Yazarlar

Merinos

post-img
Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilk yıllarında sanayileşmeden söz etmemiz olası değildir. O dönemde ağırlıklı olarak “esnaflık sınai faaliyetleri” yaygındır. Sanayi kuruluşlarından, madencilik işletmeleri Zonguldak’ta olmak üzere, diğer sanayi kuruluşları ; İstanbul, İzmir, Bursa ve Kayseri’de toplanmıştır. Bu kuruluşların mülkiyeti (iyeliği) genellikle kamunundur. Cumhuriyet’in ilk on yılında , I.İzmir İktisat Kongresi’nde alınan ilkelere uygun olarak liberal ekonomi politikası uygulamaya konulmuştur.  Bununla birlikte; bu dönemde tüm sanayileşmeyi özendirme ve özel sanayi geliştirme çabalarına karşın istenilen ölçüde başarılı olunamamıştır. 1930’lardaki “liberal ekonomi” politikası beklenen sonucu sağlamadığından, bir başka ekonomi politikası olarak “devletçilik” ilke edinilmiş ve bu politika II.Dünya Savaşı yıllarına değin sürdürülmüştür. Bu politikayı uygulamaya koyan en önemli etken 1929 Dünya Bunalımı olmuştur. Bununla birlikte ödenmesi 1954’lere değin sürecek olan Osmanlı borçlarının üstlenilmesi de diğer bir neden olmuştur. Devletçilik ilkesi; 1933-1937 yıllarını kapsayan beş yıllık bir sanayi planıyla uygulamaya konulmuştur. Plandaki amaç; ülke içinde elde edilen hammaddenin tüketim mallarına dönüşümünün ülke içinde gerçekleştirilmesine olanak sağlamaktır. Bu amacı gerçekleştirmek için 1933 yılında SÜMERBANK kurulmuştur. Bu dönemdeki hızlı sanayileşme atılımları sonucu, toplumun yapısında da olumlu gelişmeler başlamıştır. Bu durumda; tarımdan çok sanayiye önem verildiği bir gerçektir. Devletçilik politikası sonucu tüketim mallarının üretimine başlanmıştır. Özellikle dokuma sanayindeki gelişmeler, şeker fabrikaları ve çimento fabrikaları bu politikanın en önemli sonuçları sayılabilir. Bu fabrikaların ürünleriyle ülke dışa bağımlılıktan kurtulmuş ve iç tüketim karşılanır duruma gelmiştir. Kuşkusuz 1950’lerden sonra çok partili yapıyla birlikte, Devletçilik İlkesi’nden uzaklaşmaya başlayan ülke; Ulu Önderimiz Kemal ATATÜRK’ün ilke ve devrimlerinden uzaklaştıkça, O’nun ilk’lerinden de uzaklaşmaya, onları yoketmeye yönelmiştir. İşte bu olumsuz yönelişin yanlış uygulamalarından birisi de SÜMERBANK’ın özelleştirilmesi bağlamında MERİNOS’un kapatılması olmuştur. Oysa MERİNOS bir simgedir; Cumhuriyet öncesinden beri var olan, Bursa dokumacılığının bir simgesidir. MERİNOS bir simgedir; Merinos koyununun yününün dokunmasıyla üretilen nitelikli bir kumaşın simgesidir ki bunun bir diğer anlamı da tarıma dayalı sanayileşmenin varoluşu ya da yok oluşudur. MERİNOS; Kemal ATATÜRK’ün Misak-ı Milli ki günümüz Türkçesi’yle Ulusal Andımız’la özdeşleşen ulusal bağımsızlık anlayışıyla, Misak-ı İktisadi ki günümüz Türkçesi’yle Ekonomik Andımız’la özdeşleşen ekonomik bağımsızlık anlayışının bir simgesidir.  Ne yazık ki Bursalılar’ın yerel demokrasi bağlamında söylem ve eylemleriyle karşı çıktığı MERİNOS’un kapatılması kararına, yasa da destek vermesine karşın; ne halkı ne de yasayı dinlemeyenler Bursa’da MERİNOS Fabrikası’nı kapatmışlardır. MERİNOS’un kapatılmasıyla birlikte sanki tarih bir kez daha yinelenmekte, Osmanlı’nın son günlerindeki gibi sanki ülke bir kez daha yedi düvelin paylaşımına sunulmaktadır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında izlenen DEVLETÇİLİK ilkesinden ödün verile verile , son yıllarda hükümetler eliyle yedi düvele altın tepside sunulan ekonomik ayrıcalıklara yöneliş günümüzün kapütülasyonlarından başka nedir? Ne yazık ki ülkemizde “yerel demokrasi” kavramı bir yalan olduğundan, talan gerçek oldu ; vahşi kapitalizmin acımasız eli her şeye değdi, dokundu…Ardından bir de halılar dokundu; MERİNOS adından…Tanıtımı da yapılmıştı arabeskçi İbo tarafından… 

Diğer Haberler