Yazarlar

Oburluğum, Obezliğim

post-img
Ne kadar da açgözlüyüm, ne kadar da oburum…Bir okuyuşta en az 5 kitapla ancak doyuyorum… Çünkü elime bir kitap aldığımda, matematikteki kesişen kümelerdeki gibi, konuların birbirini kapsamaları, ortaklıkları söz konusu olunca; açıldıkça, açılıyorum hep bir başka kitaba, oburluğuma, iştahıma bir sınır koyamıyorum… Kitaptan, kitaba göndermeler… ya da dipnotlarda, kaynakçalarda yer alan bilgiler…ola ki daha önce okumadıysam adları verilen kitapları…hemen büyük bir iştahla, saldırıyorum onlara da…daha, daha diyen büyük bir açlıkla… Örneğin; bu aralar Friedman’nın kitapları obur ve obez benliğimle fazlaca haşır, neşir… Bu adı duyanlar, Friedman adını daha önce bilenler ola ki soracak olursa hangisi; Thomas önadlı mı, yoksa George olanı mi diye… Yanıtım; kısa ve özlü olur: -Elbette ki her ikisi de… Bununla birlikte benliğime daha yakın, daha insancıl bulsam da; SICAK, DÜZ ve KALABALIK kitabının yazarı Thomas’ı ki kendisi de ben gibi çevreye oldukça duyarlı, çevreyle ilgili ve çevreye oldukça saygılı ve çevre sorunları nedeniyle de kaygılı…Üstelik de bu konuda en çok kendi ülkesini eleştiriyor; daha açık bir deyişle Amerika’yı… Oysa George olan Friedman; nasıl da hırsla, öfkeyle körüklüyor oburluğumu, obezliğimi, öylesine cezbediyor ki iştahımı, dolayısıyla hiç uzak duramıyorum ondan…Ve bir okuyuşta; en az 5 kitapla bile doyamıyorum, doyuma ulaşamıyorum…Çünkü… O Friedman ki…Onun yanında CIA nedir ki?... “Özel CIA” benzeri bir strateji şirketi STRATFOR ile öyle bir eşeliyor ki ülkelerin, bölgelerin altını ve de üstünü, yetmedi yanını, yöresini ve o da yetmedi töresini, teröristini… İşte ben, onun yazdıklarını okurken; bazen daha önce okuduğum kitapları anımsama ya da yeni kitaplarla tanışma olasılıklarıyla karşı, karşıyayım sürekli…Durum böyle olunca da; sonuç bir okuyuşta en az 5 kitap ellerimde, avucumda… Örneğin; daha önce George’un “Gelecek 100 yıl” ve “Gelecek 10 Yıl” kitaplarıyla fazlaca haşır, neşir olmuştum… Üstelik adam da bizlerle fazlaca haşır, neşir ki Gelecek 100 Yıl’da; “Türkiye, Meksika ve Polonya yeni büyük güçler olarak öne çıkacak… Amerika ve Radikal İslamcılar Savaşı bitecek ve yerini Rusya ile yeni ve şiddetli bir Soğuk Savaş dönemi alacak… Çin kapsamlı ve geniş bir iç kriz yaşayacak… “ derken, Gelecek 10 Yıl’daysa; “Avrupalılar Türk göçünden korkmaları sebebiyle Türkler’in AB’ye girişlerine engel olacaklar. Türkiye gelecek 10 yılda kesinlikle daha güçlü olacak ama tek başına hareket etmeye hazır değil… Gelecek 10 yılda bölgede etkin olmak için Türkiye ve İran yarışacak ama Türkiye uzun vadede, İran tarafından durdurulamaz. Türkiye ekonomik açıdan çok daha dinamik bir ülke ve bu yüzden daha gelişmiş bir ordu kurabilir..” diyor… Ve değerli okurum düşünüyor ve kendine soruyor: - Bu adam gelecekte neler olacağını nereden biliyor ?... O bir falcı mı, büyücü mü, kahin mi yoksa geleceği Amerika’nın çıkarlarına göre planlayan bir atmaca, bir şahin mi ?... Bu George’a; “ Dünyanın en güvenilir politik kahini” diyorlarmış ya bizler de bir bildiği vardır elbet deyip geçer miyiz ?... Yoksa Amerika’nın geleceğimiz üzerine oynayacağı oyunlardan, entrikalardan, planlardan; en az zarar görebilmek için kendimize ussal bir yol seçer miyiz ?... Üstelik de ülkemizi yönetenler; Amerika güdümlü füzeler gibi, ülkemizin tüm