Yazarlar

Reyhanlı, Gelecek Türkiye'nin Fotoğrafı

post-img
  Hatay-Reyhanlı'da bombalı terör saldırısında 51 yurttaşımızın ölmesine, 150'den fazla yurttaşımızın yaralanmasına şaşıran var mı? Ya da şöyle sorayım; "Bu saldırıyı süpriz" sayan var mı? Benzer bir saldırı da 11 Mart'ta  Cilvegözü sınır kapısında düzenlenmiş, o saldırıda da 17 vatandaşımız yaşamını yitirmişti. Hatırlayın, kısa bir süre önce ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'ne de bombalı intihar saldırısı düzenlenmiş, bir Türk özel güvenlik görevlisi ölmüştü. "Reyhanlı'daki saldırıya iyi bakın" diyeceğim ama, iyi bakılmasını, iyi görülmesini, saldırının korkunç boyutunu yayın yasağı ile engellediler. Yine de görebildiğiniz kadar iyi bakın, olanaklarınız ölçüsünde iyi göreye çalışın; gördüklereniz bundan sonra nasıl bir Türkiye'de yaşaacağınızın, ülkemizin nereye gideceğinin, nasıl bir Türkiye öngörüldüğünün fotoğrafıdır. Patlamayla birlikte yaşanan dehşet anlarını, patlamadan sonra binalarda, evlerde, dükkanlarda görünen enkazı bir yabancıya gösterseniz, rahatlıkla burasının, Afganistan'da, Pakistan'da, Irak ya da Suriye'de bir yer sanabilir. Gazze'ye, iç savaş sırasındaki Beyrüt'a da benzetilebilir. Yayın yasağının amacı ne? Bu korkunç görüntüleri halkın görmesini engellemek.Tam burada, Can Dündar'ın önceki günkü yazısından bir bölüm aktaracağım.   ***  ***  ***   O bölüm şöyle: "RTÜK, "Görüntüler delilleri ele veriyor" gerekçesiyle mahkeme kararıyla her türlü sesli görüntülü yayınlar ile internet bilgilerini yasakladı. Mesela yasak nedeniyle Türk basınında göremediğimiz "delil" şu; BBC, saldırı haberini verirken, bir süre önce çektiği bir görüntüyü yayınladı. Görüntüde, Özgür Suriye Ordusu'nun  Türkiye sınırları içindeki bomba üretim tesisi vardı. Habere göre "Sınırın Türkiye tarafında laboratuvar ekipmanlarıyla üretilen el yapımı bombalar, sınırın öbür tarafına getirilerek resmi binaları havaya uçurmakta kullanılıyor"du.  Hatta muhalifler, bombaların etki gücünü sergilemek için BBC kameralarına bir patlama gösterisi de yapmıştı. Bombanın patlaması sonucu bina ağır tahribata uğramış, onlarca metre genişliğindeki bir alan sarsılmıştı. Reyhanlı'da olana ne kadar benziyor değil mi? Neyse ki "yayın yasağı" var da bu görüntüler Türk basınına ulaşmıyor, kimse bunu tartışmıyor."   ***  ***  ***   Az gelişmiş ülkelerde, ülkeyi yönetmenin en kolay yolu, sansür ve halkı susturmaktır....Ve elbette bir de, gerçekleri çarpıtarak, demogoji yaparak toplumu yanıltmaktır.  Halk bir gün gerçekleri gördüğünde, ülke kaybetmiş, iş işten çoktan geçmiştir. Cilvegözü saldırısında da, Reyhanlı saldısında da, Ankara'da ABD Büyükelçiliği'ne düzenlenen saldırıda da, nasıl olduysa, en kısa sürede örgütler de, zanlılarda belirleniverdi. İnsan sormadan edemiyor; madem emniyet ve MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) istihbaratı, saldırıdan bu kadar kısa bir süre sonra, mucize kabilinden saldırıyı aydınlatabilme becerisi gösteriyorda, neden bu saldırıları önleme becerisi gösteremiyor? Akla ziyan bu çelişkiyi birisi ikna edici bir şekilde açıklasa da, toplum da biz de rahatlasak. Dahası, 400 bini aşkın Suriyeliyi kontrolsüz bir şekilde getirip Türkiye'ye yerleştirdik. Güneydoğu sınırları kevgir gibi, ne denetim kaldı. ne de kontrol. Silahlı silahsız kimin girip çıktığı belirsiz.   ***  ***  *** Türkiye, içinde El Kaide militanından, Hamas militanına, Hizbullah'dan Taliban'a kadar dünyadaki tüm dinci terör örgütlerinin yer aldığı, ÖSO'ya (Özgür Suriye Ordusu)  yataklık yapıyor. Yüzbinlerce Suriyeli mülteci arasında, Suriye İstihbarat Örgütü El Muhaberat ajanlarının da bulunması çok muhtemel.Bölge sınırları denetlenemez halde. Her gün binlerce mülteci ellerini kollarını sallayarak sınırdan girip, çıkıyor.  Sınırdan Suriye'ye savaşmaya giden ÖSO militanları, Türk televizyonlarının mikrofonlarına açık açık konuşmaktan, yaptıklarını anlatmaktan  kaçınmıyor. Dünya medyası, bölgeden sınırdan haberler, görüntüler geçiyor. Kimse kimseyi kandırmasın. Kendimizi kandırsak bile dünyayı kandıramayız...   ***  ***  ***   ABD'nin tanınmış muhalif aydınlarından yazar Webster Tarpley, Obama yönetiminin Erdoğan yönetimindeki Türkiye'den beklentisini adeta gözümüze sokuyor. Tabiii görmek istersek. Tarpley diyor ki; "Güneydoğu CİA'ye devredilmiş durumda. İskenderun'daki oteller,  CİA ajanları ve El Kaide militanları ile dolu. CIA başıboş kontrolsüz  bir şekilde dolaşıyor. ABD ve İngiltere, Erdoğan ve Davutoğlu'nu yeni Osmanlı fikri ile kandırdı. İngiltere ve ABD,Türkleri öldürene kadar sevecekler. Türkiye'yi Suriye'ye karşı kullanacaklar. Fakat Türkiye kaybedecek"  Adam daha ne desin!... Bu açıklamalardan hoşlanmayabilirsiniz, abartılı da bulabilirsiniz, ancak yine de durup biraz düşünmeye demez mi? Suriye'de Esad'ın devrilmesinden, İngiltere, ABD ve özellikle de İsrail'in çıkarı çok. Esad giderse İsrail, iç savaşta harap olmuş. ordusu dağılmış, yönetim kaosu yaşayan, bir düşmandan kurtulacak. Aynı zamanda İran da, bir müttefiğini kaybetmiş, Lübnan'daki Şiiler ile bağı kopmuş, Filistin' e de desteği olanaksız hale gelmiş olacak. Esad devrilirse, Türkiye ile birlikte Suudi Arabistan ve Katar, amacına ulaşmış olacak.  Esad tüm olumsuz koşullara karşı ayakta kalırsa, en başta Türkiye kaybedecek.   ***  ***  ***   Görünen o ki; Esad'ı devirme ihalesini gönüllü Erdoğan üstlenmiş. Bu ihalenin faturasını Türkiye, uzun süre çok ağır ödeyecek. Bu fatu bize, hem iç güvenlik. hem siyasi, hem de okonomik olarak dönecek. En azından Suriyelilerin ciddi bir bölümü, kuşaklar boyunca Türkiye'ye kin nefret ve düşmanlık besleyecek. Değer mi, bir düşünün!...              

Diğer Haberler