Mutluyduk onlardan kurtulduk diye...
Kimlerden mi?...
Suriyeli mültecilerden...
İstanbul, Bursa Suriyeli işgali altında kalınca; biz de 2016 Eylül ayından beri "mitili serdik" Didim topraklarına... Ama herşey nafile... Sanki peşimizden geliyor bu kafile... Didim sokaklarında Suriyeliler çoğalmaya başladılar. Bu gidişle onlardan kaçacak bir toprak parçamız da kalmayacak ülkemizde. Tanrı Türkü koruya!... Amen!...
Bilindiği gibi 20 Haziran günü; DÜNYA MÜLTECİLER GÜNÜ olarak belirlenmiştir.
Çünkü öyle buyurmuş, uluslararası buyurganlar, o küresel efendiler, sanki o mültecilerin ülkelerinden kopup, başka ülkelerin başına musallat olmalarının sorumlusu kendileri değilmiş gibi... Ne diyelim?... Elbette ki bu soruna ilişkin de bir kaç söz edelim, edelim ki Suriyeliler'in neden olduğu kalabalıklar nedeniyle çevremiz rahatlamasa da, içimiz rahatlasın... Yoksa patlarsam, patlarsan, patlarsak... Hiç kimse mutlu olmayacak şu dünyada!...
Dün kaynaklarını sömürdükleri insanlar, bugün kapılarına gelince;kapılarını onlara kapatanlar Dünya Mülteciler Günü diye bir gün türetmişler.
Acaba Dünya Mülteciler Günü savaşlar,sömürüler ve iklim değişikliği gibi olumsuz dışsallıklar sonucu ülkelerinden göçenlerin; yaralarını sarar mı?...
Dünya Mülteciler Günü dediğin; göçmenlerin zorluklardan kurtuluş günü mü, yoksa insan tacirlerinin Azrail'e teslim kargolarını anma günü mü?... Kargoda; mültecilerin sulara kapılan, denizlerde boğulan cesetleri olduğunu anımsatmaya gerek yoktur sanırım.
Ve bizler... Onların neden olduğu sorunlar nedeniyle; gönencimizden yitirsek de... Toplumsal yaşam koşullarımız bağlamında güvenlik içinde yaşama konusunda endişeler oluştursak da... Suyumuza, havamıza, besinimize, toprağımıza ortak olanlara, bir başka deyişle; parazit/asalak gibi yaşamımıza bulaşanlara kızgın, öfkeli ve daha ötesi nefret dolu olsak da... Tek sözle; onları ülkemizde istemesek de... Onların insan kaçakçıları eliyle sömürülmesine, açık denizlerde canlarını yitirmelerine, karaya çıktıklarında da insan onuruna yakışmayan koşullarda yaşamalarına "oh olsun" diyecek değiliz.
Ne yazık ki Arap Baharı adıyla başlayan aldatıcı baharların etkisiyle başlayan bu sorun ne bitiyor, ne de bitecek gibi değil. Vahşi Kapitalizmin Efendileri; yer altı doğal kaynakları bolca olan ülkeleri savaşın pençesinde talan ediyor, insanını yerinden, yurdundan, ülkesinden ediyor ve de bizim ülkemizi de insan çöplüğüne çevirerek içine ediyor.
Tüm insanlığın bir çıkmaz sokağa girdiği, sorunların daha da arttığı bir dünyada; yaşamak zorlaşıyor.
Tanrı insanları daha beter koşullardan, özellikle de savaşlardan korusun!... Amen!...
Dönersek ülkemizde yaşanan ya da ülke gündemini en çok dolduran, neredeyse 2019 yılının yarısını yutan konuya; 23 Haziran'da yinelenenen ya da yenilenen İstanbul yerel yönetim başkanlığı seçimine...
Bu satırların yazıldığı 20 Haziran 2019 gecesinde; Sayın AKBAŞKAN Ülke tv yansılarında "değer yargıları bağlamında mahalle, mahalle gezen" Ahmet Hakan ve ayrıca iki yandaş gazetecinin sorularını yanıtlıyor.
Ve...
Adını anmamaya özen göstererek "seçimleri CHP'nin adayı kazansa da başkanlık yapamayacağını, Ordu Valisi'ne it dediği için yargılanacağını" açık, açık söylüyor.
Bir de özellikle Alman basınını eleştiriyor; PKK ve FETÖ terör örgütlerinin etkisi altında kaldıkları gerekçesiyle... Oysa o basın; başlangıçta nasıl da umut bağlamıştı kendisine, nasıl da desteklemişti Akbaşkan'ı başlangıçta... Şimdi ibreleri "CHP'nin adayından yana" olunca, gözden düştü o kefereler... Ne diyelim?... Tanrı İMAMOĞLU'nu da koruya!... AMEN!...
Gelelim sözümüzün özüne; seçimlerle, geçimler arasında sıkışıp kalan halkın açlıkla imtihanına...
Çünkü seçimlere kilitlenen AK-EGEMENLER; aç halkın derdine derman, sofrasına harman olmuyorlar. Doğal olarak yaşanılan bu koşullarda... Halkın satın alma gücünden değil, satın alamama güçsüzlüğünden söz edilmelidir aslında...
Yine de DAMAT; kameraların karşısında 3 ay sonrasında enflasyonun tekli rakamlara düşeceğinden söz ediyor, 23 Haziran öncesinde belki birilerini kandırabilirim umuduyla... Ama UMUT HALKIN EKMEĞİ, YE MEMET, YE diye bilinen bu ülkede; umutlar da açlığa meze, halk açlıktan kepaze... Kimsenin bu sözlere kanmaya niyeti yok artık bilinmelidir.
Çünkü ana-babalar eve ekmek götüremiyor, çocuklarını doyuramıyor.
Ve bu halk; seçim öncesinde manüpülasyonla düşürülen doların, seçim sonrasında yaratacağı sarsıntının kaç desibel olacağının merakı içinde...
Umalım ki seçimler sonuçlansın da hayırlısıyla, tez günde geçimlerin düşünülmesine gelsin sıra...
Haydi bunun için de diyelim ki Tanrım bu halkı sakın ola ki terbiye etme açlıkta!... AMEN!...