Sokağa çıktığımızda; benzi solmuş, yeterince beslenemediği için sağlıksız olduğu adım atışından bile belli olan, yarınından endişeli bakışlarıyla bitkisel yaşamdaki bir sayrılı gibi sağ kalmaya çabalayan insanları gördükçe...Nereye gidiyor bu ülke, ne olacak bu halkın durumu diye kaygılanıyoruz.
Tutum ve davranışlarıyla "Şark Kurnazlığı ve Bizans ayak oyunları" deyimlerini çoktan sollayıp geçen günümüz egemenlerinin "sandık devirme, halk iradesini yok sayma" oyunlarının etkisi...Dolayısıyla yeniden yükselmeye başlayan Amerikan Doları'nın, Türk Lirası karşısındaki büyüklenme girişimleri...Sonuç; halkın daha da yoksullaşması, yaşam koşullarının daha da güçleşmesi, beslenme ve diğer zorunlu harcamalarını gerçekleştirmede daha da zorlanması nedeniyle sağlıksız yaşam koşullarına tutsak olması...
Oysa...
Gelişmiş ülkelerde; ekonomik gelişmede üretim artışını sağlamak amacıyla,öncelikle insan kaynaklarına önem verilir.Bu nedenle sağlık ve eğitim alanına yapılar harcamalara öncelik verilir,bu alanlara yapılan harcamalarla da "verim" arttırılır.Çünkü insan kaynaklarından yararlanmanın ön koşullarından biri de "insan kaynaklarının sağlıklı olması" gerekliliğidir.
Kişilere bedenen ve ruhen rahat bir ortam sağlamak için sağlık alanında harcamalar yapılır. Bir başka anlatımla sağlık harcamaları sonucu kişilerin üretici ve tüketici nitelikleri (kaliteleri, özellikleri) artar.
Ne var ki; liberal ekonomi savunucuları,sağlık harcamalarının toplumdaki tüketim fonlarından yararlanılarak yapılmasını eleştirirler.Belirli hastalıkların sağaltımı sonucu üretime katkı sağlanmıyorsa, bu onlara göre ekonomik anlamda bir tüketimdir. Örneğin; yaşlılık hastalıklarının sağaltımı gibi...
Bir bakıma bu anlayışa göre; sağlıksız insanları "yılkı atı" gibi ölümün kucağına terk etmek, ekonomiye yük bindirilmemesi içik gereklidir. Yine sağaltımı olanaksız sayrılıklar için; yaşlı-genç ayrımı yapılmaksızın boşuna para harcanması da savurganlıktır.
Hiç böylesi görüşler, düşünceler; insanlıkla bağdaştırılabilir mi?...
Sağlık harcamaları toplumsal bir olgudur. Bugün bir ulusun gelişmişliğinin göstergelerinden biri de sağlık alanına yapılan yatırımların tutarıdır.Toplumlar; nüfuslarının çokluğuyla değil, sağlıklı olmasıyla övünürler. Üstelik insan ömrünün uzaması da o toplumun yaşam koşullarının iyiliğinin bir göstergesidir. Örneğin; bir ülkenin azgelişmişliğinin göstergesi de bebek ölümlerinin çokluğudur. Çünkü bu durum sağlık alanındaki yatırımların yetersizliğinin bir kanıtı sayılmaktadır.
Demokrasilerde Anayasa ya da özgürlük bildirgelerinde; insanların en birinci hakkının "yaşam hakkı" olduğu ilkesi yer alır.Buna göre; geliri olmayanların da sağlık hizmeti isteminde bulunmaları, onların haklarıdır. Ödeme gücü olmayanlar da sağaltılmalıdır. Yurttaşlar sağlık sigortaları olmasa da sağlık kurumlarından gerekli hizmeti alabilmelidir.
Kuşkusuz sağlık hizmetlerinin; öncelikle bu hizmeti alan kişiye yararı vardır, ama bunun bir de dışsal yararı da vardır. Örneğin; bulaşıcı bir hastalık iyileştirilmezse, hasta kişinin yanı sıra, toplum da zarar görecektir.
