ATATÜRK kadınlara 1934 yılında seçme ve seçilme hakkını verdi. Oysa ki bizim kadınlarımızda; 14 yıl sonra İtalya, 17 yıl sonra Fransa, 16 Yıl sonra Japonya ve 31 yıl sonra da İsviçre kadınlarına seçme ve seçilme hakkı verilmiş.
Ne güzel, ne büyük övünç kaynağı bu durum, iyi de... 24 Haziran 2018 seçimleri için aday olanların arasında; hani, kadınlar nerede?...
Onları gören, kaç aday olduğunu sayan var mı siyaset oyununa katılan "seçme- ve seçilme hakkını kullanan tüm kadınlar arasında?...
Kadın; nasıl ki ailede, tarlada ücretsiz bir işçi, siyaset ortamında da emeği sömürülen, yalnızca seçme hakkı öngörülen, buna karşın seçilme hakkı sürekli engellenen yurtdaş olarak değerlendiriliyor özellikle 80'li yıllardan beri...
Üstelik erkek egemen toplumda; hakları yok sayılan, sömürülen, kandırılan, kullanılan kadın ola ki yakınırsa bu durumdan,hemen sesler yükselir bıyıklılar arenasından, kıyamet kopar.
Ülkenin yarısı kadın; ama hiç bir dönemde seçilecek olanların yarısı kadın olmadı, olmuyor, olmayacak da bu gidişle...Çünkü kadın; erkekle didişe, didişe hakkını aramadıkça, hep kullanılacakdır ve TBMM'de kendine yer bulamayacakdır.
Neden?...
Atatürk İlke ve Devrimleri; kadınla, erkeğin eşitliği için vardı. Ama kadın haklarını kullanmakdan geri döndükçe; birileri bu ilkelerin kafasını, gözünü yardı. Yazık!...
Bu ülkenin; ATATÜRK İLKE ve DEVRİMLERİ'nin aydınlığında atılırken temeli, erkek ve kadın eşitdi her alanda ve her anlamda...
Bu amaç için de en çok ülkemizin kurucu önderi ATATÜRK; en çok eğitime, öğretime değer verdi, öncelik verdi.
Bilindiği gibi Cumhuriyet'le birlikte 1924'le, 1926 yılları arasında öğretimle ilgili yasalar çıkarılmış ve ATATÜRK okuma-yazma çalışmalarını bizzat kendisi yürütmüşdür. Tüm karşı çıkanlara aldırmadan medrese sistemini kaldırarak; Fransa'dan örnek alınan LAİK ÖĞRETİM sistemini uygulamaya koymuşdur.
1924 Anayasası'nın 87.maddesinde; ilköğretimin her Türk yurtdaşı için zorunlu ve parasız olduğu hükmüne yer verilmişdir.
ATATÜRK'ün düşüncesine göre; Türk kadını için eğitim yalnızca hak değil, aynı zamanda görev olarak değerlendirilmiş, çocukların yetiştirilmesinde sorumluluğu olan kadınların eğitimine önem verilmesinin gerekliliği vurgulanmışdır. ATATÜRK'ün ölümünden sonra, O'nun devrimlerine tepki gösterenlerin sesleri yeniden yükselmiş, kızların okullaşmasında bir duraksama başlamışdır.
İlköğretmde; Cumhuriyet'in ilk yıllarına göre okullaşma oranının giderek yükseldiği bir gerçekdir. Ama bu yükselmenin okulların eğitim düzeyi yükseldikçe de sürdürüldüğünü söyleyebilmek ne yazık ki olanaksızdır, değil o günlerde günümüzde bile...
İlkokuldan üniversiteye doğru eğitim düzeyinin yükselişiyle birlikte, kız öğrenci sayısında yükseliş değil, bir düşüş görülmekdedir. Bu düşüş kırsal yörelerde, kentsel yörelere göre daha belirgin olsa da yine de ülke genelinde bir düşüş olduğu bir gerçekdir.
Buna karşın; 1935 yılında kadın nüfusunun yüzde 10'u okur-yazar iken, bu oran 1985 yılında yüzde 70'lere ulaşmışdır. Kuşkusuz günümüzde bu oranlar çok daha yüksekdir. Bununla birlikte dün olduğu gibi, bugün de eğitim düzeyi yükseldikçe, eğitime katılan kadın sayısı ters oranda azalma göstermekdedir. Üstelik de Cumhuriyet'in ilk yıllarına göre;günümüzde kadınlar arasında görülen erken evlilikler, daha açık bir söyleyişle ÇOCUK GELİNLER sayısında bir artış görülmekdedir.
Yasalarda yer alan kadın-erkek her yurtdaş için zorunlu olan ilköğretim bile, uygulamada gerçekleşmemiş,kadınların eğitimine gereken önem verilmemişdir, günümüzde de durumun ne yazık ki dünden daha iyi olduğu ileri sürülememekdedir.
Dolayısıyla eğitimsiz bırakılan kadın nüfusunun; tarım kesiminde yer alması, sosyo-ekonomik gelişimini sağlayacak mesleki etkinliklerde bulunamaması kaçınılmaz olmuşdur. Buna karşın; ailelerde kızların eğitim görmesine izin verilse bile, genelde mesleki okulların seçildiği ve bu okulların programlarına göre de kızların sorumluluk gerektirmeyen ebe, hemşire, öğretmen, sekreter gibi ara işler için yetiştirildiği ya da kız meslek liselerinde iyi bir ev kadını olmaya hazırlandıkları da bir gerçekdir. Bu koşullarda yetiştirildiklerinden; iş yasalarında yer alan eşit işe, eşit ücret ilkesinin uygulanmasının gerçeğe dönüşmesi bile zorlaşmakdadır. Yeterli eğitimi almakdan yoksun kalan ya da bırakılan kadın; iş yaşamında bile yasaların kendisine tanıdığı haklardan yoksun olduğu yetmezmişçesine... Siyasal yaşamda da yeterince donanımlı, bilgili, güçlü olamadığı/olmadığı gerekçesiyle; seçilme, aday gösterilme ve seçimleri kazanıp TBMM'ye gidebilme haklarını, olanaklarını kullanamamışdır. Siyasal yaşamda;çoğunlukla bataklıkda, üzerine basılıp geçilen taş işlevi görmekden öteye gidememişdir.
Ne yazık ki dünden, günümüze ulaşan bu haksızlık ortamı; 24 Haziran 2018 seçimleri öncesinde de varlığını sürdürmekde...Kadın adayların azlığı; bu ülkede kadının giderek YOK sayıldığı anlamına gelmekdedir.
KADIN; önce eğitim, önce DİPLOMA...Eğer sende DİPLOMA yoksa; siyasal yaşama katılmak için boşyere hoplama!...
DİPLOMA yoksa; seçme hakkını kullanabilirsin ama, SEÇİLME hakkını kullanamazsın ASLA!...
Bak kız kardeşin Meral AKŞENER'e; diploması olduğu için nasıl da meydan okuyor şu bıyıklılar ordusuna..