değerlerini yerle bir ederken… Kuşkusuz bu konuları, bu olası(lıklı) planları yok sayamayız… Yine bu George’un yazdığı bir başka kitapla buluştuğumuzda; “AMERİKA’NIN GİZLİ SAVAŞI Amerika ve Düşmanları Arasındaki Küresel Çatışma” adlı çalışmasını elimize aldığımızda… Kuşkusuz bu kitap üzerine düşünmek, yorum yapmak; başlı,başına bir başka yazının konusu olmalı, kitap bunu hak ediyor…Olacak da…Elbette ki bir başka yazıda, bununla birlikte işte bu kitap bağlamında dönersek benim oburluğum ve de obezliğim sorunsalıma, daha açık bir anlatımla bir okuyuşta 5 kitapla buluşma tutum ve davranışıma… Haydi gel de olma; obur… Kitabın daha dış kapağında;insanın iştahıını kabartan bir kavram var: Küresel Çatışma… Burada hemen şeytan dürtüyor; sanki Amerika neden attı bu kavramı ortaya ?... Neden soyundu dünya jandarmalığına ?... Haydi kalk bir tabak, pardon bir kitap daha koy masaya, koy ki adı KÜRESELLEŞMENİN SIRADIŞI ÖYKÜSÜ olan…Ve onun sayfalarıyla iştahımı, oburluğunu frenlemeye çalışırken…Ne gezer fren yapmak, ne mümkün o azgın oburluğu durdurmak, o iştahı kesmek?... Yazar Nayan CHANDA; henüz ilk sayfalarda yaparken uyarısını, “yazdıklarımı anlayabilmeniz için okumalısınız benden önce; Roland Robertson’u, Immanuel Wallerstein’ı ve elbette ki Thomas Friedman’ı” derken… Nasıl frenleyebilirim ki iştahımı ?...Neyse ki CHANDA’yı henüz masaya koymadan çok öncesinde; okumuştum o zat-ı muhteremleri de… Bir okuyuşda daha pek çok kitapla beyin fesadına uğramadan; masada kalma ya da masadan kalkma durumuna düşmeden günü kurtardım diye düşünecektim ki Emre KONGAR hocamızın ABD’NİN SİYASAL İSLAM’LA DANSI” beni nasıl görmezden gelirsin tadında, gözlerime takıldı… Çünkü George’un; Amerika’nın Gizli Savaşı ile aynı konulara değinmekte Kongar Hocamız da…İşte oldu mu bana bir oturuşta 5 kitap ?... Düşer miyim acaba bitap ?...Diye kaygılanmak mı ?... Kesinlikle söz konusu bile değil; neden mi ?... Çünkü; ben “tasarruflu okuma” konusunda yeterince deneyimliyim de ondan… Akademik kariyerimin; ne maddi, ne de manevi hiçbir getirisi olmadı bana… Bilgiye ve bilgeye değer verilmeyen bir toplumda yaşadığımız gerçeği anımsanırsa; getiri beklemek de kuşkusuz safdillik olur… Bununla birlikte; pek çok yöntem, yol öğrendim kendimi besleme, büyütme, donatma, yapılandırma anlamında… İşte bunların en başında gelen de “tasarruflu okuma” yöntemidir ki bir kitabı elimize aldığımızda, onu incelerken, irdelerken; dip, bucak… sayfa, sayfa…satır, satır…ama hiç bir sözcükde kalmasın hatır, küsmesin, gücenmesin bana diye…Elbette ki konu, konu gömülmeyip içine, derinine, en dibine… Önsöz, sonsöz, içindekiler bağlamında süzgeçten geçirdiğimde, o an ki araştırmamla ilgili olarak ne varsa alıp, kitapla şöyle bir tanışıp, sonra onu bırakıyorum kitaplıktaki yerine… Çünkü roman değil ki düşlere dalmak için okunan… Özellikle yaptığım araştırmamla ilgili içeriğidir beni kendisine çeken…Yalnızca kendisinden alınması gerekli bilgi bağlamında, yeterli beslenmemi sağlayan içeriğiyle; belleğimde kalan nitelikli bir okuma ve de kitaplıkda, yeniden gerektiğinde ulaşılabilir uzaklıkta … Evet, roman değil ki ya da anılar kitabı, ya da şiir ve belli bir özyaşam öyküsü değil ki… Satırlar arasında boğulmanın o an için yoktur önemi… İçinde var olan başlıkları bilmek, kitabın genel olarak neyi işlediğini, neyi anlattığını ve