*Ben Hippieler’in çömezlerindenim ve 68 kuşağının da…
Onlar 20’li yaşlarını sürerken henüz girmiştim ergenliğe…
Savaşma, seviş diyen, usanmadan barış şarkıları söyleyen…Yürekleri sevgi, dostluk, savaşsız, sömürüsüz bir dünya için çarpan o güzel insanları tanıdım.
Onları anımsadıkça; acıyorum geçen yıllarıma…Çünkü ben; enflasyon çocuğu olarak büyüdüm.Yıllar içinde darbelerin gölgesinde yaşam yolculuğumu sürdürdüm.
Mutlu, geleceklerinden güvenli,endişesiz, korkusuz yaşayan başka ülke halklarını özençle izlemek;nasıl bir duygudur iyi bilirim.
Oysa bizler üç anakaraya yayılmış, koskoca bir devletin ardılı ya da özeti diyebileceğimiz bir ülkede; giderek küçülen, giderek ezilen ve her geçen günde daha çok üzülen, endişelenen insan posalarıyız bu ülkede...
*Hangi dilden girmiş olursa olsun; anlamları, karşılıkları çok değerli olan sözler var konuştuğumuz Türkçemiz’de…İstikrar, denge, refah, gönenç, kalkınmışlık, huzur, mutluluk, güven gibi…
İnsan yaşamında hoş duyguların sözel karşılığı olan bu sözleri; sözlüklerimiz içeriyor, dillerimiz söylüyor ama duygularımız tadamıyor, tanımıyor o kavramları...
*Başka dinlerde ya da kültürlerde ergenlik çağına giren çocuklara kız ya da erkek ayrımı yapılmaksızın; “hoş geldin” partileri veriliyor. Oysa bizde ergenliğe adım atan kıza; öncelikle ana-babası düşman oluyor. Kızlar ya ensest mağduru ya da namus belasına kurban oluyor. Erkeklereyse her türlü tuzak kuruluyor; uyuşturucudan,teröre bulaşma seçenekleri arasında beterin en beteri karşısına çıkıyor sokağa adım attığında…
20’li yaşlarına kadar gelebildiyse bir kız; artık o ya birkaç çocuklu annedir ya da tarikatların pençesinde, belki de bir şeyhin, şıhın hareminde ya cariye ya da köledir. Erkekse; terörist olmadıysa eğer, terörist kurşunlarıyla ya şehid ya da gazidir.
Sonrası; yoklar, yoksulluklar içinde “yaşadım mı, öldüm mü anlayamadım” ezgileri dillerinde insan sürüleri…Erkek deyip geçilmez,elbet tarikatların, cemaatlerin elinde oyuncak; o da olabilir kızlar, kadınlar gibi…
Eğitimli, okumuş olsa; işsizlik kol geziyor ülkede…İnsan israf uzmanları her dönemde işbaşında…İşe göre adam değil; bölgeciliğe, aşirete, tarikata, cemaate göre iş verilir hükmedenlerce, egemenlerce…
*Bu ülkenin 1950’lilerden beri değişmez belalısı; işsizlik, enflasyon, gelir dağılımındaki dengesizlik, hızlı nüfus artışı, yetersiz sağlık hizmetleri sunumu, bilinçsiz beslenme ve en önemlisi de eğitimsizlik…Nüfusda nitelik yerine, nicelik...Her anlamda sağlıklı bir nüfus yapısı oluşturmak yerine, sayısal çokluğu savunmak…Ülkede var olan ve değiştirilmesi için yeterince çaba gösterilmeyen onca olumsuz koşulların varlığı nedeniyle nüfusun; israfı, talanı, telefi, hederi…
Sonrasında da bu koşulların değiştirilmesi için çaba göstermek yerine; başımıza gelenler Cenab-ı Allah’dan, yazgımız bu, kaderimiz böyleymiş,”2002’den beri de” fıtratımızda varmış sözleriyle halkı avutmak, kandırmak, aldatmak, uyutmak…
-Umut; geveze bir kuştu, kalbimizde hiç susmayan geçmişde ozan Cenap Şehabettin’inin dizelerinde…Oysa bugün ne umudumuz var, ne de umut içerikli şiirler yazan ozanlarımız. Üstelik yüreklerimiz de sürekli titriyor, tedirgin, korkuyla çarpıyor.
