Osmanlı'nın Rumeli topraklarında yaşayan halklar ve Cumhuriyet döneminde de onların soylarından gelenler Şeker Bayramı öncesi yaşanan ve dinen kutsal sayılan aya; Ramazan değil, Ramadan derler.Ve bu ayda doğan erkek çocuklarının adı da Ramadan'dır. Her Rumeli kökenli ailede bir Ramadan Dayı vardır.
Ramadan ayı geldiğinde; oruç tutsa da tutmasa da aile, iftar da yapılır, sahurda da kalkılır. Tepsi, tepsi Boşnak börekleri; sofraların olmazsa, olmazıdır. Davulcular için de en muteber olan yalnızca bahşiş değil, yanında tülbentlere sarılmış Boşnak böreğidir.
Ki o Rumeli halkları; çoğunlukla Bektaşi geleneğine uygun yaşarlar ama yine de Ramadan ayını coşkuyla beklerler. Üstelik bekrilik de başa güreşen babalar bile; Ramadan ayı süresince ağızlarına sürmezler rakıyı...Şeker Bayramı'nın ilk günü çekerler kafayı, bayramlık "süslenirler"...
Kimse, kimseyi gözetlemez; acaba kim sahura kalktı,kim oruca niyet etti?...Ve komşu gezmeleri bile kesilir; oruç tutanlar değil, oruç tutmayanlar tedirgin olmasın diye...Hani baskına gelmişçesine sofra başında yakalar mıyız acaba softalığı da hiç olmaz Rumeli kültüründe...
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e; hep bu hoşgörüyle Ramadan ayının yaşandığı Türkiye adlı ülkenin konuşlandığı bu topraklarda...Yaklaşık 20 yıldır; herkes denetim altında, sanki herkes birbirinin günah defterinin yazmanı...Kim oruç tutmuş, kim tutmamış?... Kim yolda sigara içerken görülmüş?...Eğer görüldüyse evire, çevire bir güzel nasıl dövülmüş?...
Oysa geçmişte oruç tutmayana "zappar" deyip, gülüp geçerdi insanlar...Bayramın ilk günü; biz baklavaları yerken, sana vermeyeceğiz, seni de teknenin altına kapatacağız baklavaları yeme diyerek şaka yaparlardı.
Şu güzelim ülke; nereden,nereye geldi ışık hızıyla son 20 yıl içinde...
Ve daha nerelere ulaşacak bu yolculuk; belki de özlem bile duyacağız düne bakıp da bugünlerine yakındığımız şu günlere...Hani derler ya; beterin de, beteri var...Bursa gibi bir zamanlar Rumeli hoşgörüsünün egemen olduğu bir kentte; "kafa kesmekden söz eden Suriyeliler" varken...İnsan ürküyor, ürperiyor, adım adım yayılan korku; karabasan gibi ruhlarımıza çöküyor.
Bazen diyorum ki neyse ki Didim'deyiz, hoşgörünün kentindeyiz!...
Her yılın geleneksel Ramazan ayı duyumları...Sigara içtiği için Erzurum'da dayak yiyen üniversiteli kız...Bursa'nın Mudanya kıyılarında oruçsuz olduğu için hırpalanan genç adam...
Erzurum dediğin Doğu'nun Parisi diye anılırdı 70'li yıllarda...Bugün yaşamak kolay mı orada; işte o üniversiteli kıza bir sormalı...
Bursa desen; halk ne kadar dirense de, karşı çıksa da Suriyeliler canına okumakta kentin de,kentlinin de...Kesin Müzeyyen Senar'ın da, Zeki Müren'in de kemikleri sızlıyordur kabirlerinde ve yakınıyorlardır birbirlerine "ne hale geldi Bursamız?" diye...
Böylesine kaygılı, böylesine endişeli duygular içinde...Ramazan ayının ilk dayağı; acaba bu yıl nerede atılacak diye merakla bekledim bu yıl...Sanırım İstanbul seçimlerinin yüzü, suyu hürmetine...Bu ramazan ayında kimsecikler dayak yemedi "oruç yedikleri" gerekçesiyle...
Sanırım bir yerlerden buyruk verildi kendilerine; "olay çıkarmayın" mealinde...Böyle düşününce de demek ki daha önceleri de yine bir yerlerden buyruk veriliyordu sanırım "olay çıkarın" diye...
Bu ülke sürekli seçim öncesi koşullarında mı tutulmalı ne?...
Ve..
Bugünlerde yine Ege de sallanıyor ya...Önceki yıllarda olduğu gibi yapılmadı hiç bir açıklama;açık gezenlerin, içki içenlerin, flört edenlerin yüzünden oluyor bu depremler diye...Bu da büyük mutluluk verdi bize...
Şu İstanbul seçimleri; nasıl da frenledi tekke-i tarikat ahalisini...Hiç ahkam kesmiyorlar, fetva vermiyorlar, günahtan, Cehennem'de yanmaktan söz etmiyorlar...Sanki ülkemizde yaşayan herkesi Bektaşi hoşgörüsü sardı...
Ama çok da heveslenmeyelim...Hele bir geçsin İstanbul seçimleri, gelecek Ramazan ayında çıkartırlar bugünlerin acısını...