2018 yılının Şubat ayının ilk haftasında Ankara’da bir cinayet işleniyor. İnceleme sonucunda cinayetin işlendiği silahın “Ordu Malı” olduğu ortaya çıkıyor.
Ordu Malı silahın; Ankara’da cinayet işleyen bir katilin elinde ne işi var?...
Nasıl geçmiş onun eline?...
Ve sonrasında anlaşılıyor ki 15 Temmuz 2016 gecesi yaşananlar bağlamında askerin silah depolarına saldıran “RTE’nin o gece hemen sokağa çıkmasını istediği” şu Ümmet-i Tayyiban… Sayısız silahı geçiriyor eline…Ve ancak algılanıyor bunca zamandan sonra silahların yokluğu Ankara’da işlenen cinayet nedeniyle…
Böylece bu silahların toplanması için valilikler harekete geçsin deniyor.
27 Mayıs 1960…Bizlere “devrim” diye belletilen askeri karışım…Net değil anılarım, henüz yaşım altı o günlerde… İki yıl sonrasında olanlarıysa gün gibi anımsıyorum.Radyodan verilen Yassıada Duruşmaları’nı ve özellikle de halkın elinde ne tür silah varsa toplanması, yetkililere teslim edilmesi için verilen buyrukları…Özellikle de anneannemin sandığında duran, Makedonya’dan getirdikleri aile yadigarı Osmanlı kılıcını askerlerin alışını…Çok açık, seçik, bugünmüş gibi anımsıyorum.
Bununla birlikte…Bursa’daki bütün hamamlar gibi, “yeni Osmanlı sevdalıları eliyle” bugün kültür merkezine dönüştürülmüş olan UMURBEY HAMAMI’nın giriş kapısının üzerinde asılı duran… Ve Malatyalı çatık kaşlarıyla daha da ürkütücü olan bakışlarını sanki üzerimizde gezdiren Cemal GÜRSEL’in asker üniformalı; fotoğrafını bugün bile karşımdaymışçasına belleğimde taşıyorum.
15 Temmuz 2016 gecesi yaşananlar neydi/neden oldu sorgulaması bir yana; etkileri yıllar geçdikçe yayılsa da dalga, dalga…27 Mayıs 1960 sonrasında sıcağı, sıcağına yaşananlar,nasıl da susturup, pusturmuşdu halkı yıllarca…
ABD’nin atadığı, halkın ise kendisinin seçdiğini sandığı Demirel döneminde bile ADALET PARTİSİ hiç de adil/adaletli gelmiyordu yurtdaşlara… Korku, sindirilmişlik, susturulmuşluk sürmüşdü yıllarca… Ta ki 1968 yılında Fransa’da yaşanan gençlik olaylarının etkisiyle, ülkemizde de “68 Kuşağı” olarak tanımlanan gençlik; söylem ve eylemleriyle varlıklarını gösterinceğe değin…Bununla birlikte bu olayların ardından verilen 12 Mart 1972 Muhtırası…Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesi…Birinci ve İkinci Milliyetçi Cephe dönemleri…Ve 12 Eylül 1980 eylemi…Ülke öylesine bir dönüşüm geçirdi ki 1923’den beri resmi ideolojinin oluşturduğu düşünce, davranış, olgu, oluşum ne varsa; ters yüz edildi.
15 Temmuz 2016 sonrasında da belki biz gibiler; Cumhuriyet Devrimleri’ne, kazanımlarına ilişkin tedirginliklerimizle yaşasak da…Bu ülkede çoğunluk ki kutsal/kutsanmış Ümmet-i Tayyiban; askere ait silahlarla dolaşıyor bu ülkede…Ve cinayet bile işliyor fütursuzca…
Demokrasi, adalet, yasalar, düşünce özgürlüğü kavramlarına ilişkin açıklamalar; sözlüklerde, kitaplarda bulunsa da…Uygulamada olmadıkça, yaşama geçirilmedikçe… Kim bilir daha nerelerde silahlar patlayacak, “korku toplumunun bireyleri olarak” bu halk daha ne kadar susacak ya da susturulacak?... Bu süreçde korku dağları beklerken ve çağdaş düşünceye kilit üzerine kilit eklerken; bu düzenin adı da İleri Demokrasi olarak Türk Siyasal Tarihi’ne geçecek…
Yaşadıkça daha neler, neler göreceğiz; kim bilir?...