HÜSEYİN ÖZEN – 2. Bölüm
Kasten öldürme, çocuğun cinsel istismarı gibi ağır suçlar nedeniyle 1 yıl tutuklu yargılanıp müebbet hapis cezası alanların ‘temyiz haklarını rahatça kullanabilmesi için’ serbest bırakılmaları, buna mukabil çok daha az cezayı gerektirir suçlarda, uzun yargılamaların tutuklu olarak devam ettirildiği günler geçirmekteyiz. Bu durum maşeri vicdanda ağır yaralara sebep olduğu gibi, hukuka, yargılamalara ve genel olarak adalete güveni gittikçe azaltmaktadır. Uygulamaların suça, mahkemeye ve kişilere göre değişiklik göstermesi, vatandaşlar bir yana biz hukukçuların dahi sonucunu kestiremediği yargılamalara sebep olmaktadır.
smart
2020 yılı Mart ayında, tutuklu müvekkilim ve koğuş arkadaşlarına, tıbbi koruyuculuğu olmayan birer adet polyester maske dağıtılmış, tutuklular sekiz ay boyunca bu maskeyi “koğuş içinde” yıkayıp kurutarak kullanmışlar.
Hüseyin’in eşi Sabiha ÖZEN, son görüşmesinde; “Eşinin sık ve kuvvetli öksürük nöbetleri nedeniyle konuşmakta bile güçlük çektiğini, eşine cezaevi doktoruyla görüşmesi gerektiğini hatırlattığında da müteveffanın ‘Doktor mu var?’ cevabıyla karşılaştığını anlatmaktadır.”
Ayrıca bu görüşmede müteveffa sanık; “İnfaz koruma memurlarının öksürükten şikayet eden tutukluları ciddiye almadıklarını, bu şikayetleri basit soğuk algınlığı olarak değerlendirdiklerini, umursamaz tavırlarıyla kantinden öksürük şurubu, zencefil, bal filan alarak öksürüklerini tedavi etmelerini önerdiklerini, koğuşların kalabalık oluşundan hijyen, mesafe ve maske şartlarına uyulmadığını” söylemiş.
Bir kısım tutuklunun beyanından da, 2020 yılı başından itibaren Bursa H Tipi Ceza ve Tutuk Evinde doktor istihdam edilmediği anlaşılmaktadır.
Müvekkilimin vefatı üzerine bazı gazetelerde çıkan haberler, Emin ÇÖLAŞAN’ın köşe yazısı ve Mv. Ömer Faruk GERGERLİOĞLU’nun konuyu meclise taşıması bu iddiaların doğruluğunu güçlendirmektedir.
27.10.2020 gecesi öksürük ve halsizlik nedeniyle fenalık geçiren Hüseyin ÖZEN bilinci kapalı olarak yere yığılmış, koğuş arkadaşlarının “adam ölüyor” bağırışları, infaz koruma memurlarının sert tepkisi ile karşılaşmış, yardımcı olmak bir yana, diğer sanıklara; “İsyan mı çıkartıyorsunuz?” tehdidiyle fiziki müdahalede bulunulmuş.
smart
Bilinci kapalı olarak 28.10.2020 günü hastaneye kaldırılan sanıktan sürüntü örneği alınıp, YENİDEN CEZAEVİNDEKİ KOĞUŞUNA gönderilmiştir.
29.10.2020 günü Coronovirüs testi pozitif çıkan müvekkilim, bir daha cezaevinden alınarak tedavi için hastaneye yatırılmış. Bu arada müteveffanın koğuşundaki tüm tutuklulara Coronavirüs bulaşmış. Tüm bu süreç öncesinde sanıklar defalarca cezaevi doktoruna görünmek istemiş, ancak bu talepleri her seferinde “basit gripsiniz” denilerek reddedilmiş.
Müteveffa ve diğer koğuş arkadaşı sanıkların araştırma ve duyumlarına göre bu hastalık baş gardiyan tarafından tutuklulara bulaştırılmış.
Müteveffanın durumunun iyice ağırlaşması ve yoğun bakıma alınması nedeniyle 04.11.2020 günlü talebimiz üzerine tahliye kararı verilmişse de, 14.11.2020 günü ailesine ancak cenazesi teslim edilmiştir. Müteveffanın durumu hakkında gerek savcılık, gerekse cezaevi ve hastane yönetiminden doğru ve sağlıklı bilgi verilmemiştir. Sanığın ölümüyle sonuçlanan tedavi sürecine ilişkin hastaneden hiçbir beyanda bulunulmadığı gibi, cezaevinden de (müteveffa hastaneye yatırıldığı halde) sanığın cezaevinde ve koğuşunda olduğu gibi gerçek dışı bilgiler verilmiştir. Hatta hastaneden, sanığın vefat ettiği gün bile durumunun iyiye gettiği söylenmiştir.
Cezaların infazı, devletin ve kamu görevlilerinin sorumluluğu ayrıntılı mevzuat hükümleriyle belirlenmiştir. Devletin korumasındaki cezaevinde müvekkilime yine bir devlet memuru tarafından Corona bulaştırılarak, ard arda ihmallerle ölümüne sebebiyet verilmiştir.
Onlarca yıl devletine üst düzeyde hizmet etmiş, çevresine saygılı ve mutedil, ailesine düşkün, iyi bir eşin ölümü bu denli ucuz olmamalıydı.
Ailenin acılı yüreğine bir nebze teselli verebilmek için on ay önce yaptığımız üç ayrı şikayette somut bir gelişme olmadı.
Üstadlarımızın dediği gibi; “Adalet topal olabilir ama kör değildir.”