o kitaba neden ya da ne zaman başvurulacağını bilmek için bölüm başlıklarını taramak, incelemek koşuluyla…İşte buna “tasarruflu okuma” deniyor… Yoksa ne ömrümüz yeter, ne de sabrımız, ne de göz sağlığımız; binlerce, belki de onbinlerce kitabı okumaya… 90’lı yılların başından anımsadığım bir televizyon röportajı var belleğimde; bunca yıldan sonra bile, eski başbakanlardan Süleyman DEMİREL’le gerçekleştirilmiş olan… Şu Morisson nick name’li Ispartalı adam… ki bu ülkeye verdiklerinden çok, eleştirilecek geçmişi olan bir adam olsa da; bugünlerde gelenler, o gidenleri arattırdığından… Her neyse; siyaset şöyle dursun bir kıyıda, dönelim okuma ve özellikle de “tasarruflu okuma” konusuna… O günlerde ulusal kanallarda bu denli dizi film saldırısı olmadığından; programlar nitelikli, içerikleri doyurucu vs. vs… Yansıda genç bir gazeteci; Demirel’in çalışma odasında söyleşiyorlar…Gazeteci, Demirel’in çalışma odasındaki yerden, tavana kadar yükselen kitap dolu rafları şaşkınlıkla izlerken soruyor kendisine: - Bu kitapların hepsini okudunuz mu ?... Demirel kendine has alaycı gülümsemesiyle yanıtlıyor gazeteciyi: -Bunları okumaya ne zaman yeter, ne de zemin bunca yıllık siyasetle, devlet yönetimiyle geçen çalışma yaşamım boyunca…Ve başkalarının da yetmez… Ama o kitaplarda ne yazdığını, hangi konuların yer aldığını, içeriklerinde ne olduğunu çok iyi biliyorum…Hangi konuda derinlemesine bilgi almak istersem; başvuracağım kitabın da hangisi olduğunu biliyorum…Çünkü içlerinde hangi konuların yer aldığını, hangi konuda yazıldığını incelemeden, önsözünü, içindekiler başlığı altında nelerin yer aldığını okumadan hiçbir kitabı, kitaplığın raflarına koymuyorum… Özellikle siyaset bilimi alanında kendini kanıtlamış değerli hocam Ali Yaşar SARIBAY; verdiği Bilimsel Araştırma, Yöntem ve Analiz derslerinde bizlere “tasarruflu okuma” kavramını açıklarken, bir bakıma Sayın DEMİREL’in uyguladığı yolu, yöntemi anlatmıştı çok önceden, henüz bu program televizyon yansılarına düşmeden… Ve bir kitapla nasıl ilişki kurulacağını “özellikle araştırma, inceleme yaparken; roman, şiir ya da özyaşam öyküleri okurken değil kuşkusuz” Demirle’in yönteminin bir benzerini önermişti bizlere, özellikle bilimsel inceleme ve araştırma yaparken uygulayabileceğimiz bir kolaylık olarak “tasarruflu okuma” kavramından söz etmişti… Sonuçta da bir okuyuşta en az 5 kitapla kendini beslemenin, doyurmanın yolunu öğretmişti bizlere… Bunca yıllık yaşamımda, bugün bile doyumsuz iştahımla, açgözlülükle ve dizginlenemez bir oburlukla, obezce; bir okuyuşla en az 5 ve bazen daha çok sayıda kitap aynı anda, aynı günde oluyorsa elimin altında, okuma köşemde…Bunun bilimsel yöntemi, kolay yolu; budur, paylaşmak istedim, saklı kalmasın yalnızca bende… Ve kendilerini donatmak, doyurmak, beslemek, büyütmek ve sürekli yapılandırmak isteyip de, zamansızlık kaygıları taşıyanlar varsa diye… Ve de böyle bir okuyuşta; en az 5 kitap okuma oburluğu, obezliği içindeyseniz, sakın kaygılanmayın böylesi bir oburluk, böylesi bir obezlik için, kesinlikle doktorlar sizi uyarmaz sağlığınızın bozulabileceği endişesiyle, sakın ola ki korkmayınız, ürkmeyiniz… Tersine çok daha sağlıklı olursunuz, dogmatik, körü körüne beslenmelerle, sağlığı bozulanların giderek artış gösterdiği ülkemizde… Obur, obez okurların çoğalması dileklerimle…

Diğer Haberler