Yazarlar

Altıparmak Caddesinin Arka Sokakları

post-img
Bölüm: Bursa Yahudi Sinagogları ve Sokaktan Hikayeler Ulu Şehir Bursa; çok değerli tarihi, kültürel ve doğal güzellikleriyle, verimli toprakları, hoş ılıman iklimi, büyük sanayi-endüstri yatırımlarıyla ve yoğun göçler alması sonucu oluşan çok renkli ve çok sesli zengin folklorik birikimiyle Ülkemizin hatta dünyanın en zengin şehirlerinden birisidir. Sosyal hayata yönelik hizmet alanlarıyla, halkın giyim-kuşam ve yaşam tarzıyla çağdaşlık olarak nitelenen bir Avrupa kenti havasında olsa da aslında Bursa, Ulu unvanına layık muhafazakâr karakteristik yapıya sahip bir şehirdir.  Farklı coğrafyalardan, değişik etnik kökenlerden gelmiş, çok farklı din ve dünya görüşüne sahip insanların oluşturduğu rengarenk bir nüfus yapısına sahip olmasına rağmen çok şükür ki, Şehrimizde birbirlerinin inançlarına-dünya görüşlerine-kültürel değerlerine, yaşam tarzlarına karşı saygı ve hoşgörü kültürü hakim bir vaziyettedir.  Bursa’nın muhteşem güzellikleri arasında birinden diğerine koştururken yolumuz Altıparmak Caddesinin Tophane tepesi tarafındaki arka sokaklarına düştü! Şahsen Bursa’ya karşı en büyük eleştirim çarpık şehirleşmeyle ilgilidir. Ancak bu durumun da Bursa’nın başına engellenmesi mümkün olmayan bir afet gibi geldiğini düşünüyorum! Yoğun göçler, şehrin verimli ovasına, zümrüt yeşili ormanlarla kaplı dağlarına, muhteşem tarihi eserlerle süslü şehir merkezine bir sel gibi inmiş ve birçok güzelliği katıp önüne götürdüğü gibi getirdiği moloz yığınlarıyla da şehrin böylesine estetikten, görsel güzellikten uzak çarpık bir görüntüye bürünmesine sebep olmuştur. Ancak işin ehli, ileri görüşlü ve bilgili, becerikli cesur; şehrin istikbalini kişisel çıkarların üzerinde tutan yöneticilerin gayretleriyle, Ülkemizin ekonomik imkânlarının da artmasıyla, son zamanlarda tarihi ve kültürel eserler, doğal güzellikler üzerinde ve çevrelerinde yapılan düzenlemeler ve kentsel dönüşüm çalışmaları zamanla şehrin şu anki estetik güzellikten uzak, çarpık görüntüsünün iyileştirileceği ve daha yaşanılabilir bir kent olması yönünde ümidimizi artırmaktadır.    Altıparmak, Bursa’nın en meşhur caddelerindendir. Dev beton bloklar arasında, yaya ve araç trafiğinin çok yoğun olduğu bu caddenin alt tarafı, Çarşamba semtine doğru olan yanı hep şikâyetçi olduğum çarpık şehirleşmenin kurbanı olmuş bir vaziyette. Artık burayı kurtarmak çok zor iş! Tophane tepesi tarafı ise bakir bir alan durumunda. Basit rötuşlarla burası sadece Bursa için değil, Ülkemiz hatta insanlığa kazandırılmış çok hoş bir ortama dönüştürülebilir! Biliyorsunuz, Bursa’nın birçok tarihi-kültürel değerleri UNESCO tarafından tescillenip Dünya Mirası Listesine eklenmiştir! İşte bu civarda, Arap Şükrü’den başlayıp, Muradiye Külliyesine kadar, Tophane tepesiyle Altıparmak Caddesi’nin arasında kalan bu alanda yapılacak oldukça düşük maliyetli düzenlemelerle, Bursa’nın değerine çok önemli bir değer katılmakla