Genellikle muhafazakarlardan oluşan Şeyhülislam Mustafa Sabri, Molla Sait, Damat Ferit ve Ali Kemal “Hürriyet ve İtilaf Partisi”nin ileri gelenleri 2 Aralık 1918 günü Padişaha çıkarak “Kürdistan” için özerk bölge ister. Ve bu istekten yaklaşık bir ay sonra, yani 5 Ocak 1919 Sait Molla, bazı Kürt ileri gelenlerini yanına alarak İngiliz Yüksek Komiserliğini ziyaret eder ve;“İngiliz Mandası altında özerk bir Kürdistan istediklerini” ifade eder.
Bu istek 1919 yılının ocak ayında Paris Konferansıyla plana dönüşür ve Damat Ferit’in hızlandırmasıyla plan Sevr antlaşmasında hayata geçmek üzeredir. Ancak Mustafa Kemal önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti bu antlaşmayı Lozan ile yırtar.
Aradan yıllar geçer ve bu günlere gelinir.
Yine Kürt devleti kurmak amacıyla 1970’lerde silahlı PKK terör örgütü kurulur, 1980’lerde örgüt büyür ve 1990’larda ise hız kazanır.
Ancak yine Kemalist düşüncenin iktidarda olduğu 1999 yılında Abdullah Öcalan elebaşısı yakalanır. Ardından, Türkiye bir ekonomik krize uğratılır ve krizin etkisiyle 3 Kasım 2002 yılında AKP iktidara gelir. Fakat ne hikmetse PKK terör örgüt lideri Abdullah Öcalan İmralı cezaevinde iken “Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru” adında iki ciltlik bir kitap yazar. Kitaplarında “Ortadoğu’da Bir devlet nasıl kurulur?”un adeta tarifini yapar. Ortadoğu’da kurulmasını istediği devletin adı “Büyük Kürdistan”dır. Bu devlet Irak, Suriye, İran ve Türkiye’den koparılacak toprak parçaları ile kurulacaktır. Cezaevinden kitabında onu belirtir. Ve “Kürt kimliği, Kürt Dili, Kürt dini, Kürt Tarihi, Kürt Coğrafyası,Kürt Ülküsü”ne sık sık vurgu yapar. Bu parçaları birleştirdiğimizde karşımıza bir tek bütün çıkar; o da Anadolu’da ikinci bir “Millet” kavramıdır. Abdullah Öcalan “Yol Haritası”ndan söz eder, “Osmanlı Modelini” ister. Çünkü Osmanlı Modeli “Ayrı-Farklı Millet” kavramının oluşmasında ilk basamaktır. Peki, Osmanlı modeline nasıl dönülecektir? Onun da yol haritasını yine kendisi verir;”Fetullah Hoca’yı takip ediyorum, okuyorum;olumsuz değerlendirmiyorum. Demokratik temelde karşılıklı yaklaşımlar olabilir” der.
Yani Osmanlı sistemine dönüş için feleğin çemberinden değil, Fetullah’ın çemberinden geçilmesi yeter.
Hani Muhafazakarlar sık sık Vatan Millet, Vahdetten söz ederler ya; İnanmayın..
Çünkü kendi elleriyle parçalanmanın eşiğine getirmişlerdir ülkeyi. Yani bölücü düşüncelere ve iktidarlara oy vererek..
Her neyse..
Derken, 2003, 2004 yıllarında “Topluma kazandırma yasası” ile Abdullah Öcalan’a çıkarılmak istenen af toplumun uyandırılması ile direkten döner ancak istek ve gerilimden oluşan olayların yoğunlaştığı bir dönemde CIA’nın ve Amerikanın sesi Prof.Dr.Henry Baker Türkiye’den “Anayasasında değişiklikler yapılmasını, yerel yönetimlerin güçlendirilmesini ve adam gibi af çıkarılmasını” ister ve son olarak da şu aşağılayıcı sözleri sarf eder;
“Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK’yı yenemeyeceğini anladı..”
Başbakan Damat Ferit geçmişte “Paris Barış Konferansına”, yani ülkenin parçalanması planına “Demokrasi” adlı kruvazörle, yani deniz aracı ile gider iken, tesadüf müdür bilinmez, Recep Tayip Erdoğan da bir konuşmasında “Demokrasinin kendileri için hedefe ulaşmada bir araç olduğunu” söyler. Bu konuşmadan sonra Tayyip Erdoğan Başbakan olur ve 12 Ağustos 2009 günü ülkedeki Kürt sorunu ile ilgili “Demokratik Açılımlar” yaptıklarını söyler. Bu açılımların ne olduğunu kimse pek bilmez.
Ancak ayarlanmış ve güdümlenmiş tüm kamuoyu buna inanır, inandığı yetmiyormuş gibi PKK terör örgütü kurucu başı Abdullah Öcalan’ın neredeyse ağzına bakar. Öyle ki bazı gazete manşetleri şunları dahi yazar;
Güneş:”Aynaya bir bakın..Apo’yu göreceksiniz!..”
Milliyet:”Öcalan’ın ağzına bakar olduk.”
Sözcü:”AKP İktidarı Apo’nun ağzına bakıyor!.”
Sabah:”İmralı’dan haber var.”
Açılımlar, saçılımlar, her neyse tüm bu olaylar “Demokratileşme” kapsamında düşünülebilir. Ancak bazıları öyle düşünmüyordur. Güneydoğudan şehit tabutları onar onar geliyorken, Nusaybin Belediye Başkanı 17 Ağustos 2009 günü Güneydoğudan şöyle seslenir;
“Burası Kürdisan!.. Size Kürdistan’dan sesleniyorum!..” der.
Ardından tutuklamalar başlar, ulusalcı ve Milliyetçi tüm yazar ve aydınlar tutuklanır, teröristlerle muhabbet edilip salıverilirken, Genelkurmay başkanı müebbet yer.
Teröristler serbest, teröristlere karşı gelenler adeta esirdir.
Özal Hükümeti ile AKP Hükümetin yanlış dış politikası yüzünden İran ile Akdeniz arasında bir Kürt Hattı oluşur. Çünkü ANAP hükümeti 90’lı yıllarda bir koyup üç alma hevesindeyken, üçün birini alır ve Kuzay Irak’ta yeni bir “Kürdistan” komşumuzun doğmasına neden olur. AKP’de yine Suriye’ye kafa tutarken kucağında Irak’tan İskenderun’a, PYD adındaki bir Kürt oluşum sınırı bulur.
Kürdistan dedikleri oluşum, bizim en uzun sınıra sahip olduğumuz komşumuz olur.
Tüm bunlar Abdullah Öcalan’ın cezaevinde iken yazdığı 4 parçadan oluşan Ortadoğu’da Büyük Kürdistan projesine paraleldir. Irak ve Suriye ayağı tamamlanmıştır, sıra İran ve Türkiye ayağındadır..
Velhasıl geldiğimiz noktada, sınırlarımızda Kürt adlar geri getirilmiş, “Kürdistan” ile ilgili tabelalar asılmıştır. Sınırımızda Kürdistan bayrakları çekilmiş, toplama tanklarla gövde gösterisi yapılmıştır. Ve üstelik bunu yapanların liderleri, Türkiye’den destek aldıklarını söylemiştir.
Eh ne diyelim..
Yukarıda bir parçalanmanın kısa tarihini anlattık. Yoksa Güneydoğu parçalanıyor mu ne?
Hem de kendi ellerimizle..