Yazarlar

İnsanlık can çekişiyor!

post-img
Yeryüzünün en zalim, en gaddar, en vahşi yaratıkları dendiğinde aklınıza neler gelir diye bir soru sorulsa ne cevap verirdiniz acaba?! Bir düşünün! Biraz daha düşünün! Daha daha düşünün! Sizin aklınıza neler geldi bilemiyorum, ancak ben bu sorunun cevabını çok net biliyorum! İNSANLAR! Evet, bu âlemin en gaddar, en zalim, en vahşi yaratığı İnsanoğludur! Kahpeliği, yalanı-dolanı, kalleşliği daha aklıma gelmeyen birçok adiliği, yeryüzünde insanoğlundan başka hiçbir canlı bilmez, beceremez! Bir platform düşünün; üzerinde sevimli, cana yakın, güler yüzlü bir kisve altında palyaçolar gezinmekte. Hepsi oldukça nazik, kibar, hoşgörülü davranıp gülücükler, neşe saçmaktalar, iyilik nutukları atmaktalar! Biranda yolunuzu şaşırıyorsun veyahut ayağınız kayıyor bu platform altına düşüyorsunuz! İşte o zaman, orada korkunç gerçekle yüz yüze geliyorsunuz! Biraz önce, yukarıda iyilik nutukları atan, göstermelik iyilikler yapan, aslında karşılıksız hiçbir şey yapmayan, (Dilenciye 1 Lira veriyor, aklından geçen ise Allah’tan onun bin misli değerinde bir dilek!) güler yüzlü-hoşgörülü sevimli palyaço kisvesi altındaki insancıkların doğal, çıplak halleriyle karşılaşıyorsunuz! Ağızlarından salyalar akan, aç gözlü, insafsız, vahşi yaratıklar! Kutsal kitaplar edindiğim bilgilere göre zamanımıza kadar dünyada birkaç kez kıyamet kopmuş aslında. Nuh Tufanı, Lut Kavminin helak edilmesi gibi.. Gün gelmiş insanoğlu öylesine kudurmuş, öylesine azgınlaşmış ki, Yaratıcı-Rab bile tahammül edememiş, Sonsuz Yüceliğine, hoşgörüsüne rağmen! Sapıtmış kulları üzerine azabını indirip onları helak etmiş. Sonra yeniden yaratmış ve Kutsal Kitaplar ve Elçileri aracılığıyla insanlara gerçek iyiliği, güzelliği anlatmış, öğretmiş, öğütlemiş! Kendilerinden öncekilerin yaptıkları yanlışları ve sonucunda başlarına gelenleri de bildirmiş! Merak ediyorum, acaba zamanımız insanının zulmüne, Rab daha ne kadar sabredecek! Bunu derken hemen aklınıza gündemde olan, Suriye’deki savaş ve benzeri yerlerdeki zulümler gelmesin aklınıza! Önce dönüp kendimize, çevremizdeki insanlara bir bakalım! Bir güzel söz duymuştum; “İyilik insanların yüzünde gülücükler oluşturan şeylerdir.” Kaç kişinin yüzünde gülücük oluşturduğumuza değil, kaç kişiye zulmettiğimize bir bakalım! Zulüm nedir; sadece dövmek, sövmek midir? Hayır! En yakınlarımızın bile bize bir işi düştüğünde, onun talep ettiği işini halletmeye gücümüz yettiği veya imkânımız olduğu halde, ufacık bir huzursuzluk veyahut zorluk yaşamayı göze alamadığımızdan veya üşendiğimizden onu geri çevirmemizde bana göre zulmün alasıdır!    Bu kadar âcizane sözden sonra, yazının başlığına ithafen başımdan geçen basit bir olayı yorumsuz olarak paylaşıyorum. Bir akşamüstü mesaimi tamamlayıp iş yerimden çıktım. Daha önce telefonlaştığım arkadaşımla buluşmak üzere şehir merkezine, Heykele gittim. O akşamda, toplumumuzun büyük bir kesiminin önemsediği, değer verdiği Regaip Kandiliydi! Henüz sabah saatlerinde başlamışlardı insanlar telefonlarla birbirlerinin Kandilini kutlayan süslü mesajlaşmalara. Gelip giden hayırlı kandiller diliyordu gün boyunca. Arkadaşımla Heykelde buluştuk. Bir mekânda oturup birkaç arkadaşla yaklaşık 2-3 saat sohbet ettik. Bu arada henüz ilköğretim 5. Sınıfa giden oğlum ta akşamdan, öğretmeninin yardımcı matematik test kitabı almamızı ve bir dahaki derse mutlaka getirmelerini tembihlediğini söyleyerek, unutmamam içinde bir kâğıda yazıp bana vermişti. Bende unutmamak için en çok kullandığım cebime koymuştum bu notu. Hatta oğlan öğlen okula gitmeden de annesinin telefonundan arayıp kitabı akşama mutlaka getirmemi çünkü yarın dersleri olduğunu tembihlemişti. Arkadaşlarla 2-3 saat sohbetin ardından kalktık ve birbirimizin kandilini kutladıktan sonra herkes evinin yolunu tuttu.  