beraber, buranında UNESCO dünya mirası listesinde yer alması sağlanabilir. Lafı daha fazla uzatmadan Arap Şükrü’den başlayıp, Osman Gazi Kaymakamlığının arkasına kadar devam eden sokaktaki gözlemlerimden bahsetmek istiyorum. Arap Şükrü, Bursa’nın klasiklerinden birisidir. Özellikle gece eğlenceleri ile ünlüdür. Rakı - balık -roka üçlemesine eşlik eden kemancılar ve bitmeyen eğlencenin Bursa'daki adresi olarak nitelendirilmektedir. İstanbul'un meşhur Çiçek Pasajını anımsatır.  Bursa gecelerinin en hareketli ve en eğlenceli bu sokağının asıl hikâyesi, zamanında Arap Şükrü isimli bir esnafın burada bir mekân açmasıyla başlıyor. Bu ilk mekânla birlikte sokak da gelişmeye başlıyor ve zamanla Arap Şükrü'nün çocuklarının yeni mekânlar açmasıyla sokak araç trafiğine kapatılıp bugünkü halini alıyor. Dışarıda da masaları olan onlarca restoranların arasındaki dar koridordan ilerliyoruz. Gündüzleri durgun olan bu mekânlar akşamları oldukça hareketleniyor. Restoranların bitiminde ise birbirinden enteresan yapılarla karşılaşıyoruz. Bu eski konak-ev tarzı yapıların birçoğu, genellikle gençlerin takıldıkları kafeler dönüştürülmüşler.  Bazıları ise kaderine terk edilmiş bir vaziyetteler! Bunlara bakarken aklıma ne geldi biliyor musunuz;  zamanında çok bakımlı, güzel-yakışıklı, görkemli hayatlar yaşayan, çevrelerinde birçok hayranları ve sevenleri olan beylerin-bayanların, yaşlandıktan sonra çevrelerinin dağılması sonucu yaşadıkları yalnızlığı ve hüzünlü duruşlarını gördüm onlarda! Arap Şükrü restoranlarında sonra sokağın devamında, daha çok hip-hop tarzı nitelendirilen lise çağlarında gençler çoğunlukta. Bunun sebebi de bu civarda birçok eğitim kurumlarının bulunması olması gerek. Ancak terk edilmiş harabe vaziyetindeki evlere bu gencecik insanların girip çıktığını görünce işin doğrusu endişelendim! Acaba buralarda yanlış-zararlı işler dönüyor olabilir mi diye şüpheler geçti aklımdan! Gelelim bu sokağın en özel yapısına! Yahudi Mahallesi olarak da bilinen bu sokakta Osmanlı döneminden kalma Geruş ve Mayor Sinagogları bulunmakta. Sinagog yüksek duvarlarla çevrili ve oldukça bakımlı görünmekte. Şahsım olarak bütün semavi dinlere ve dini mekânlar saygı duymaktayım. Sinagogun çevresini inceledim, farklı açılardan fotoğraflar çektim. Mabedin, dıştan birçok konumunda kameralar bulunmakta. Sonra kapısına yöneldim, çok çok ilgimi çeken zile bastım. Birilerinin olacağını umuyordum ve hayatımda ilk kez bir Sinagogu görebilmeyi arzuluyordum ve oldukça da heyecanlıydım. Fakat maalesef kapı açılmadı, herhalde içerde kimse yoktu. Hala burayı ziyaret etmeyi istiyorum ve bu isteğimin de gerçekleşeceği yönünde umudum var. Çok uzun sürmedi, bu ümidim gerçeğe dönüştü! İnternette, Bursa’daki Yahudiler ve Sinagoglar hakkında araştırmalar yaptım ve edindiğim bilgilere göre Bursa’daki Yahudi Cemaatinin kökleri Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarına kadar uzanmaktaymış. Osmanlı Sultanı Orhan Bey’in, Bursa’yı