Yazarlar

Çökene Köyü

post-img
Gazete Haberi “Bursa’ya 110, Büyükorhan İlçesi’ne ise 25 kilometre uzaklıkta bulunan Çökene Köyü 1980’li yıllarda 300 kişinin yaşadığı 50 haneden oluşuyordu. Dağ ilçesi olan Büyükorhan sınırlarındaki Çökene Köyü’nde yaşanan geçim sıkıntısı ve işsizlik, aileleri göçe zorladı. Arazilerini satıp, eşyalarını toplayan aileler özellikle Bursa şehir merkezine giderek buralara yerleşti. Geçen yıl yapılan adrese dayalı tespite göre 7 kişinin yaşadığı Çökene Köyü’nde bu sayı geçen haftalarda 3’e düştü. Köyde yaşayan 70- 75 yaşlarındaki Eyüp ve Osman Aslan kardeşler ile Abdurrahman Turan’ın da Bursa’ya yerleşmesiyle köy tamamen boşaldı. Çökene Köyü’nün tüzel kişiliği sona erdi, muhtarlığı iptal edildi. Köy tüzel kişiliğine ait arazi ve mal varlıkları da hazineye devredildi.” Aralık ayı sonlarıydı. Birkaç gün önce okuduğumuz bu haber üzerine; Dağ Köyleri projemizin ilk etabına dahil olmasa da, Çökene’nin insansız ilk halini fotoğraflayıp belgelemek için, sabah 05:00’te yola çıkmayı planladık. (Her ne kadar programı erkene alıp, belgeselci arkadaşımız Kenan (KAYA) beyin İstanbul’dan gelişini engellemeye çalıştıysak da, buluşma yerine en önce O’nun gelmesine pek de şaşırmadık doğrusu.) Soğuk, yağmur ve kör karanlık demeden hareket ettik. Yukarılara tırmandıkça, yağmur yerini sulu kara, bazen de kar yağışına bırakıyordu. Zaman zaman karşımıza çıkan tilkilerin parlak gözleri ve sessizliği bozmak için araçlar arasında yapılan telsiz görüşmeleri oyalıyor bizi. Orhaneli ve derken Büyükorhan’a varıyoruz. Işıkları yanan ama içinde kimse olmayan kahveye atıyoruz kendimizi. Herhalde camideler deyip demlenmiş çayı kendi kendimize servis ediyoruz. Namazdan çıkan Büyükorhanlılar bir bir içeri giriyor. İstisnasız her dağlı güler yüzle “Hoş geldiniz.” deyip tek tek elimizi sıkıyor. Azarlanmayı beklerken bizi yere göğe sığdıramayan bu insanlarla kısa bir süre sohbet edip yeniden yola koyuluyoruz. Çökeneye Birkaç kilometre kala gün ağırmaya başlıyor. Tekerler köyü çıkıyor karşımıza. Bize o gün mihmandarlık eden Büyükorhan Kaymakamlığında görevli Aydın (KURMUŞ), Tekerler’in 5 hane kaldığını, bir sonraki gelişimizde belki de bomboş Tekerler’le karşılaşabileceğimizi söylüyor. Ağaran günün neşesi yeniden hüzünle yer değiştiriyor. Yağmur ve yoğun bir sisle giriyoruz Çökene’ye. Okul ve lojmanın olduğu hakim tepeye parkediyoruz araçlarımızı. Perdesiz kör görünen pencereleriyle, hayalet evler arasında yürümeye başlıyoruz. Kimi evlerin kapısı açık. Boynu bükük bir yayık, boş bir beşik, kim bilir kaç kez şükür çekilmiş bir ahşap tespih, fırına dayanmış bir kürek, en hüzünlü haliyle anlatıyor terk edilmişliği. Tamamen boş olduğunu düşündüğümüz köyde, Abdurrahman Turan çıkıyor karşımıza. 75 yaşlarında, haberde bahsi geçen son Çökenelilerden… Şaşkın, bir o kadar da ürkek bakıyor bize. Selam veriyoruz, yine de rahatlamıyor endişeli gözleri. Aydın KURMUŞ geliyor o sırada. Buralarda herkes gibi Abdurrahman amca da tanıyor Aydın’ı. Rahatlıyor. Seslerimize kapıya çıkan eşiyle birlikte laflıyoruz ayak üstü. Yapamamışlar şehirde, geri dönmüşler. Abdurrahman amca ve eşi oldukça yaşlı. Üstelik Abdurrahman amca ameliyatlı. Hukuken ortadan kalktığından köyün elektrikleri kesilmiş. Evde su yok. Uzaklardan pet şişelerle su taşıyor nine. Bir kaç da çalı çırpı toplama çabasında. Havsalamız almıyor, yaşayamazsınız burada, bu köy öldü, yok artık, gidin buradan diyoruz. Abdurrahman amca son bir ümitle; “Gelecekler.” diyor, “Geri dönecekler.” Abdurrahman ancanın mantığını yenen ümitleri bir işe yaramayacak, biliyoruz. Biliyoruz da, yüzüne söyleyemiyoruz bir türlü. Aklımızdan geçenlerse; “Biz şehir ahalisi sizleri bilmiyorduk. Erdemleriniz bize ne kadar uzaktı. Burada, sessiz sedasız, elinizdekilere mütevekkil, devlete müteşekkir halinizi hiç umursamadık zaten. Ne biz, ne kamu, hayatınızı kolaylaştırıp gülen yüzünüzle buralarda yaşamanızı sağlayamadık. Sizi de kendimize benzetmek için olsa gerek, sürdük buralardan şehrin azgın dişlerine.” Dağlılar tüm yoksulluklarına ve yoksunluklarına rağmen, hala Çanakkale’deki şehitlerinden söz ediyorlar. Dedeler yırtık ayakkabılı torunlarını “Devlete asker yetişiyor.” diye seviyor. Uzun ömür ve sağlıkları için dualarımızı bıraktık onlara. Dileriz görevli kamu birimleri, düşen bu son kalenin gül yüzlü yörükleri için uygun olanı gecikmeden yapar.

Diğer Haberler