Ben telaşla Sönmezdeki kitapçılara yöneldim, çocuğun kitabını almak için. Cebimde 10 TL 75 Kuruş vardı. Kitabın 5-10 Lira olacağını düşünüyordum. İlk kitapçıya girip çocuğun yazdığı notu görevliye verdim. Raftan birkaç kitap indirdi, en ucuzu 20 TL civarındaydı. Dondum kaldım benim cebimde o kadar para yoktu. Buradan çıkıp Sönmezin alt katlarına indim, sahaflarda parama göre bulmak umuduyla. Kitapçıların çoğu kapanmıştı. Açık olan birkaç sahafa sordum, bu tür kitaplar bulunmadığını söyleyerek beni ilerdeki başka bir kitapçıya yönlendirdiler. Oraya gittim, onlarda dükkanı kapatmak üzere toplanıyorlardı. Notu gösterdim, birkaç kitap çıkardılar raflardan en ucuzu 15 TL. Kapının önüne çıkıp evi aradım, eğer kitap yarın için lazım değilse daha sonra alayım diye. Oğlum yarın dersleri olduğunu kitabı mutlaka götürmesi gerektiğini söyledi. Dönüp kitapçıya tekrar girdim. Görevliye, arkadaş bu kitap çocuğum için mutlaka yarın gerekliymiş ancak benim üzerimde şuan 10 TL var, bunu vereyim 5 TL’yi de yarın akşam üstü bırakayım dedim. Görevli, “olmaz abi, burası şirket veremeyiz” dedi. Neyse lafı uzatmayayım ısrar ettim, kitapçı bir süre mırın kırın ettikten sonra 10 TL’yi alıp kitabı verdi ve adımı-soyadımı, telefonumu senet düzenler gibi kaydetti 5 TL için! Mahcubiyet yaşasam da sonuçta çocuğum kitabını alabilmenin sevinciyle çıktım işhandan. Hemen otobüs durağına yöneldim. Allah’tan otobüste hemen üsten göründü, el attım cebime kartımı çıkarmak için, her zaman koyduğum cebimde kart yok. Başladım deli gibi ceplerim, cüzdanımın içini aramaya, kart yok! Otobüs geçti, bütün ceplerimi, cüzdanımı boşaltım, duraktaki telefon panosu üzerine, kart yok, düşürmüşüm.    Evim oraya oldukça uzak bir yerde. Daha önce, daha uzak mesafelerden yürüyerek gitmişliği var, yine giderdim. Ancak o günlerde hastaydım, ilaç kullanıyordum. Fakat ilaçlarımda iki gündür bitmişti ve henüz yenilerini alamadığımdan aşırı derecede rahatsız ve bitkin bir durumdaydım. O an, o kadar kendimi yorgun halsiz hissediyordum ki adım atacak halim yoktu.  Yinede eve doğru yöneldim ancak yürümeye takatim yoktu ve çokta açtım. Sabah ekmeğin ucundan aldığım küçücük bir parçadan başka bir şeyde gün boyunca yememiştim. Geri döndüm otobüs durağına, birilerine kartımı kaybettiğimi, paramda olmadığını söyleyip onların kartıyla binmek düşüncesiyle.  Durakta birkaç kişi bekliyordu, tek tek yüzlerine baktım, ancak hiç birine söyleyemedim.  Sonra aklıma durakların ortasındaki büfe geldi, oradan birkaç kez de kontör yükletmiştim. Benim yıllardır vazgeçemediğim hobim fotoğraf çekmek. Küçücük bir fotoğraf makinem var, hiç yanımdan eksik etmem. Büfedeki beyefendiye, bir kerelik otobüse binme kartı var mı diye sordum. Varmış, fiyatı da 4 TL. Mahcup bir edayla ağabeyi otobüs kartımı düşürmüşüm, üzerimde de para yok, evimde buraya çok uzak. Cebimden fotoğraf makinesini çıkarıp uzattım, bu sizde emanet kalsın, bana bir kart verin yarın parasını getirip makinemi alayım dedim. Beyefendi azarlar bir ifadeyle olmaz kardeşim, veremem dedi. O sırada büfeden bir şey almak için arkamda bekleyenlerde vardı, öyle utandım ki arkama bile bakmadan hızla uzaklaştım. Biraz aşağı inip soluklandım, evimin yönüne bakıyorum biran önce gitmek istiyorum ancak dediğim gibi adım atmaya takatim yok. Başıma da öyle bir şiddetli ağrı girdi ki. Çaresiz etrafıma bakınıyorum, durakların alt tarafında cadde üzerindeki taksi durağı dikkatimi çekti, evim bulunduğum yere çok uzak, evde taksiye yetecek kadar para olduğunu bilsem, taksiye binip gideceğim ama evde o kadar para olmadığını biliyorum.   Taksi durağının önünde orta yaşlı, olgun bir adam duruyordu. Tüm cesaretimi toparlayıp onun yanına gittim, selam verip 75 kuruşum olduğunu dolmuşa binmek için 2 Liraya ihtiyacım olduğunu, yarın bırakmak üzere 2 Lira borç vermesini rica ettim. Veremem kardeş ben burada yevmiyeci çalışmaktayım derken o ara yanına gelen birisiyle kucaklaşıp birbirlerinin kandillerini kutladılar. Neden kandili vurguladığımı merak edenler olur diye açıklayayım. Kandillerde insanların biraz daha maneviyatlarının yükseldiğini sanıyordum.  Onun yanından da uzaklaşıp, köşede bir el arabasında kokoreç satıcısına yöneldim, niyetim ondan istemekti. Fakat onunda çevresi kalabalık olduğundan vazgeçtim. Ve o gece düşe kalka, deyim yerindeyse sürünerek evime gittim. Saat gecenin 3’üne yakın! Bu arada başkalarından da istedim, ama kimse iki lira veremedi. Ertesi gün kitapçının parasını götürüp verdim. Otobüs duraklarındaki büfe den de kartımı kontör yüklettim ve önceki akşam kendisiyle olan diyalogumuzdan bahsettim. Lütfen elinizden geldiği kadar insanlık yapmaya, darda kalmışlara yardım etmeye çalışın dedimse de o kendisini halen haklı görüyordu ve birçok şey söylemeye kalkıştı, uzaklaştım.           

Diğer Haberler