Bugün $ (dolar) birazcık yükselmiş mi yoksa düşmüş mü? Siz dolar düştüğünde sevinenlerden misiniz yoksa üzülenlerden misiniz? Mikro ekonomik düzeydeki bencilliğinizden yola çıkıyorsanız, spekülatif kazançlar peşindeyseniz ; yastık altındaki ya da bankadaki dolarınız karşısında Türk Lirası’nın her gün biraz daha eriyor olması sizi elbetteki sevindirir. Ama siz makro ekonomik düzeydeki ülke çıkarlarımızdan yola çıkıyorsanız elbetteki sevinemezsiniz.
Son yıllarda Türk halkı dolar yeşiline tutkun olduğundan beri, dallardaki yeşilleri umursamaz oldu. Giderek cennet yörelerimiz cehenneme dönüşmeye başladı. Çünkü tüm Dünyalılar gibi Türk halkı da 21.yüzyılın vahşi kapitalizmine yetişebilmek, bir başka deyişle ekonomik bakımdan varsıllaşmak uğruna, ekolojik bakımdan yoksullaşmamıza duyarsızlaştı.
Henüz 1972’de Stockholm Konferansı toplanmamış, Dünya’nın sömürgenleri, sömürülenlere “Çevreye özen gösterin “ öğütlerine başlamamışlardı. İşte o günlerde kenevir ipinden filelerimiz ya da Sümerbank basmasından pazar torbalarımız vardı. Bunların içinde sebzeler-meyveler kese kağıtlarıyla evlerimize taşınırdı.
Ogünlerin yaşlı dedeleri-nineleri boş zamanlarını değerlendirmek , öğrenciler okul harcamalarına katkı sağlamak için eski gazete ve dergilerden kese kağıtları üretirlerdi. Çünkü biz Anadolu halkı, henüz “çevre sorunları”nın anlamını bilmeden ama çevre sorunlarına da neden olmadan yaşar giderdik.
Sonraları daha çok üretebilmek için daha çok tüketmemiz gerektiğini ve alış-verişlerimizde naylon torba kullanmanın uygarlık olduğunu sanmaya başladık. Böylece bizim kese kağıdı kullanma alışkanlığımız giderek unutuldu; öylesine ki naylon torba kullanımı bir gelişme gibi algılanmaya başladı.
Günümüzde teknolojik gelişmenin satın alınmasıyla , çağ atlanıldığının sanılması gibi… Oysa günümüzde başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, gelişmiş ülkeler kese kağıdı kullanmaya, naylon ambalajlardan uzaklaşmaya özen göstermektedirler. Gerçekteyse Dünya’da yaşanan çevre bozulmasının birincil sorumlusu bu sömürgenler, bu davranışlarıyla çevreye duyarlılıklarını bir gösteriye dönüştürmektedirler.
Atık kağıtlardan yeniden değerlendirme yöntemiyle ürettikleri kağıtlara basılmış kitapçıklarla azgelişmişlerde çevre bilinci yaratılmasına ilişkin örneklemeler sunmaktadırlar. Bu eylemlerini sürdürürken, Afrika’nın ardından Brezilya’nın yağmur ormanlarına vahşi kapitalizmin baltalarını sokmaktan da geri durmamaktadırlar.
Bugün bizler, bu çok gelişmişlerin tüketim toplumu örneğine özençle dolu dizgin koşarken ve bu arada neler yitirdiklerimizin de yavaş, yavaş ayırdına varırken, bir kez daha düşünmeliyiz. Atalarımızın da dediği gibi; tarlada pirinç ararken, evdeki bulgurdan olmamak için, bir kez daha üstelik de derinlemesine düşünmeliyiz. Kese kağıdı kullanma alışkanlığından, naylon torbaya geçmenin bir uygarlık göstergesi mi yoksa yoksulluğa atılan bir adım mı olduğunun sorgulamasını yapmalıyız. Çünkü ne kentlerimiz Bursa,İstanbul, Antalya, Adana, İzmir... Ne ülkemiz Türkiye ne de gezegenimiz Dünya; sanayileşmeyle başlayan çevre bozulmalarına karşın bütünüyle yitirilmiş değillerdir. Henüz yaşanılası özelliklerini ve güzelliklerini korumaktadırlar. Bununla birlikte; bu durumun sürekliliği için Bursalı, İstanbullu, Antalyalı, Adanalı, İzmirli ve tüm ülkemizin halkı ve de Dünyalı çevre dostlarının dayanışması ve özenli davranışları gerekiyor.
Unutulmamalıdır ki; insanlar için yeniden yaratma ve yaratılma ancak kurgu-bilimsel bir düştür. Bugün bizler için Dünyamız’ın yaşanılası özelliklerini korumak çok daha önemlidir. Elimizden kayıp giden yaşamımızla birlikte yaşadığımız alanların da yok olması, geleceğe yönelik endişelerimizi arttırmaktadır. Daha çok üretim amaçlı tüketim; doğal kaynakların giderek azalmasına neden olur. Bu da doğal dengelerin bozulması sonucunu getirir. Nasıl ki yaşamak için bir tek şansımız varsa, bu şansımızı kullanabileceğimiz bir tek Bursamız,İstanbulumuz,Antalyamız, Adanamız, İzmirimiz, Muğlamız ve en önemlisi bir tek Türkiyemiz ve de bir tek Dünyamız var. Değerini bilelim ve çevre sorunlarına neden olmadan yaşamasını öğrenelim.
Dolar yeşili için değil; dallardaki yeşil için kaygılanalım.