Bugünlerde Ortadoğu’da yaşananlar dizi film gibi ya da çocukluğumda kalan radyolardaki arkası yarın tiyatro oyunları benzeri…İzliyoruz sürekli…
IŞİD silip, süpürürken Kürtler’i; geleceğin İsrail topraklarından sınırlarımıza doğru… Acaba bu yaşananların sonucu; başımıza daha ne felaketler doğuru ?...
Körfez Savaşı’nda; bire on mahsül kaldıracağını sanan ÖZAL benzeri, daha düne kadar BOP eş-başkanlığı koltuğunda hop, hop hoplayanlar bakalım başımıza ne çoraplar örecekler ?... Bu ve benzeri türde sorularla beynimi yormaktayım… İşte bu nedenle diyorum ki; en iyisi boş vereyim bu ve benzeri sorulara, yine dalayım belleğimde biriken anılara… IŞİD’in Türkiye topraklarına sürdüğü Kürtler örneğindeki gibi, belleğimdekileri dökeyim ki ortaya, yer açılsın gelecekte yaşanacaklara…
Ben var ya ben; 4 Mayıs 2008’de durup, dururken demişim ki kendime:
- Be kadın; kendine bunca yatırım yaptın…Onca bilgiyle donandın…İyi de bunları paylaşmazsan birileriyle; kalmaktasın böyle boş kapasite (eskilerin diliyle; atıl)…Karşına çıkan ve düşüncelerine karşı çıkan boş beyinleri bilgiyle dolduracağım diye, boşuna tüketme soluğunu…Görüyorsun kevgir gibiler; bir türlü dolmuyorlar işte…
Böyle söylerken dilim ansızın başkalarının sözleri düşüyor belleğimden günüme, gündemime… Sesleniyor bellek dağarcığımdan Prof Dr. Üstün Dökmen bugünüme:
- Nereye gittiğini bilen adama dünya yol verir !...
Oysa ben nereye gittiğimi; hep bildim, bugün de biliyorum ve kesinlikle “yaşıyorsam elbette” gelecekte de hep bileceğim…Ama kimseler bana yol vermiyor… Acaba niye ?...KADIN olduğum için mi, ne ?...
Bugünlerde yine iklim değişikliğini tartışmak amacıyla toplandı BM üyeleri… Ve daha öncesinde de toplandılar, geçmiş yıllarda…Öncekilere Gülistan’ın Şahı katılmıştı; bugünlerde yapılan toplantıya da Sultan TAYYİP…
Önceki toplantılarda Efendi GÜL hazretleri için neler dememiştim ki ?...
- İklim değişikliği için konuşma yap…Kyoto’ya yeşil ışık yak…Sonra da ABD’li iş adamlarını yatırım için Türkiye’ye çağır…Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?...Az bir parça kalan bozulmamış alanlarımızı talana açmak için çağrı çıkarmak yabana ?... Ot, buğday, başak kalmasın diye midir; biçmek için yaba’na?...
Bu kez yapılan toplantıya katılan Sultan TAYYİP…Elbette ki o da çekecektir “one minute” iklim değişikliğine neden olan düzene… Ve sonrasında da acaba neler olacak KAYIP ?…İşte onların endişesiyle, kaygısıyla beklemekteyim geleceğimizi…
Deprem; toprağın altındaki hareketlilik…
Tsunami; sudaki depreşim dalgası…
Bugünlerde Marmara Bölgesi’nde yaşayan yurtdaşlarımızın yüreğine korku saldı; deprem beklentisi…
Japonya’da yaşanan Tsunami felaketinin ardından; Prof. Dr. Şükrü Ersoy açıklama yapmıştı, düzenlenen bir deprem platformunda…Neler demişti Prof. Dr. Ersoy o günlerde ?...
- Elli santimlik sel suyu bile tehlikelidir. Çünkü çamurlu, balçıklı, molozlu, ağdalı bir su akışı olduğu için, Marmara’da oluşacak bir metrelik dalgalar tehlikelidir.
Ve şöyle sürdürmüştü Prof. Dr. Ersoy konuşmasını:
- Afrika; Anadolu’nun altına kaydığından dolayı, Türkiye için Tsunami tehlikesi var. Benim amacım halkı korkutmak değil, uyarmak, aydınlatmak…
Ve şöyle demişti son olarak da Prof. Dr. Ersoy:
- Bilim adamının 3 görevi vardır:
1) Öğrenci yetiştirmek…
2) Araştırma yapmak…
3) Kamuoyunu aydınlatmak ve uyarmak…
Günümüze baktığımızda; bilim adamları/kadınları/eşeyselleri, Prof. Dr. Ersoy’un sıraladığı, görevleri yerine getirebiliyorlar mı yeterince ?... Hiç sanmıyorum…Çünkü onlar AKP eliyle; bilimden, ilime çağrılmaktalar “seccade, tespih, takke, tarikat…aydınlığa kurulsun barikat” telkinleri eşliğinde…
Jose Bove; kimdir bilir misiniz ?...
