Yazının başlığına bakıp da bir başarıdan söz edeceğimiz sanılmasın.Tersine haşarı çocukların değil ama 2002'den beri ülkemize egemen olanların ekonomi-politikaları sonucunda; trafik kazalarındaki gibi, eğitimdeki "en sonlara" doğru yol alan birincilik beklentileri gibi,fıtratımızda "işsizlik şampiyonluğu" var.
Ne yazık ki her geçen yılla birlikte; işsiz sayımız çığ gibi büyümektedir.Dolayısıyla işsizliğin yaygın olduğu bir ülkede ekonomik gönenç, gelişme, kalkınma çok zor gibidir.Yayılan söylencelere göre de AK-EGEMENLER, IMF kapılarını aşındırmak üzeredir.
Kuşkusuz işsizlik; günümüzde pek çok ülkenin ortak sorunudur. Ama en büyük sorun; elbette ki işsizliği yaşayan kişininkidir.
Anayasamız "sosyal devlet" ilkesinden hareketle; çalışmayı herkesin hakkı ve ödevi olarak tanımlar. İşsizliği önlemeyi de ana hedef olarak belirler.
Bununla birlikte işsizliğin çığ gibi büyüdüğü ülkemizde; işsizlik sigortasının uygulanabilirliğinin tam olarak sağlanamadığı gerçeği karşısında da çalışanlar her an işsiz kalabilecekleri korkusunu yaşar.Bu korku; çalışma yaşamındaki huzur ve güven duygusu yerine, huzursuzluğu ve gelecek endişesini getirir.
İşsizliğin büyümesi, toplumdaki tüketici gurubunu hızla arttırır.Üretici nüfusun bakmak zorunda kaldığı insanların sayısını çoğaltır.En önemlisi de işsizlik; bir ülkede kalkınmayı engeller.
Bir işde çalışma; kişinin özgüvenini ve kendine saygısını arttırır.Kişiye bir değer yaratmanın övüncünü, kıvancını verir.Çalışma olanaklarının yokluğundaysa; düşük moral değerler, topluma ve ekonomik düzene güvensizlik getirir.
Günümüzde işsizlik; ekonominin dengeli işlemesi ve gelişimiyle ilgili bir sorundur.Bu nedenle Batı'da hızla gelişen piyasa ekonomisinin koşullarında, toplum işsiz kalan ve kalması olası herkese işsizlik sigortası yoluyla iş ve gelir güvenliğine kavuşturma sorumluluğunu üstlenir. Oysa bizimki gibi azgelişmiş ya da bir türlü gelişemeyen ekonomilerde; çalışanın gelirinden kesilen işsizlik sigortası primlerine bile göz dikenler olur ne yazık ki...
Bilindiği gibi...
Değişen ekonomik, toplumsal ve demografik koşullara bağlı olarak artan kentleşme olgusu, işsizliği öne çıkaran nedenlerden birisidir. Kentleşme sürecinde; kırsal gizli işsizler, kente göçünce, kentsel açık işsizlere dönüşmektedirler. Örneğin; kırsal kesimde 5 kişinin yaptığı işi, bir traktör yapınca,diğer 4 kişi kentte işportacılık yapar.Dolayısıyla ekonomik getirisi sıfır olan "gizli işsiz" tarım işçiliğinden, yine ekonomik getirisi sıfır olan işportacılığa (daha bilimsel söyleyişle "marjinal sektör"e) geçer.
Burada bir ekmek parası kazanıyor olmak; ekonomik getirinin sıfır olmasını değiştirmez. Çünkü bu insanların en başta sigortası yoktur ve vergi ödemiyorlar.Demek ki "toplam hasıla"ya da katkıları olmuyor, bu nedenle de ekonomik getirileri sıfır olarak açıklanıyor.
Gelişmekte olan ülkelerde; ekonomik kalkınma yavaş bir hızla gerçekleşmektedir.Bir de "nüfus patlaması" ki ülkemizde yalnızca doğumlar nedeniyle doğal bir artış değil, bir de dış ülkelerden gelen sığınmacılar nedeniyle doğal olmayan ama olumsuz dışsallıkları ülke ekonomisini oldukça yıpratan artışlar sonucunda işsizlik sorunuyla boğuşmak durumundayız.
Özellikle de sigortasız, sendikasız çalıştırılan yabancı uyruklular varken, ülkemiz yurtdaşları iş bulamamaktadır
İşsizliğe çözüm bulmak için elbette ki yatırımların arttırılması gerekir. Ama nasıl?...Ülkenin kamu ya da özel yatırımları yabancıya satılırken...Fabrikaların kapısına kocaman kilitler asılırken...Yatırım kavramı; yalnızca karayollarının, köprülerin, alt geçitlerin yapımına indirgenmişken...Üretim yapılacak ne tarımsal alan, ne de fabrika bulunamazken...İşsizliğe nasıl çözüm bulunacakdır?...
Sıklıkla yazdığımız gibi "Kalkınma ve Büyüme kavramları arasındaki ayrımın ayırdına varamamış" egemenlerin, ülke yöneticilerinin;ülkemizin borç yükünü arttırmakdan, böylece Bütçe denkleştirip, günü kurtarmaktan başka düşünceleri yokken...
Ülke kalkınması, bozulan ekonomik düzenin iyileştirilmesi, en önemlisi de işsizliğe çözüm bulunması nasıl gerçekleştirilecektir?...
İşçinin, emekçinin geliri üzerine; üç öğün çay ve simitle beslenerek, tasarruf bile yapabileceğine ilişkin deli saçması açıklamalar yapanlar, acaba bu ülkenin sorunlarına nasıl çözüm bulacaklardır?...
Ve halk işsizlikden bunalıp, açlık sınırında yaşarken "Dünya'daki ilk 20 ekonomi içindeyiz " diye böbürlenenler; hamuduyla götürdükleri gönenç/refah pastasından, halkın payına düşenleri aşırmakdan birazcık olsun vaz geçecekler midir?...
Kim bilir?...Ama 31 Mart 2019 seçimleri ola ki bir uyarı niteliği taşırsa onlar için...Belki...Olacak iş değil ya...Bizimki de umut işte...
İşte o zaman işsizlikde değil ama kalkınma için en çok çabalayan ülkeler arasında bir şampiyonluk edinme yarışında olur muyuz acaba?...