aldığı ve başkent yaptığı dönemde, şehirde asırlardır yaşayan bir Yahudi topluluğu bulunuyormuş. Tarihi kaynaklara göre, Kudüs’ü işgal altında tutan Romalıların sürgün ettiği Yahudiler, asırlarca Bursa’da yaşamış ve Romanit Yahudileri diye tanınmışlardır. Orhan Gazi,  o zamanın koşullarında Yahudilerden ticaret, sanayi, maliye, idare ve bilim alanlarında yararlanabileceğini anlar ve bir ferman çıkararak o zamanlar bir harabe halinde olan bu sinagogu restore ettirir ve o bölgeye Romanit Yahudilerini yerleştirir. Erken Bizans dönemine ait olan bu sinagogun etrafında oluşturulan bu bölge, bugün Yahudi Sokağı olarak bilinmektedir ve 700 yıldır Bursa’daki Yahudi cemaatinin merkezi olmuştur. Ancak Anadolu’nun en eski mabetlerinden olan Etz Ahayim’in, bir yangın sonucu yok olmuştur. Bugün maalesef sadece kapısı ve küçük bir bölümü kalmıştır. Osmanlı döneminde yapılan ilk sinagogdur. Bursa’ya gelen Yahudilerin çoğunluğu Granada bölgesinden göçen, o dönemin İspanyolcasını konuşan Sefaradlardı. Yani bugün Bursa Cemaati Sefarad kimliğine sahiptir. Bursa’yı tercih ediş sebepleri ise, konumu ve su kaynakları bakımından Granada’ya çok benziyor olmasıdır. 15. yüzyıl kayıtlarına göre 1200 kişi olan Bursa’daki Yahudi cemaatin nüfusu, 19. yüzyıla doğru 3500-4000 kişiye ulaşmış. Bursa Yahudilerinin en kalabalık dönemidir o yıllar. 19. asrın ikinci yarısında açılan Alliance Okulu Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar faaliyetine devam etmiş. Bu mektep kapandıktan sonra cemaatin kendi ilkokulu, öğrenimini 1945 yılına kadar sürdürdükten sonra Milli Eğitim Bakanlığına devredilmiş. Daha sonra Bursa'daki Yahudi ailelerinin çocukların çoğu İstanbul’da eğitim almaya başlamışlar ve okul bittikten sonra Bursa’ya dönmeyerek İstanbul’da ve İzmir’de yaşamayı tercih etmişler. Bursa Yahudi Cemaati Vakfı buraya geldikten sonra iki tane sinagog inşa etmişler. Geruş ve Mayor Sinagogları. Yine aynı dönemde din eğitimi veren iki de Yeşiva açılmış. Geruş, İbranice’den geliyor; ‘kovulmuş, sürülmüş’ demek.  Anlaşılacağı üzere, İspanya’dan kovulan Yahudiler tarafından yapılmış. 16. yüzyılın başlarında Sultan II. Selim’in izni ile yaptırılmıştır. Yaklaşık 500 yaşında. Bursa’ Mayor Sinagogu da İspanya’dan gelenler tarafından yapılmış, o da 500 yıllık. Bu sinagogun restorasyonu 2001 yılında tamamlanmış. Adını da İspanya’nın Mayorka Adası’ndan almış. Bursa’da artık çok az cemaat nüfusu kaldığından ve Bursa’da ikamet eden bir Hazan (Yahudi din adamı) olmadığından, sinagoglar sadece cumartesi sabahı ve bayramlarda açılıyormuş. Duaları da her hafta İstanbul’dan gelen Hazan yaptırıyormuş. Kışları, daha küçük ve ısınması da daha kolay olduğu için Mayor Sinagogu, yazın da Geruş Sinagogu açılmaktaymış. Günümüz itibariyle Bursa’da yaşamlarını sürdüren çok az sayıda Yahudi vatandaşlarımız bulunmaktaymış. Bir şekilde onlarla iletişim kurarak Sinagogların içlerini de ziyaret edip, müsaadeleri olursa fotoğraflar çekmek, bilgiler almak arzusundayım.  