Okullar bitince kitaplar kapanır, kilo verilince spor bırakılır, hastalık biraz düzelince perhiz bozulur ya da denetim, baskı, yaptırım olmayınca kurallara uyulmaz. Kural koymada ve bunları uygulamada en çok Tanrı’nın yaptırım gücüne güvenilir; yasa, tüzük, yönetmelik ve
genelgelerin yaptırım gücü, Tanrı’nın koyduğu yasakların yaptırım gücü ile yarışamaz. Böyle olunca halk sağlığı uzmanları, gönüllü-gönülsüz çevreciler, basın-yayın organları, yeşil barışçılar ve tüm doğa dostu yeşil türevlerinde örgütlenenler bile çevre konusunda, özellikle de yerlere tükürmemeleri ve çöp atmamaları için kentlileri uyarsalar ne değişir ?...
Bu ortamda, o ünlü “çağ atlama” ve de “ileri demokrasi” deyimlerinin özde değil ama sözde uygulayıcıları elbette ki kendilerinden istenen bu küçücük özveriler için; ülkemiz koşullarında bu isteklerin lüks, fantezi olduğunu, “yiyecek ekmeği, barınacak yeri olmayan yurttaşlarımız varken, tutturmuşsunuz bir çevre sorunları gidiyor” biçiminde savunmalar üreteceklerdir, bunu biliyorum elbette…Ama ne bu tür savunmalar, ne de çevreyi korumak için yapılan direnmeler; doğayı, dünyayı, insanı, yaşamı sevenleri, gerçekten “çağ atlama ve ileri demokrasi” sakızları çiğnemek yerine, Atatürk’ün deyişiyle “çağdaşlaşma” kavramını ilke edinmiş, çağından geri kalmamayı amaç belirlemiş yurttaşlarımızı kesinlikle yıldırmayacaktır, bu böyle biline !...
Yine konuya bir başka açıdan yaklaşırsak; bir zamanlar “Avrupa Kenti Ödüllü” Bursa’da son durum nedir sorgulamasına girişirsek…
Bursa kentinde görünen odur ki bu kentte yaşayanlar, bu kente yaraşır kentli davranışlarından örnekler vererek; adım başı yerlere tükürmekte ve “çöpü bana at” diyen kutucukları belki yıpranır, kirlenir düşüncesiyle kullanmama inceliğini göstermekte, çöplerini yerlere atmakta, lodos da bu çöpleri tüm çevreye savurmaktadır. Bununla birlikte azgelişmiş ABD’de Hollywood kaldırımlarındaki ünlülerin el izlerine göndermede bulunarak, Avrupa Kenti olan Bursa’da yaşıyor olmanın ayrıcalığıyla yerlere tükürük izlerini bırakmaktadırlar… Ki o ünlülerin el izlerinin altına adları yazılırken, bizimkilerin tükürük izlerinin altına adlarını yazmak yerine, Devlet beş yılda bir nüfus sayımı yaparak, adları nüfus kayıtlarında saklanabiliyor ki eh olsun o kadarcık da böylesine “çağ atlamış ve de ileri demokrasi” ülkesinde, değil mi ya ?...