Onun adını ilke kez duyduğumda; çevreci bir çiftçiydi, toprak için, tarımsal üretim ve ürünler için savaşan…
Daha sonra milletvekili de seçildi bu Fransız mösyö ülkesinde…
Ve kendisi bir kez daha belleğimde yerini aldı; 2010 Mart ayında, Fransa’da PKK’ya verdiği destekle…
Kuşkusuz ben de onun kişiliğinde; tüm yeşillere yönelik yargımı bir kez daha pekiştirdim benliğimde…İşte yine PKK’nın yeşilini kucaklamıştı; Alman yeşilleri gibi, Fransa’nınki de…Oysa topraklarımızı kaçak yapılaşmayla kirleten, ormanlarımızı acımasızca yakan kimlerdi ?... Sarı ve kırmızının yanına, yeşil boyayı da katarak elindeki paçavrasıyla bağımsızlık savaşçısı kesilen bu bölücü teröristlerdi… Bütün bunlara duyarsız kalan toprak dostu Jose Bove; bu doğa ve insan katliamcısı teröristleri nasıl sevdi ?... Bu nasıl bir ikilem ?... anlayan varsa; bana da anlatsın…
Kentdaşım, Bursalı ünlü yazar;Pınar Kür… Demiş ki 1 Kasım 2007 günü televizyon yansılarına düşen sözleriyle:
- Romancı ve şair yazmak için oturup, ilham bekler…Ama araştırmacı yazar; sürekli çalışır. Emek-yoğun çalışır. Varolan dünyayı eleştirir yazdıklarıyla…Elbette ki daha güzel, daha yaşanabilir olması için…
Kuşkusuz Pınar Kür’e hak vermemek elde değil… Yazarlık ya da söz söyleme sanatı; özel bir yetenek kuşkusuz… Çünkü kimileri iyi konuşur da, konuştuklarını dökemez yazıya… Ve de bakmakla, görmek arasındaki uçurum da girince sıraya; yazarlık dediğin kolay iş değildir sıradan insanlara…
Yetenekle, bir de bilgi birikimi birleşince…Kuşkusuz duygu yoğun yazılar, dizeler değil ama…Düşünce yazıları için durum böyle…Üstelik sorunu gören; çözümü de üretebiliyorsa, işte budur yorumculuk ya da köşe yazarlığı, ya da düşünce yazarlığı (eskilerin fikir yazısı dediklerini yazanlar)…
Bildirelim istedik; gazetelerdeki köşe yastıklarına…
Doğan Cüceloğlu; ünlü psikologlarımızdan…
16 Mart 2006 günü ulusal televizyon kanallarından birinde konuşuyor, umut dağıtıyor halkımıza…Diyor ki:
-Seçici olun…Sizin dinlemeye değil, konuşmaya ihtiyacınız var…İlişki kuracağınız insanları seçin…
Ve şunları ekliyor:
-Herkesin yaşam yolculuğunda ilgi alanları, birikimleri farklı…Herkes kendi ilgilerini, önemsediklerini konuşmak ister…
Ve şöyle sürdürüyor konuşmasını:
-Yaşam başarısı; anlamlı, coşkulu bir yaşamda…Diğer bütün başarıları getirir…Atatürk’ün o günlerde; umudunu kaybetmemesi Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yarattı. Bugünkü koşullar; o günlerden çok daha iyi, umutsuzluğa düşmeye hiç gerek yok…
Günümüze dönersek; bugün günlerden 21 Eylül 2014… Mevsim dönencesi; yazdan, sonbahara geçiş…Yeni bir başlangıç; havaların durumu bağlamında…Ve psikolog Doğan Cüceloğlu; Mart 2006’dan, günümüze geçiş yaptığında, yine aynı iyimserlikle, bizlere umut dağıtabilir mi acaba ?... Sormak isterdim kendisine; “bu koşullarda; ülkemizin üzerindeki tüm karanlık bulutları yeniden dağıtabiliecek miyiz bir kez daha ?...” diye, sormak isterdim ona…