Yazarlar

Lozan ve bitmeyen oyun

post-img
  Kurtuluş Savaşı bitmişti ama dünya savaşları bitmemişti. Artık onun yerini küresel, ekonomik ve stratejik savaşlar alacaktı. Askeri bağımsızlığımızı sağladıktan sonra siyasal bağımsızlığın da elde edilmesi gerekiyordu. Bin yıl sonra yeniden doğan Türkiye Devletinin uluslararası bir kimliği ve Anadolu’nun bir bağımsızlık belgesi bulunmalıydı. Bunun için Lozan Anlaşması hazırlıkları yapıldı. Mustafa Kemal bu görüşmelere güçlü birisini göndermesi gerektiğini biliyordu. Çünkü daha önce Bekir Sami’yi göndermiş, Bekir Sami Avrupalılar lehine saf değiştirmişti Londra’da. İsmet Paşa ise diplomatik rüştünü Mudanya Ateşkes Anlaşmasında göstermiş, Trakya ve İstanbul’u Mudanya’da masa başında almıştı. Ayrıca Mudanya Mütarekesinde kıyıda karşılama töreni isteyen yabancı komutanlarına “Ben galip devletler komutanıyım!” diyerek ayağına kadar getirtmişti. Ve işgal komutanları Mudanya’daki imzadan sonra dış basına küçülmüş bir şekilde şu açıklamayı yapmıştı. “İsmet bize mağlup devletler muamelesi yaptı.”   Bu yüzden Mustafa Kemal Lozan’a İsmet İnönü’yü uygun gördü.   İsmet Paşa Lozan’daydı. Tartışmalar, görüşmeler ve hileli pazarlıklar tüm hızla sürüyordu. Savaşta yenilen Avrupalılar, masa başında sırtını yere getirmeye çalışıyorlardı Türkiye’nin. Savaşta kaybettiklerini masa başında almak istiyorlardı. Ama o direniyordu. Hileli pazarlıkları, çevrilen dolapları ve saygın görünen yüzlerdeki kurnazlıkları biliyordu. Ama İnönü bu oyuna gelmedi. Toprak mücadelesinde istenileni aldı. Ancak ekonomik ve siyasi mücadelede epeyce zorlanıyordu. Lozan görüşmelerinde ABD’nin resmi temsilci John Grew ve arkadaşları, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un odasında oturmaktaydılar. Birden içeri Lord Curzon girdi.  İsmet Paşa’nın yanından geliyordu. Kızgın bir boğa gibiydi. Odadakilere bir süre baktı ve kendi kendine birilerini tehdit ederek odada sinirli bir şekilde dolanmaya başladı. Durmadan ter döküyor ve burnundan soluyordu. Belli ki Lord Curzon, İsmet Paşa’ya çok sinirlenmişti. Birden bağırdı; “Dört korkunç saatten beri burada oturduk ve İsmet her sözümüze şu adi sözlerle cevap verdi; ‘Bağımsızlık ve ulusal egemenlik!’”   Odadakiler Lord Curzon’a İsmet Paşa’nın hangi konuda zorluk çıkardığını sordular. Ve Curzon “hukuksal konuda” olduğunu söyledi. Ama İsmet İnönü “Ekonomik maddeleri de benimsemiyordu”. Her şey bitmişti. Curzon ızdırap ve korku içinde idi. Türklere istediklerini imzalatamıyordu. Lord Curzon İngiltere Hükümetine ve halkına nasıl hesap verecekti? Zaten savaşta kaybederek milyarlarca Sterlin İngiliz parasını boş yere heba etmişlerdi. Odada bulunanlar toplu halde hemen İsmet Paşa’nın yanına gittiler. İsmet Paşa ile bir saat daha konuştular. İsmet Paşa korkunç derecede yorgun görünüyordu. Ekonomik maddelerin Türkiye’yi mali ve sanayi tutsaklığa sürükleyeceğini söylüyordu.İsmet Paşa görüşmeyi yarıda kestikten sonra ayağa kalktı ve yorgun ve bezgin bir şekilde şu sözlerle odayı terk etti. “Kalbim ağrıyor!”   Tarih, döndü dolaştı 1970’lere geldi.Lozan için çok çirkin şeyler söylenmeye başlandı.“Lozan Antlaşması, Müslümanlığın ortadan kaldırılması için bir oyundur”   dendi.   Bu söz, çok tehlikeli bir sözdü. Ama bu sözü Lord Curzon, Ali Kemal, Sait Molla veya Papaz Frew gibi Kurtuluş Savaşı düşmanları söylemiyordu. Necmettin Erbakan söylüyordu. Ve doğrudan Türkiye Devletinin kimliğini ve kişiliğini hedef alıyordu.   Evet. Kalbim ağrıyor, kalbimiz ağrıyor.   Çünkü dün taviz verilmeyen ‘Bağımsızlık ve ulusal egemenlik’ bugün rafa kaldırılıyor, Emperyalistlere satılıyor.

Diğer Haberler