Yukarıda da belirttiğim gibi çok uzun zaman geçmeden bu arzum gerçekleşti. Araştırmalarıma göre Cumartesi günü burada ibadet yapıldığını öğrendiğimden bir Cumartesi sabahı Geruş Sinegoguna gittim. İbadetlerini tamalayıp Sinagogtan çıkan Bursa Yahudileri Vakfı Başkanı Sayın Leon ELNEKAVE'yle tanıştım. Bir süre sohbet ettikten sonra Geruş Sinagogunu ziyaret etmeme müsaade ettiler. Ancak fotoğraf çekmemek şartıyla! Bu kutsal mabedi ziyaret edip burada dua ettim! Sinegogun kitaplığında çok eski baskı tarihli İbranice kitaplar bulunmaktaydı.    Hayatımda ilkkez Yahudi Dinine mensup birileriyle tanışıp, sohbet etmiş ve ilk defa Yahudilerin ibadet yaptıkları  bir Mabedi ziyaret etmiştim... .. İnsanoğlu, koskoca kentlere toplanmışız, alt alta-üst üste! Bazen boğulacak gibi oluyoruz kalabalıklarda.. Çarşılarda, ulaşım araçlarında, tıka basa doluştuğumuz AVM'lerde! Ama birbirimizden çok çok uzağız,  birbirimizi hiç tanımıyoruz, anlamıyoruz ve birbirimizden korkuyoruz! En korkuncuda birbirimize DÜŞMANIZ! Bu küçücük dünyada, yaşadığımız kısacık zaman diliminde, kendi kendimize-birbirimize ne kadar çok zulüm ettiğimizin bazen farkına bile varamıyoruz! Bütün dinlerin özünde sevgi, saygı, iyilik vardır! Ancak nasıl bir şeyse, insanoğlu dindarlaştıkça bu duygulardan uzaklaşıyor gibi!  Kendi gibi inanmayanları karşı taraf-düşman olarak görmeye başlıyor! Şuan yeryüzünde yaşayan insanlardan çok az sayıda insan, araştırarak kendine bir din veya mezhep seçmiştir. Bu küçük azınlık dışındaki neredeyse tüm insanlık doğduğu toprakların inancıyla, kültürüyle şekilleniyor ve yaşamının sonuna kadar da o kültürün ve inancın etkisiyle yaşıyor.  Öyle değil mi?  Ben, Elhemdülillah Müslümanım, Sünni, Hanefi Mezhebine mensubum. Peki nasıl Müslüman oldum ve bu mezhebi neden seçtim? Aslında benim irademin tamamen dışında! Doğduğumda inancım-kültürüm hazırdı zaten!  İnsanoğlunun neredeyse tamamının olduğu gibi bende, doğduğum toprakların inanç ve kültür sistemiyle şekillenmişim! Türkiye'de değilde, Hindistan'da veya İsveç'te yada İran'da doğsaydım acaba şuanki inanç ve kültürel karaktere-kişiliğe sahip olabilirmiydim yoksa şuanki inançlarıma tamamen zıt bir pozisyondamı olurdum?! .. ...   Altı Parmak Caddesinin Arka Sokakları yazılarının 2. Bölümünde; Şehrin en yoğun-en karmaşık bir konumunda; hırçın ve asi dalgalarının ulaşamadığı "bulanık bir deryanın" ortasında, dupduru bir liman misali, sessiz-sakin, mütevazı bir huzur ortamı Seyyid Usul Kültür Merkezi paylaşacağız.. 3. Bölümde de; şuan Arap Şükrü Sokağının en eski esnafı olması itibariyle sokağın tarihini en iyi bilen ve buradaki mekanların bir çoğununda sahibi olan Balıkçı Reşat’la sokağın çok renkli hikayesini, sokağın sorunlarını ve sokağın şanına layık, Bursa’nın hatta Ülkemizin en gözde ortamlarından birisi olabilecek projeler hakkındaki sohbetimizi yayınlayacağız.  Yazı ve Fotoğraflar İsmail Hakkı Kavurmacı

Diğer Haberler