir yönetim kurulu iş başına geldi. Yeni başkanları Prof. Dr. Özdemir Aktan’la, sağlık alanındaki değişimler, toplumda hekim imajı, hekimlerin sorunları ekseninde konuştum. Başbakanımız muhalif hekim örgütleri için, bunlar marjinal gruplardır, demişti. Tabip Odası seçimine rekor katılım gerçekleşti ve Başbakan marjinal konuma düştü. Nasıl oldu bu? Başbakan ne konuma düştü, bilemem; ama bu yapılanlara ne gözle baktığını merak ediyorum. Aslında söylediklerine ne o, ne Sağlık Bakanı inanıyor. Sağlıkta Dönüşüm IMF’nin şablonu. Onlar özelleştirin, diyor; hükümet de inanmadan uyguluyor. Bizim buna evet deme şansımız yok. Anayasa devletin sosyal devlet olduğunu söylüyor, eğitim, sağlık hizmeti devlet görevidir diyor. Biz de bunu söylüyoruz. Seçime katılım yüzde 50’ye yakındı. Kağıt üzerinde 28 bin üye görünüyor, ama mesleğe devam eden 22 bin civarında hekim var. Dokuz bine yakın katılım gerçekleşti. Oy verenlerin yüzde 63’ü bize oy verdi. Aslında Sağlık Bakanlığı’nın aktif desteğini alan grup bile ’Sağlıkta Dönüşüm’ü savunmadı, buna karşı şeyler söylediler. İthal hekime, mecburi hizmete karşı çıkıldı. Öbür grup zaten karşı. Bu durumda hekimlerin yüzde yüzü bu projeye hayır oyu verdi. Seçim bir referanduma dönüştü ve sonuçta ’Sağlıkta Dönüşüm’e hayır çıktı. Sağlıkta Dönüşüm, Sosyal Güvenlik Reformu gibi değişimlere neden karşısınız? Devletlerin ileriye dönük çalışmaları, planları bulunması gerekir, bu çok önemli. Bizde o anlayış yerleşmiş değil. Devletin bir sağlık politikası olmalı ve hükümetlerle politika bu kadar çok değişmemeli. Şimdi söz konusu düzenlemelerle her vatandaşın aylık prim ödemesi gerekiyor. Gerçeklerle uyum göstermiyor proje. 18-20 milyon insanın prim ödeyecek gücü yok. Bunlardan bir bölümü zaten açlık sınırında, karnını doyuramıyor. Devletin parası yok, deniyor, kaynak bulunamıyor. Bunun suçlusu hastalar mı! Ayakta hastaların hepsi katkı payı ödeyecek. Yatan hastalarda katkı yokmuş gibi görünüyor. Uygulamada bu da mümkün değil. Özel hastanelerin hepsi şimdi fark alıyor. Özel hastanelere devlet hastanelerine uygulanan fiyatlar uygulanıyor. Ama özel hastanenin hiçbir ana masrafını devlet ödemiyor. O farkı kim ödeyecek? Önce doktorların parasından kesecekler, sonra da hastalardan fark alacaklar. Sadece doktorlarla sağlık hizmetinin döneceği düşünülüyor. Kamu hastanelerine hiçbir yatırım yapılmıyor. Mecburi hizmete gönderecekler. Sağlık hizmeti, ebesi, memuru, hemşiresi, şoförü, arabası, laboratuarıyla bir bütün. Doktorların gitmesiyle iş çözülmeyecek. Seçime katılım çok yüksekti, ama olumsuz yasalar tıkır tıkır geçiyor. Buna karşı hekim örgütlerinden ses çıkıyor çıkmasına da, direniş yok gibi bir şey. Seçime katılım bir potansiyeli gösteriyor mu gerçekten. Gösteriyorsa bunu enerjiye dönüştürmek için ne yapacaksınız? Şu nokta doğru, biz reaksiyon göstermeyen bir toplumuz. Toplumla birlikte hekimler de uzun bir depolitizasyon sürecinden geçti. Fakat seçim sonuçlarından yola çıkarsak önümüzdeki dönem ciddi gelişmeler bekleyebiliriz. Seçim bir şeylerin değişmesini hızlandırabilir. Tabip odaları bir şey yapmıyor, yapamıyor görüşü hakimdi. Oysa tabip odaları gücünü yasalardan değil, üyelerinden alır. Tabip odası kim, biz hepimiz. Seçilenler, çalışanlar tamamen gönüllü hekimler. Ben de katılırsam odanın gücünü artırırım düşüncesi oluşmalı. Bunlar hemen olur mu, olmaz. Ama odaların, böyle meslek örgütlerinin sivil toplum kuruluşlarının gücü ileride çok artacak. Avrupa Birliği süreci bile bizim örgütlere bakışımızı çok değiştirdi. Kitlesel örgütlerden ileride beklentiler daha da artacak. Hekimler kötüye doğru değişime karşılar, bunu