Üniversiteli öğrencilerin uykuları kaçıyormuş; üniversite bitip, DİPLOMA aldıktan sonra iş bulamayacakları için... Ve her gece rüyalarına giriyormuş işsizlik sorunu...
Onlara DİPLOMA almazsan, bu ülkede yolun çok açık, ille de DİPLOMA diye hoplayanlar kaçık demek de var ama biz harama hile katmayız, gençleri aldatmayız. Yalnızca ülkemizin dününden, bugününden ve "bu gidişle eğer var olabilecekse" yarınından söz edebiliriz.
Örneğin ben; 1980-84 yılları arasında lisans öğrenimi gördüm Uludağ Üniversitesi'nde... Aynı anda o günlerde Bayındırlık Bakanlığı'na bağlı İller Bankası 2. Bölge Müdürlüğü'nde çalışıyordum ve ayrıca anne olarak bir de 2 çocuğuma bakıyordum.
Yıllık izin, maazeret izni ve de gerektiğinde sağlık raporları alarak; vizelere, sınavlara koşturuyordum.
Sınıf arkadaşlarım da ilk 3 yıl süresince, o benim koşturmalarımı gördükçe; hafif alaycı tebessümlerle bana gülüyorlardı. Çünkü onlar okuldan çok sinemada, konserde, piknikte, parkta gezerlerdi. Ama vize dönemleri geldiğinde; benim özenle tuttuğum ders notlarımı "fotokopi çekip, sınava hazırlanmak için" isterlerdi.
Son sınıfa geldiğimizde, 80 kişilik Kamu Yönetimi Bölümü'nden 11 kişi mezun oldu(k) Haziran döneminde, başarı ortalamasıyla 3. sırada olan da bendeniz... Yaklaşık benden 7 yaş küçük olan (çünkü ben 27 yaşımda girdim üniversiteye) arkadaşlarımın her birinin yüzünde endişe ve kaygı ve bana yönelik hiç beklemediğim derecede bir saygı, dediler ki:
- Biz eğlenceyle yıllarımızı geçirdik, senin koşturmacalarına da güldük, dalga geçtik. Şimdi biz kaygılıyız, nasıl iş bulacağız diye, sen ise ne şanslısın işin var, vereceksin diplomanı işyerine, devam edeceksin çalışmaya...
Sınıf arkadaşlarımla bu konuşmayı yaptığımızda yıl 1984, aylardan Haziran'dı. Bugünün üniversiteli gençlerinin "uykularını kaçırtan işsizlik sorunu" işte o günlerde de vardı.
Ve daha öncesinde; Demirel'in "ille de sanayileşme, bundadır gelişme" diye nutuklar atıp, tarım alanlarını sanayi bölgelerine dönüştürmeye başladığı yıllarda da... Devlet üniversitelerinin yanı sıra, pıtırak gibi özel mühendislik okulları açılmaya başladığında... Deniz Gezmiş ve arkadaşları; "Go home Amerika" derken İstanbul sokaklarında, ne yazık ki mühendislik diploması almış gençler de domates ya da balık satarlardı 3 tekerlekli el arabalarında...
Bugün analarının karnından çıkarken, kendilerinden önce telefonları çıkan gençlik... İşte onlar için tehlike çanlarını çalıyor işsizlik... Çünkü nüfus hızla arttı yıllardır, geleceği düşünmeden doğurup durdu kadınlar. Buna karşın ülkeyi AVM'lerle donatanlar; ülkemizi küresel ekonomilerin, tüketim toplum modelinin açık pazarına dönüştürürken... Kilit asıldı fabrikaların, işliklerin kapılarına; tarımsal üretim ve hayvancılığı bitirdikleri gibi, sanayi üretimi de bırakmadılar bu topraklarda. Dolayısıyla gençlerin uykularının kaçmasından daha doğal ne var?... Diplomaları olsa ne işe yarar?... Enflasyon, trafik, kadın cinayetleri alanında, dünya genelinde birincilikler edinmiş bu ülkede; şimdi de işsizlik en birincil sorun olmuş. Kaçar elbette gençlerin uykuları...
Bu ülkede uykuları kaçanlar yalnızca onlar mı, bir başka deyişle üniversiteli gençler mi?...
Değil kuşkusuz...
Açlık sınırında yaşayanlar... Kadın oldukları için şiddete uğrayanlar... Çocuk oldukları için tacize, tecavüze uğrayanlar... Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de acaba bugün ülkenin hangi yöresinde doğa katliamı, orman yangını, ağaç kıyımı duyumu alacağı endişesiyle uykusu kaçan yurtseverler...
Öylesine ki bu son aylarda; doğa katliamlarını düşünmekten, doğa için kaygılanmaktan, geceleri uykularımız kaçtığı gibi, anti-demokratik koşullarda dolu dizgin bir karanlığa sürüklendiğimizi bile neredeyse görmez ve tartışmaz olduk.
Havaalanı yapımı için Kuzey Ormanları katledildi. Köprüler, duble yollar ve İstanbul-İzmir arası biraz daha kısalsın diye Bursa'da zeytinlikler, sebze bahçeleri katledildi. Ankara'da Atatürk Orman Çifliği katledildi.
Yıllardır (Gül'ün Cumhurbaşkanlığı döneminde çıkarılan Maden Yasası'nın kolaylaştırıcılığı sayesinde) KAZDAĞLARI'ndaki ormanlar katledildi.
Ve Göller...
Bursa'nın "içilebilir su kaynağı" İZNİK Gölü'nün yanına konuşlandırılan Cargill fabrikası eliyle göl kirlendi, üstelik de "yapılamaz" içerikli Hukuk kararlarına aldırılmadan...
TUZ Gölü yok edildi. Aydın-Muğla arasındaki BAFA Gölü'ne çoktan aç gözler dikildi.
Şimdi sırada Burdur'un SALDA Gölü... Acaba yarın neresi?...
İşte bütün bunları düşünmekten, yine hangi çıkar çevreleri acaba yarın yine nerelere saldıracak diye endişelenmekten; bizlerin de uykuları kaçıyor.
Ki bizim uykularımızın kaçmasına neden olan bu çevre, doğa katliamları karşısında; üniversiteli gençlerin "işsizlik" korkusu nedeniyle uykularının kaçması solda sıfır kalıyor.
Çünkü bu gidişle; ülkemizin yer altı ve yer üstü kaynaklarına acımasızca saldırılar sürdükçe... Ülkemiz toprakları, doğal kaynakları; yabanın kullanımına sunuldukça, satıldıkça... Bu gençlerin değil iş bulup çalışabileceği, yaşayabileceği bir ülke bile kalmayacak bu gidişle.
İşte bu acı gerçekleri gördükçe; tüm yurtseverlerin uykuları kaçıyor ama ülkeyi ele geçirmiş olan güç durmuyor ve kendinden başkasını hiç umursamıyor. Saldırıyor, sürekli saldırıyor.