Soran olursa bu ülkede herkes demokrasi tutkunu, sevdalısı, aşığı...Demokrasi; her birimizin ulaşmak istediği düşlerimizdeki yavuklusu...Dolayısıyla bu ülkede herkes karınca, kararınca Eski Yunan'dan beri var olan,ilk tanımını Platon adlı bilgenin yapdığı kavramın peşinde...
Platon'a göre;Demokrasinin temel ilkesi, halkın egemenliğidir. Ama halkın kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler.
Bu arada Platon'un bu sözlerinden de anlaşılacağı gibi; "dağdaki çobanla, benim oyum bir mi?" diye soran ve sonra da neredeyse linç girişimiyle karşı, karşıya kalan eski manken ve sonradan üniversitede Siyaset Tarihi eğitimi alan Aysun Kayacı'nın kendi düşüncesi değil, demokrasi kavramının anlamını öğrenmiş olmasının dışa vurumudur bu sözler.
Platon'dan başlayarak demokrasiyi okumaya çalışdığımızda karşımıza Sartori adlı bir adam çıkar. Daha açık bir anlatımla;demokrasi kavramının ne olmadığından yola çıkarak, demokrasi kavramını öğrendiğimiz, anladığımız ve özümsediğimiz bir kitapdır Demokrasi Kuramı adlı çalışma...
Bu çalışmanın yazarı İtalyan Siyaset Bilimci; Giovanni Sartori adlı bir bilim insanı...İşte onun bu çalışmasını da Türkçemiz'e kazandıran;çeviriyi yapdığı yıllarda Doçent Dr. ünvanı taşıyan bir bilim insanı olan Deniz Baykal'dır.
Ve o Deniz Baykal'dır ki akademik düzeyde demokrasi kavramını özümsemiş kimliğiyle birlikte, uygulamaya ya da yaşama geçirmek adına AKBAŞKAN'ı Türk Siyasal Yaşamı'na armağan eden bir siyasetçidir de...
İşte Deniz Baykal eliyle akademik düzeyde öğrendiğimiz bu kavram(çünkü Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi alanında eğitim alanların başucu kitabıdır bu çalışma) ne yazık ki bir türlü ülkemizde yaşama geçmeyen, özlenen, beklenen bir değer olmuşdur Sayın Baykal'ın da katkılarıyla...
Bugün bizler bu ülkede; Godot'u bekleyen Viladimir ve Estragon gibi demokrasiyi bekleyenleriz ama ne yazık ki Godot gibi o da gelmiyor.
Godot; Samuel Beckett'in çok bilinen tiyatro oyunudur.Issız bir parkda geçer.Parka gelen bir kaç kişi olsa da (örneğin gelenlerden birisi varsıl bir adamdır, bir elinde yemekde olduğu tavuk eti, diğer elinde de boynuna köpek gibi tasma geçirilmiş bir adamın ipi...Varsıl olan tavuk etini yer, bitirir ve kemiğini yere atar. Tasmalı olan kemiği kapar ve yalamağa başlar) ki Viladimir ve Estragon onları ilk gördüklerinde Godot olduğunu sanırlar ama hemen anlarlar; Godot değildir onlar ve iki arkadaş düş kırıklığına uğrarlar.
Gelmeyen Godot'un umutsuzluğu bir yanan,onlar aralarında konuşmağa başlarlar. Viladimir der ki:
-Hiç terk ettim mi ben seni?...
Estragon yanıtlar bu soruyu:
-Ama gitmeme izin verdin!...
İşte bu karşılıklı konuşma, düşdüğünde usuma...Onları hep benzetirim CHP ile halka...Bana göre Viladimir ve Estragon; sanki CHP ile halkın birer izdüşümü, yansıması gibiler derim içimde bir sızıyla...
Çünkü...
CHP'nin de, tıpkı Viladimir gibi; sorarsanız ona, yanıtı hazırdır her an:
-Hiç terk ettim mi seni?...Sen halk; hiç ayrıldın mı senden?...Adını bile almışım senin varlığından; halk kavramından...
Ve Estragon ki o da halk kavramına karşılıkdır kanımca...
Diyor ki Viladimir'e ya da CHP'ye:
-Ama gitmeme izin verdin!...Yanımda durmadın...Başkalarına, başka umutlara, başka partilere gitmeme izin verdin!...
Bugün bahar gelsin diye çabalarken CHP ve halk; ne yazık ki Godot'u bekleyen Viladimir ve Estragon gibi belki de boşuna beklemekdeler...Çünkü küresel iklim değişikliği nedeniyle mevsimlerin dengesi, düzeni değişdi. Birgün Güneş, birgün kasırga...Toplumsal yapımız da iklim gibi değişdi; pek çok bağımlı ve bağımsız değişkenin etkisiyle...
Nasıl ki iklim düzeni, mevsimlerin akışı bildiğimiz gibi değilse, halkın da siyasal partilere ve özellikle de CHP'ye bakışı ne yazık ki bildiğimiz gibi değil.
Pek çok değişken , pek çok etken var; toplumsal yapıyı değiştiren, yabancılaştıran ve biraz da CHP'den uzaklaştıran...
Toplumsal yapıyı değiştiren, demokrasi baharının gelişini geciktiren ya da engelleyen pek çok etken var. Kuşkusuz bunda CHP'nin tutum ve davranışlarının da etkisi gözardı edilemez ama bunun DSP'lisi var, Vatan Partilisi var ve en büyük etken Suriyelisi var...
Godot'un gelmeyişi gibi, bu ülkeye de bahar gelmeyecek gibi bu etkenler nedeniyle...
Küresel iklim değişikliğine nasıl ki kendini dünyanın efendisi sanan insan neden olduysa...İşte bu toplumsal değişime de CHP neden olmuşdur halka dokunmayı beceremeyişinin yanısıra rehavet ve kibir içinde olmasının, gerçek anlamda ATATÜRK İLKE ve DEVRİMLERİ'nden uzaklaşmasının da olumsuz etkisiyle...
Kuşkusuz bahar; demokrasi kavramı için bir metafor olarak kullanılmakdadır.Yoksa doğanın düzeninde, 21 Mart'dan başlayarak, dünyamızın Kuzey yarım küresinde bahar vardır.
Bizi mutlu edecek bahar; 31 Mart 2019 günü sandıklardan çıkacak oylarla gelecek olan bahardır, demokrasi baharıdır.
Bekleyişimiz;ülkemizin her iline, ilçesine, köyüne, ocağına, bucağına gelmesini dilediğimiz baharadır.