Oysa Tevfik Fikret bile SABAH OLURSA beklentisiyle hiç umudunu yitirmemişti Osmanlı’nın o en karanlık günlerinde bile…
Yazık oluyor bu ülkeye, bu ulusa; çok yazık oluyor…
Paylaşıyorum Fikret’in dizelerini; tez günde ülkemizin aydınlık, pırıl pırıl sabahları olması dileklerim eşliğinde:
SABAH OLURSA
Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Halûk,
Eğer bu memleketin sislenen şu nâsiye-i
Mukadderâtı, kavî bir elin kavî, muhyî
Bir ihtizâz-ı temâsıyla silkinip şu donuk,
Şu paslı çehre-i millet biraz gülerse... O gün
Ben ölmemiş bile olsam, haya pek ölgün
Bir irtibâtım olur şüphesiz; -O gün benden
Ümîdi kes, beni kötrüm ve boş muhîtimde
Merâretimle unut; çünkü leng ü pejmürde
Nazarlarım seni mâziye çekmek ister; sen
Bütün hüvviyet ü uzviyyetinle âtîsin:
Terennüm eyliyor el’ an kulaklarımda sesin!
Evet, sabah olacaktır, sabah olur, geceler,
Tulû-i haşre kadar sürmez; akıbet bu semâ,
bu mâi gök bize bir gün acır; melûl olma.
Hayatta neş’ e güneştir, melâl içinde beşer,
Çürür bizim gibi... Siz, ey fezâ-yı ferdânın
Küçük güneşleri, artık birer birer uyanın!
Ufukların ebedî iştiyâkı var nûra.
Tenevvür... Asrımızın işte rûh-ı âmâli;
Silin bulutları, silkin zılâl-i ehvâli;
Ziyâ içinde koşun bir halâs-ı meşkûra.
Ümidimiz bu: Ölürsek de biz, yaşar mutlaka.
Vatan sizinle, şu zindan karanlığından uzak!
Günümüz Türkçesi...
Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Haluk,
Eğer bu memleketin sislenen alın yazısı
Dirençli, dinç bir elin güçlü, canlılık verici
Dokunmasındaki titremle silkinip, şu donuk,
Şu paslanan yüzü halkın biraz gülerse... - O gün
Ben ölmemiş bile olsam, hayata pek ölgün,
Pek az ilişkim olur kuşkusuz; - o gün benden
Ümidi kes; beni kötrüm ve boş muhitimde
Bütün acımla unut; çünkü kör, topal, tükenik
Bakışlarım seni geçmişte görmek ister; sen
Bütün etin, kemiğin, kimliğinle yarısın:
Ve şarkılar gibi hep hep kulaklarımda sesin...
Evet, sabah olacaktır, sabah olursa, geceler
Geçer, kıyamete dek sürmez; en sonunda bu gök
Bu mavi gök size bir gün acır; usanma sakın.
Hayata neş'e güneştir, usanç içinde kişi
Çürür bizim gibi... Siz, ey yarın uzaylıların
Küçük güneşleri, artık birer birer uyanın!
Tükenmez özlemi vardır ufukların ışığa,
Işık, ışık... Bugünün işte ruhu, özlemi bu;
Silin bulutları, silkin o korku gölgesini,
Koşun ışıklar içinden o kutlu kurtuluşa.
Ümidimiz bu; ölürsek de biz, yaşar mutlak
Vatan sizinle şu zindan karanlığından uzak!
Günümüz Türkçesine Aktaran: Ahmet Muhip Dıranas
Tevfik Fikret