Bugün susuzluk, dolayısıyla kuraklık ki ardında kıtlık; yakın gelecekte bakalım daha neler olacak ?...
Meyhane köşelerinde, sosyete barlarında; ülkeyi kurtaran salon sosyalistleri gibi, günümüzde kime sorarsanız herkes çevreci, herkes Doğa dostu...Oysa Doğa bizlere küstü...
Gerçekten de kim en çevreci ?...
Bilindiği gibi; ülkemiz genelinde çevre sorunlarının tartışılmaya başladığı ilk günlerden bu yana, çeşitli meslek gurupları çevre sorunlarının çözümünde, alınacak kararlarda en etkili ve yetkili kişilerin kendi meslek gurplarında olduğu savındadırlar. Oysa yaşanan çevre sorunları göz önüne alındığındaysa, hiçbir meslek gurubunun tek başına etkili ve yetkili olmadığı gerçeği de apaçık ortadadır.
Örneğin; "çevre mühendisleri" çevre sorunlarının çözümü için konunun uzmanı olarak ortaya çıkarlar, kirlenmiş suların ya da havanın temizlenmesine ilişikin pek çok teknolojik önlemler geliştirebileceklerini ileri sürerler. Ama kirlenmiş olanın temizlenmesi yerine, kirletilmemesi için önceden alınacak önlemlerin ekonomik açıdan daha az yük getireceğine ilişkin tartışmalara duyarsız kalırlar ( sağlık alanındaki "koruyucu hekimlik" gibi "koruyucu çevrecilik" düşüncesine duyarsız kalırlar, sanki "kirlense de arıtsak" diye beklerler )...
Elbette bu ve benzeri örnekler çeşitli meslek gurupları için de verilebilir. Yine bir "inşaat mühendisi" trafik sorununa çözüm önerirken, gelişmiş ülkelerin Afrika anakarasını ve Arap yarımadasını gönye ve cetvelle azgelişmiş ülkelere paylaştırdığı gibi, yayaları yok sayarcasına daha çok aracın trafiğe çıkışına olanak tanıyan yeni yolları kent planına taşırlar. Bir bakıma her meslek gurubu, kendi uzmanlık alanında bilgilenmiş olduğundan ( başka meslek guruplarınca getirilebilecek önerilere yabancı olduklarından ki Bursa'da Yerel Gündem 21 çalışmalarım sırasında, Kentleşme ve Çevre Sorunları Uzmanı olarak "kentlileşme" kavramından sözettiğimde, bir psikiyatr ; "hayvanları ehlileştirmeyi çağrıştıran bu kavramla, insanları aşağılıyor musunuz ? "sözleriyle beni eleştirmişti ) kendi doğrularını savunurken, bazen çözüm yerine sorun üretmiş olurlar.
Konuya ilişkin örneklerimizi çoğaltırsak; yine bir "imar" ya da "kent plancısı", bir başka meslek gurubu olarak "kent ekonomisti" ya da "çevre hukukçusu" çevre sorunlarının çözümüne ilişkin en ussal çözümleri kendilerinin önerebileceğini ileri sürerler. Bu arada "toplum hekimleri", "halk sağlığı uzmanları"nı da unutmamak gerekir. Onlar açısından da çevre sorunlarının çözümüne öneri getirebilecek uzmanlar, yalnızca onların meslek gurupları arasındadır. Kuşkusuz bu arada çevre sorunlarına duyarlı "siyasal parti" ve "toplumsal dernekler" ya da "sivil toplum örgütleri" de bu meslek guruplarından geri değildirler. Ama bütün bunlara karşın içinde bulunduğumuz yaşam koşularının olumsuzluklarından kaynaklanan çevre sorunları da giderek daha bir çözülmez boyutlara ulaşmaktadır.
Unutulmaması gereken şudur ki; çevre sorunları, toplumsal yaşamda "üretim-tüketim ilişkileri" sonucunda yaratılan sorunlardır, çözümünde de salt bir meslek gurubu değil, toplumsal yaşamda yer alan özel ve tüzel tüm kişi ve kurumlar birlikte yaratılan sorunun çözümü için sorumluluk yüklenmelidir. Örneğin; mühendis kirletilmiş olanı arındırırken, çevre sosyoloğu çevrenin kirletilmemesi için toplumda çevre bilincinin yaratılması konulu eğitim verecek, söz söyleyecektir. İşte burada; " EN ÇEVRECİ MESLEK GURUBU HANGİSİDİR ? ya da EN ÇEVRECİ KİMDİR ?" gibi anlamsız bir soruya yanıt aramak yerine, bir öneri getirmek daha doğru olacaktır. Bu öneriye sıra gelince; yerel yönetimler bünyesinde ( partili kimliği aranmaksızın, çünkü "çevre" konusu, ulusal savunma, eğitim, sağlık konuları gibi "partilerüstü" bir konudur ) oluşturulacak bir örgütlenme ve bu birim içinde "kentleşme ve çevre sorunları"na ilişikin alanlarda uğraş veren her meslek gurubundan bir uzmanın görevlendirilmesi...Bu birimin göreviyse; yerel düzeyde, yerel yönetimlerce alınacak kararlarda denetleyici, yol gösterici bir işlev görmek...
Bu birim oluşturulduğunda, yerel düzeyde politika üretenler ve hizmet sunanlar çok daha verimli olabileceklerdir. Sorunlarla boğuşan ve giderek bozulan kentlerimiz de yaşanılır kentler olma özelliklerini bütünüyle yitirmemiş olacaklardır. Çünkü siyasal ya da parasal çıkarlar uğruna kentlerimizi talan edenlere, geleceğimizi karanlığa sürükleyenlere başkaldırılmalıdır. Yarınlarımıza acımasızca saldıran "kara para" tutkunu arsa mafyalarına, yeşil dallar yerine "dolar"lara tutulanlara başkaldırılmalıdır...ÇEVRE HAKKIMIZ'ın olduğunun bilincine vararak; çevre düşmanlarının yanlışlarına dur denmesi öğrenilmelidir...DÜNYA hepimizin; ama gelecek yalnızca bizim değildir, bizden sonrakilere çevre sorunlarından arındırılmış bir DÜNYA bırakmak gerçek anlamda İNSAN olmanın erdemiyle yaşayan herkesin en öncelikli görevidir.