Geçmiş yıllarda ülkemizi yönetenleri; yalnızca 5 Haziran Dünya Çevre Günü kutlamalarına katıldıkları , yılın diğer günlerinde çevre sorunlarını hiç de umursamadıkları için TÖREN ÇEVRECİLERİ diye eleştirirdim dilimin döndüğünce, elimin yazdığınca...
Ama bu yıl tüm yönetenler; İstanbul seçimlerine odaklanınca, hiç birisinin ağzından çevre üzerine, çevre sorunları ve duyarlılığı üzerine tek bir söz çıkmadı.
Üstelik her gün toprağa düşen şehidlerimiz de oldukça... Bu ülkede insanın ne önemi var ki çevreye önem versinler diyecek gibi oldum da... Diyemedim...
Yalnızca Çevre Haftası'nda olduğumuz için çevre sorunlarına ilişkin düşünmek istedim.
Oyuncak bir top gibi algılayıp; oynadığımız ve tüm dengelerini bozduğumuz…
Buna karşın canı yandıkça; çığlıklarına kulak vermediğimiz.. Usanmadan altını, üstünü eşelediğimiz… Sonra da “eyvahlar” eşliğinde “kıyamet”i için endişelendiğimiz…
Endişelendiğimiz için de; takvimlerden bir yaprak seçip; bu da Dünyamız için Çevre Günüdür dediğimiz bir gün… Bir başka söyleyişle 5 HAZİRAN; bütün dünyada olduğu gibi DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ diye anılır yıllardır ülkemizde de…
Günümüzde çevre sorunlarının neden olduğu olumsuzluklar ne yazık ki yalnızca suyun,toprağın, havanın ya da gürültünün neden olduğu kirlilikler bağlamına yapılacak tartışmalarla sınırlı değil. Bu sorunların neden olduğu olumsuz dışsallıklar bağlamında tüm dünyalıları kaygılandıran konu; küresel iklim değişikliği sorunudur.
Dünya genelinde yaşanan İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ sorunu nedeniyle ülkelerinden, başka ülkelere kaçan, göçen ve İKLİM GÖÇMENLERİ olarak da tanımlanan bu insanların; bazen ve de çoğunlukla ölümle sonuçlanan bu göç yolculuklarının birinci nedeni olabilir mi yeterince beslenememe ya da hiç besine ulaşamama sorunsalı?…
Ve bir yanda da Henry Kissinger’in o acımasız sözleri beynimizde yankılanırken…Ne demiş Yahudi kökenli o muhteşem Amerikalı bir zamanlar söyleşi yaptığı İtalyan gazeteci Orianna Fallaci’ye?…
– Petrolü kontrol edersen; ulusları kontrol edersin…Yiyeceği kontrol edersen; insanları kontrol edersin…
Bu düşünce çevresinde birleşenlerin eliyle gıda pazarına sürülen GDO’lu tarım ürünleriyle de insanları aptal edersin, kanser edersin ve son aşamada yok edersin…
Öte yandan da yükselir çığlıklar, saygın ve namuslu bilim insanlarının ağzından:
– İnsanların en az üçte ikisini öldürmek istiyorlar…
Bu açmazın, bir başka deyişle gıda sorununun ve son aşamada GDO’lu tarım ürünlerinin; insanlığın karanlık bir geleceğe sürüklenmesi pahasına ne ince hesaplarla ve ne denli ölümcül gerekçelerle üretildiğine ilişkin gerçekleri bugün sokaktaki adam da çok iyi biliyor. Ama yeterince doğal besine ulaşamadığı için ne yazık ki GDO'lu besinler sofralarına geliyor, midelerine giriyor. Ardından yaşanan sağlık sorunları, daha önceden duyulmamış sayrılıklar, bu sayrılıkların sağaltımı için çözüm bulmak amacıyla çalışan İlaç Şirketleri...Ve onların her biri uluslararası şirketler; insanlara sağlık sattıkları gerekçesiyle onları acımasızca sömürenler... Kısacası bir kısır döngüdür sürüp giden. Oysa sürdürülebilir kalkınma gerçekleştirilecekti gelecek nesiller de düşünülerek, onlara yaşanabilir bir dünya bırakmak için... O iyi niyetli sözler yerine getiril-e-meden dünya ve dünyada yaşayan tüm canlılar tükenme sürecine girdi, bu "iyi niyetli sözleri" türeten ama daha çok kazanmak için sorumsuzca üreten küresel egemenler ve efendiler eliyle...
Uluslararası sömürgenler dilediklerince dünyamızda ve uzayda at oynatırken... Başka ülkelerdekiler bir yana, bizim ülkemizdeki siyasetçiler arasında çevre sorunları üzerine düşünen, kaygılanan ve tek bir söz söyleyen ne yazık ki yok. Oysa çevre sorunları; ulusal güvenlik gibi, ülkenin geleceğini düşünmek gibi partiler üstü bir kavramdır. İktidar ya da muhalefet tüm partilerin endişe ve sorumluluk duymalarını gerektiren bir konudur.
Bu ülkede herkes iktidar pastasından kendisine büyükçe bir pay kapma peşindedir. Ama hiç bir siyasi partinin, partilinin söyleminde; evimiz Dünya üzerinde bir oda olan Türkiye için çevre sorunlarına ilişkin kaygı, sorumluluk, endişe içeren tek bir söz yoktur. Dünlerden bugünlere; her dem olduğu gibi onlar yine Yeşil Dolar peşindeler, yeşil dalların dolayısıyla doğanın, çevrenin, Dünya’nın değil. Dolayısıyla bundan böyle ne ülkemiz bağlamında, ne de dünya genelinde; sağ ve sağlıklı kalmak da hiç kolay değil.