Bilindiği gibi ülkemizde sağlık hizmetleri, sağlık alanına yapılan yatırımlar; yetersizdir. Doktor, araç, gereç, ilaç gibi gerekli kaynaklar; yetersizdir. Bir de yurttaşların ekonomik yetersizlikleri sonucunda, sağlık hizmeti alabilme koşulları da zorlaştıkça...Bu durum yaşanan en büyük olumsuzluktur.Örneğin; Amerikan Doları'ndaki yükseliş nedeniyle, sağlık raporu olan hastalardan bile ezcaneden istenen "ilaç farkları" nedeniyle, reçeteli ilaçlarını almakta zorlanan hastalardan çoğalmaktadır.
Buna karşın, başka ülkelerden gelen sığınmacılara, özellikle Suriyeliler'e verilen destekler de böylesi zorluklar içinde kıvranan halkı üzmektedir,rahatsız etmektedir.
Kendi yoksullarımız dururken,sırtımıza bir kambur gibi yüklenen bu topluluklara öncelik verilmesi; halkımızı derinden etkilemektedir. Eskilerin dediği gibi "kendi başını bağlayamayanlar, gelin başı bağlamaya" kalkışmışlardır. Yine eskilerin dediği gibi "eve lazım olan, camiye haramdır" ki bu sözlerin anlamı önce kendi halkın, önce kendi ülkenin yurttaşları önemlidir, önceliklidir.
Mum; dibine ışık vermez der gibi, uzaklara gidilmemelidir.Yöneticiler; öncelikle kendi halkını,ülkesinin yurttaşını koruyup, kollayıp, kucaklamalı, ülkenin kaynaklarını onlar için harcamalıdır.
Bilinmelidir ki...Ancak ve ancak; orman yasalarının egemen olduğu yerlerde "güçlü olan" yaşar, güçsüzün yaşama hakkı yoktur. Ama bu kural; 20. yüzyıldan beri, gelişmiş ülkelerin yasalarında ve sağlık siyasalarında da yoktur. Gelişmiş ülkeler; yurttaşlarına "insana yaraşır yaşam koşulları" sağlamakla yükümlüdür.Toplumsal devlet anlayışının egemen olduğu yerlerde; "güçlü olan yaşar" ayrıcalığı yoktur, herkes yaşar, herkes yaşatılmalıdır anlayışı geçerlidir.
Seçim alanlarında "Hastaların parasızlıktan, hastanelerde rehin kaldığı günler; bizim iktidarımız döneminde bitmiştir" diye yüksek dozda bağırarak söylevler vermekle olmuyor. Kuşkusuz halk günümüzde hastanelerde rehin kalmamaktadır. Ama artık hastaneye gidebilmesi, doktorun vereceği sağlık hizmetine ve reçetesine yazacağı ilaçlara da ulaşabilme olanağı da kalmamaktadır.Çünkü artık insanlar sokağa çıkmaktan, dışarıya adım atmaktan bile sakınmaktadır, sokakta harcanacak kuruşun bile hesabını yapmaktadır ya da yapmak zorunda kalmaktadır ne yazık ki...
Yapılan ya da daha önceden yapılmış olan ne varsa; onları yıkıp,bozmaktan ve var olanları satıp savmaktan başka işlerle uğraşmayanlar...Ve insana,insan sağlığına yatırım yapmaya kaynak ayıramayanlar...Umalım ki bundan böyle "önce insan, önce insana sağlıklı yaşam koşulları,önce insana yeterli sağlık hizmetleri sunmak" konusunda öncelikli, özverili ve elbetteki istekli olurlar. Olurlar ki "Dünya'daki ilk 20 büyük ekonomi içindeyiz" diye övünmeleri, böbürlenmeleri, "amiyane deyişle" hava atmaları bir anlam kazanır.
Yurttaşlık hakları bağlamında; elbetteki öncelikle halk, elbetteki öncelikle sağlık diyen ve ülkesini; halkın, kamunun yararı için yönetenlerin ülkemize emek ve hizmet vermesi umut ve dileğiyle...Biliyoruz bu ülkeye; güzel yarınlar gelecek elbette...