Yazarlar

Evdeyiz, Düşünmekteyiz; Her Şeyi

post-img
Şu "yarı aydın" tanımına uyan kişileri anlamakta zorlanıyorum. Sanki bir "otorite" imişler gibi kendileri, vara yoğa "bana göre, bence" bağlamında her konuda ahkam kesiyorlar. Bırakılmalı ki... Önce uzmanlar konuşmalı, ne dedikleri de iyi okunmalı ve anlaşılmalı, "kerameti kendinden menkul" kişiler çok bilmişlikle hemen her konuda yorum yapmamalı... Birisinin "bana göre, bence " diye başlayan tümceler kurabilmesi için Profesör Doktor gibi bir unvanı olması gerektiği iyi bilinmeli... Ve önce uzmanlar konuşmalı, ne dedikleri de iyi okunmalı ve anlaşılmalı, "kerameti kendinden menkul" kişiler tarafından çok bilmişlikle yorumlar yapılmamalı... Ama nerede?... Ülkemizde herkes, her konuda TEK OTORİTE... Gündeme oturan son tartışmayı başlatıp, bir "sapıklık" davranışını farkında olup ya da olmayarak destekleyen ve bu konuda zırvalayan Necmettin oğlu Fatih Erbakan'ın; internet ortamında yer alan özgeçmişinde yazdığına göre "ikiz kızları" varmış. Bu durumda "ağır sanayi hamleci" babacığın oğlu olarak; ortaya attığı şu kızların erken yaşta evlendirilmesi gerektiği savını, söylemde bırakmasın öncelikle mini, mini ikiz kızlarını evlendirsin. Sonra başkalarına akıl versin. Daha açık bir deyişle iğneyi kendine batırsın, çuvaldızı başkasına... Ve "onun savına göre" 14 yaşında cinsel gelişmesini sağlayan bir kız, beyin gelişmesini ya da olgunluğunu da sağlamış olurmuş ya... Kendisine bir anımsatma yapalım ki insan beyni; kafatasının içinde bulunur, kasık bölgesinde değil. Üstelik bu bölge üzerine ahkam kesmek de jinekolog hekimlerin uzmanlık alanındadır. Ortaçağ aklıyla düşünenlerin uzmanlık alanında değildir. Kendisine Jinekolog Hekimler tarafından ivedilikle iletile!... 65 yaş üstü yurttaşlara evde otur diyenler... 65 yaş üstünde ülke yönetiminde kim varsa (TBMM üyeliği de içinde olmak üzere)... Öyleyse herkes görevlerinden çekilip, otursunlar evlerinde... Değil mi ki kimilerine göre "65 yaş üstü her kim varsa, beyni sulanmış" diye bir yargı yayılmaktaysa ya da bu yargının uluorta dillendirilmesine izin verilmektedir bu ülkede... 5 G düzenine gecişi sakıncalı sayanlar... Ülkemiz plastik çöp alımında dünya birincisi... İşin gerçeği... Bu durum daha çok kaygılandırmalı sizleri... Acaba umursuyor musunuz bu korkunç ve olumsuz gelişmeyi?... Ve bir film: Buzkaşi ya da bir kitap: ATLILAR Joseph Kessel’in konusu Afganistan’da geçen  Atlılar adıyla 1967 yılında yayımlanan romanından, 1971 yılında Buzkaşi adıyla sinemaya uyarlanan bir film.... Kitabın ve de filmin konusuna gelince... Asya kıtasının göbeğinde Hindikuş Dağları’yla ortadan ikiye kesilen bu büyük ülkede yenileşmeyle birlikte hâlâ göçebe yaşamı sürüp gitmektedir. Afganlar kentleşmeye alışamamakta Afgan bozkırlarında at koşturmaya bayılmaktadırlar. Atlılar kitabı ya da Buzkaşi filmi; Afganistan’da en sevilen oyun olan atla oynanan buzkaşi oyunu ekseninde kurgulanmıştır. Bizdeki cirit oyununu andıran ama ciritten çok daha ağır, çok daha güç ve içinde öldürmek de olan atadan kalma geleneksel bir savaş  oyundur Buzkaşi… Filmde ilginç olan yalnızca bu oyun değildir, Batı'ya uzak yaşam biçimiyle, tepelerin üzerinden uçup giden uçaklara bile canavar görmüş gibi ürkerek bakan ve ateş eden bir kabile... Ve kadınlar; bugünlerde  olduğu gibi, o günlerde de YOK hükmündedir bu toplumda... Bir bakıma Afganistanın geri kalmışlığının belgeseli gibidir bu film... Yıllar önce Istanbul sinemalarında izlemiştim. ATATÜRK olmasaydı, kuşkusuz bizler de bu koşullarda olurduk. Ve biliyoruz ki birileri 100 yıllık Cumhuriyetimiz'e karşın, Afganistan'dakine benzer koşullara geriletmek istiyor bizleri... Ama onlara karşı ATATÜRK'ün İlke ve Devrimleri var, bizlerin yurttaşlık bilincimizde, kimliğimizde özümsenmiş, içselleştirilmiş olan... Eğer olmasaydı bu özümseme ve içselleştirme;  hiç kuşkusuz birileri çökertebilirdi bizleri dizlerimizin üzerine... Özellikle biz kadınları; burkalı Afgan kadınları gibi elbette ki YOK hükmünde... Çok şey borçluyuz biz kadınlar ATATÜRKÜMÜZ'e; en çok da var oluşumuzu... Değeri iyi biline!...

Diğer Haberler