Dağ Köylerinde Dede
Dağ köylerinin hemen tamamında bir ya da birkaç yatır, ermiş, adına her ne derseniz saygı duyulan birinin mezarı vardır. Buralardaki ismiyle “Dede” o yörede yaşamış, genellikle öyküsü 500-600, hatta 700 sene öncesine tarihlenen ulu bir kişidir. Alevilikteki “Dede” kavramından farklıdır. Biz şehirlilerin “Yatır” kelimesiyle benzer bir niteleme.
Kimi köylerde Dede; ismiyle, cismiyle, hatta türbesiyle mevcuttur. Kimisinde adı, öyküsü, hatta mezarının yeri bile bilinmez. Yakınlardaki tepeler gösterilip, “şuralarda bir yerdeymiş” denir, geçilir. “Oralarda bir yerde” gerçekten bir “Dede” yatar mı, yoksa Dedesi olan diğer köylerden aşağı kalmamak için mi böyle denir bilinmez.
Eski bir mezarın türbe haline getirilip “Dede” ritüeli uygulandığı da vakidir.
Hemen her köye özgü olduğunu söylediğimiz bu yatırlardan bir kısmının varlığı doğru kabul edilmeyebilir. Ancak büyük bir bölümünün de gerçekten buralarda yaşamış ilim sahibi, ağırlıklı olarak da dini bilgisi yüksek, (muhtemelen bulundukları çevrede irşat görevini ifa eden) kimseler oldukları düşünülmektedir.
Selçuklu dönemi sonları ve Osmanlı dönemi başlarında, fethedilen yeni toprakların Türkleştirilmesi için İç Anadoludan Yörüklerin (Göçer Türklerin) bu yeni topraklara getirilip yerleştirildiği, öncelikli hedefin “Türkleştirmek” olması dolayısıyla, bu göçerlerin Müslüman olup olmadığının dikkate alınmadığı, Şaman Türklerin de bu amaç için zorunlu göçe tabi tutulduğu bilinmektedir. Dağ köylerinde (ve ilk Osmanlı şehirlerinde) bu döneme ait çok sayıda yatır, evliya, dede, eren, vs mezarı bulunması, bu kimselerin çevrelerini “irşad” ettikleri (Şaman Türkleri Müslümanlaştırdıkları ve Hıristiyan yerli halkı da Müslümanlaştırıp Türkleştirdikleri) ihtimalini akla getirmektedir.
Dağ köylerinin bu kuvvetli ve önemli “Dede” inanışı, en görkemli haliyle Dedeler köyünde yaşanır. Buradaki zatın büyüklüğü ve kudreti tartışmasızdır. Emir Buhari Hazretlerinin Bursa’da meftun, Yıldırım Beyazid Han’ın damadı meşhur erenlerden Emir Sultan Hazretlerinin kardeşi olduğu söylenmektedir. Dedeler köyünde yaşamış bu zat, kerametiyle yerden bir su çıkarmıştır. Hala kaynayan bu pınarcığın şifalı olduğuna inanılır.
Emir Buhari Hazretleri için güzel bir türbe inşa edilmiştir. Uzun süreli hastalığa düçar olmuş ve şifa bulamamış hastalar için uzun ve oturmuş bir şifa ritüeli uygulanır.
İşte Öyle Onurlu Bir Şey Yaşamak
Tüm dağ köylerindeki o amansız tükenişin kendini en fazla hissettirdiği köylerdendir Dedeler. Birkaç çocuk kaldığı için ilkokulu çoktan kapanmış. Müşterisi olmadığı için köy kahvesi de yok. Cami cemaati beş delikanlıdan ibaret kalmış. Yaşları da 80-95 arası.
Yedi, hatta dokuz yıl askerlik, Yunan işgali, Bursa’ya üç gün süren yolculuklar, … Neredeyse bir asır öncesine ait bu öyküler, yaşlıların bildik tebessümüyle bir çırpıda anlattıkları hikayelerden.
Dedelerin günümüze ait yaşayan hikayeleri, hatta dramları da var.
Ekim güneşinde, köyün en yaşlısından daha yaşlı ahşap bir evin önünde otururken tanıştık Hamiyet Nineyle. O tatlı dağlı şivesiyle laf lafı açtı. Kocası Halil İbrahim Dede, 90 yaşının üzerinde. Kırk küsur senedir yatalak ve kör. Üstelik kulakları da çok ağır işitiyormuş. Hamiyet Nine üçüncü karısıymış. Allah üç karısından da çocuk vermemiş.
“Artık bu koca dünyada Allah’tan başka kimsemiz yok. Çok şükür elim ayağım tutuyor da, hala ona bakabiliyorum.” diyor mesut bir tebessümle. “İnşallah benden sonraya kalmaz, yoksa perişan olur.” diye de ekliyor. (*)
“Ne yer, ne içersiniz, kim bakar size, kim verir ekmeğinizi, ihtiyacınızı?” diyoruz en aptal şehirli halimizle. Biz bozuk paraların insanlarına; “Rızkı veren Allah.” diyor, birilerinin getirdiği belli karton kutulardaki birkaç erzakı gösterip, “Hem de ayağıma gönderiyor.”
Yoksul da olsa kimseden medet ummayan bu insanların gizli silahını; Tevekkeltü Alellah nedir öğrendik.
(*) Hamiyet Ninenin duası kabul oldu. Bu gezimizden bir yıl sonra Halil İbrahim Dede vefat etti. Hamiyet Nine, eskilerden de eski evinin önünde oturmaya devam ediyor.