Üstelik bizler “sözde” İslam dinine inanırız, “sözde” temizliğin imandan geldiğini çok iyi biliriz. Bu nedenle de “temiz insanın içinde; pis şey durmaz” düşüncesiyle, tükürüğümüzü uluorta bir yerlere atarız, yeter ki bizde kalmasın, biz temiz ve de mümin insanlarız ya…
Bu durumda da ola ki yerel yönetimlerin işçileri, “gerçi taşeron düzenbazlığında pek de olanaklı değil artık”; hasbel, kader…sosyal haklarını kullanmak bağlamında greve gidecek olurlarsa …evvelallah bir günde değil kentlerimizi, ülkemizi çöplüğe çevirebiliriz. Özellikle bu konuda uluslararası alanda trafik kazaları, yolsuzluk, kadın cinayetleri alanındaki şampiyonluklarımızı barındıran kıvanç, övünç, onur, gurur tablomuza; bir birincilik de “no hijyen” ödülünü kimselere kaptırmadan, bu alanda da bir şampiyonluk madayası ekleyebiliriz… Bu cevher bizim insanımızda var…
Kuşkusuz uluslar arası olimpiyatları düzenleme kurulu; olası ve beklenen bu başarımızdan ürkerek, henüz böyle bir yarışma düzenlemeyi göze almadı, göze alamaz da…Dolayısıyla en çok sayıda ve en uzağa tükürebilenler/tükürenler arası bir yarışma düzenleyip, birinciliği kazanana bir altın tükürük hokkası armağan ederlerse…Ki buradaki amaç; kazanan yarışmacımıza, ulusal kahramanımıza bu hokkayı verip, yerlere değil de hokkaya tükürme alışkanlığı edindirip, gelecekteki yarışmalardaki başarısını engellemek, performansını, kondisyonunu düşürmek gibi Batılı çifte standardına özgü kurnazlıkları da hemen çakarız ya neyse… Ama yine de bu yarışmayı kazanana “Avrupa Kentlisi” ödülü verilmelidir… Ki ne uygar kentliler, uygar yurttaşlar yetiştirdiğimiz, bir zamanlar Bursa’ya “BURSA BİR AVRUPA KENTİDİR” ünvanını verenler; bu ayrıcalığımızı, bu üstünlüğümüzü iyice anlayabilsin, algılayabilsin…Bursa kentine verilen bu ödülün de özendirici, teşvik edici bir onur payesi değil; gerçekten kentimize yaraşır bir ödül olduğu konusunda eğer bir “acaba” soruları, bir “kuşku” duyguları varsa, o zavallılar da artık bir rahatsızlık duymasın, vicdan azabı çekmesin…
Kuşkusuz bu tür anlamsız bir imgeleme, bir düşlemsel kurgu uzar, gider…
Gerçek olansa; 1984 yılında ve 90’lara değin kentli kültürüyle ve de sosyo-ekonomik yapısıyla, doğal, tarihsel varlıklarıyla bir AVRUPA KENTİ görünümündeki Bursa’nın, özellikle Doğu ve Güneydoğu’dan aldığı aşırı göç nedeniyle çarpık kentleşme ve çarpık kentlileşme sorunsalıyla tüm özelliklerini ve güzelliklerini yitirdiğidir. Bu çarpıklığa karşın kentimizde giderek soyu tükenmekte olan gerçek Bursa hanımefendilerinin ve beyefendilerinin (gerçek İstanbul hanımefendilerinin ve beyefendilerinin çok daha öncesinden soylarının tükendiği gibi) kendilerinin ve kentlerinin varlığını sürdürmek amacıyla nasıl çırpındıkları da ayrı bir yaradır…
Bilindiği gibi ya da yeterince bilinmediği gibi de olabilir; Bursalılar girişimcidir, özellikle Rumeli kökenli Bursalılar…Ve onlar her şeyi DEVLET’den beklemezler; Doğulular gibi Devlet baba kavramına yaslanmazlar, tersine yeri gelir Devlet’e babalık ederler…Bursalı; elini taşın altına sokmaktan çekinmez ve en önemlisi de “Devlet Baba; baksın, yapsın, versin” demezler…
Ama ne yapsalar, ne deseler, ne etseler, ne kadar çabalasalar da ; her şey boşuna…2014 yılındaki Bursa; ne yazık ki 1984 yılındaki AVRUPA KENTİ ÖDÜLÜ’nü hak etmiş, kazanmış bu ödüle değer görülmüş BURSA değil… Kesinlikle değil…
Özellikle de 1990 sonrasında aldığı göçlerle gerçek kimliğini yitiren bir kent Bursa…Ve sokaklarının öyküsü de kente akın edenlerin tükürük imzalarıyla bezenmiş bir Bursa…
Ne yazık ki Bursa artık Zeki MÜREN’in değil, Fatik Ürek(ler)in kenti… En çok göçü Erzurum’dan ayağını sürüyerek Fatih Ürek getirdi Bursa’ya ve onlar; gecekondularını yerleştirdiler tescilli orman alanlarına, 1. derece tarım alanı Yeşil Bursa Ovası’na…
Artık Bursa; kentiyle, kentlisiyle oldu talan, sokakları manolya ağaçlarıyla bezeli Bursa düşlerde kalan hoş bir yalan…
*Bu yazı; pes edildiğinin duyurusu olsun diye yazılmadı…Bu yazı; Bursa için, gerçek Bursalı’ya ya da sonradan olsa da bundan böyle kendini Bursalı sayanlara uyarı olsun diye, Bursa’ya özen göstersinler diye yazıldı…Ne de olsa zararın neresinden, dönülürse kardır…Yeşil Bursa doğal güzellikleriyle vardır…Yeter, dursun arık bu saldırılar !...