gösterdiler. Ama mevcut sağlık sistemi de çok kötü. Hekimler yoksa bundan, statükodan mı yana? Hayır, sadece beterin de beteri vardır diye korkuyorlar. Hekimlere kimse bir şey sormuyor aslında. Onlar iş güvencesi istiyorlar. Rahat ve modern bir çalışma ortamı istiyorlar. Hastayla parasal meselelerde karşı karşıya kalmak istemiyorlar. Tabip odalarının her genel kurulunda bakıyorsunuz Nusret Fişek’in koyduğu sistem savunuluyor. Bu sistem aslında mükemmel. Orada en büyük problem devletin kaynak aktarmaması. Yine de çok sayıda doktor bu anlayışa uygun olarak özveri içinde çalışmış, çalışıyor. Doktorlar için gittikçe ’proleterleşiyorlar’ diye bir saptama yapıyorduk. Oysa özellikle son birkaç yıldır bayağı zenginleştiklerini görüyorum. Odayı destekleyen solcu hekimler bile rahat tüketim yapan varlıklı konumdalar gibi geliyor bana. Aynı fikirde misiniz? Hayır, proleter tarafa kayma daha fazla. Dediğiniz zenginleşen kesim bana göre çok küçük. Şimdi güç tamamen hastane sahiplerinin, özel sigorta şirketlerinin eline geçti. Kapsadıkları alan arttıkça pazarlık şansları da artacak. Bu gelişmeler doktorların gelirini daha da düşürecek, hastaların da aleyhine olacak. Hükümet doktorları paragöz kesim olarak gösteriyor. Halkın yaşadıkları da bu izlenimi güçlendiriyor. Bu imajı silmek için odalar ne yapabilir? Örneğin hasta hakları izlem kurulları, hekimlik uygulamaları denetim komiteleri kurularak hastalardan yana bir tavır alınabilir mi? Odanın bunu yapacak insan gücü yok. Seçime katılım yüksekti de öncesindeki aday belirleme seçimine katılım 160 küsurda kaldı. Birkaç yıldır odadaki toplantılara ortalama 25-30 kişi geliyordu. Hekimler sonuçta hiç tanımadıkları adaylara oy verdiler. 22 bin kişilik küçük bir kitlede bile doğrudan demokrasiye geçemiyoruz. Neden? Meslek odası nedir, daha iyi öğrendi hekimler, görmeye başladılar. Oy vererek katkıda bulundular, şimdi bundan ötesi gerekiyor. Tabip odalarının ciddi bir şeyler üretmesi gerekiyor. Odalara iki majör eleştiri getirilirdi. Bir, bunlar siyaset yaparlar. İki, odalar ne yapabilir ki! Sağlıklı olmak için sağlıklı bir toplum gerekir, o yüzden sosyal olaylardan uzak duramayız. Yine de Tabip odasının bugüne dek siyasetle aşırı ilgilendiği iddiası haksız. Ne yapabilirler ki görüşü de zamanla değişecek. Seçimlerde her grup kendine profesör bir başkan adayı gösteriyor. O olmazsa oy alınmaz, deniyor. Demokrasiye uygun mu? Bizde böyle bir hiyerarşi olduğunu düşünmüyorum. Hocalar daha fazla oy alıyorsa daha fazla tanındıklarındandır. Sağlıkta ticarileşme çok yaygın. Tıbbi ahlak ihlalleri artık kanıksandı. Bazı etik sorunlar gündeme bile gelmiyor. Bundan sonra gelecek mi? Uzun süre Onur Kurulu’nda görev yaptım. Hiçbir şey yapılmıyor görüşü yanlış. Birçok hekim etik dışı davranışları nedeniyle kurula sevk ediliyor, bir kısmı ceza alıyor. Bu arada, alacağı en büyük ceza altı ay meslekten men. Geçenlerde 72 yıllık onur kurulu cezalarının bir dökümü sunuldu. Cezaların yüzde 35’i reklamdan ötürü verilmiş. Reklamlar konusunda etkili bir denetim kurduk. Bazen hekimler reklam nedeniyle kendilerinin katkısı olmadığı halde ceza alabiliyor. Özel hastanelerin bir başhekimi vardır ve görünürde her şeyden sorumlu yönetici odur. Oysa işleri hastanenin sahibi planlar. Bazen yönetim kuruluna bile alınmaz başhekim. Ama kuraldışı bir uygulama olmuşsa cezayı başhekim yer. Birtakım kılavuzlar gerekiyor. Hekimler kötü niyetinden değil, prosedürü bilmediğinden ceza alıyor. Etik konusunda ilerlemeler var. İlaç şirketleriyle hekim ilişkisi örneğin. Şimdi de her şey düzgün değil orada, fakat eskiye göre çok yol alındı.

Diğer Haberler