Dost, Son mektubun şu dizelerle bitiyordu;
Yaşayamadığım baharda kaldı hayallerim
Yelkenleri rüzgarsız deryalarda gemilerim..¹
Bu dizeleri okurken doğal olarak üzüldüm. Biliyorsun en sevdiğim dostumsun ki, hiç tanımadığım herhangi bir kişide bunları yazmış olsa, böylesine bir karamsarlık yaşasa yine aynı oranda üzülürdüm. Derler ki; “Nasihat, vereni rahatlatır.” Bilesin ki benim gayem burada sana nasihat vermek değil. Birçok insan gibi bende böylesine her şeyin aleyhime olduğunu düşündüğü dönemler yaşadım. El attığım dalların kuruduğunu, ışıl ışıl bir günle karşılaşacağımı umarak heyecanla beklediğim gecelerin sonunda kapkara bulutlarla kaplı sabahlara uyandım. Kendime acıdım, dostlarıma gücendim, insanlardan tiksindim. Derken, “Kul sıkışınca Hızır yetişirmiş” derler ya, işte bende sıkışmıştım ve çok şükür benim imdadıma da yetişmişti Hızır. Senin gibi güzel bir dostun mektubundan çıkan şu satırlar, çöle dönmüş yüreğimi canlandıran bir damla iksire dönüşmüştü;
Canını sıkma!
Zorluğun arkası kolaylıktır.
Her şeyin bir vakti ve taktiri vardır.
Taktir sahibi bizim halimizi şüphesiz görüyor
Bizim tedbirimizin üstünde
Allah’ın takdiri vardır.²
Kalpleri keşfeden bir büyüğün, dün benim gibi, bu gün senin gibi, bizim gibi karamsarlık hastalığına tutulmuşlara reçetesi bir kıpırtı oluşturdu yüreğimde. O sırada bir söz hatırladım; “Boksör yere düştüğü zaman değil, yerden kalkamadığı zaman maç biter.” Evet, bende yıkılmıştım ama en azından kalkmayı bir denemeliydim. O an yapabileceğim ilk şey duaydı! “Bizi duaya çağıran iç ses duayı kabul edecek olanın işaretinden başka ne olabilir ki!”³ diyor, yaşamın sırlarına ermiş bir büyük insan ve devam ediyor; “Dualarımızın kabul edilmeyeceğinden korkmayalım, bizi asıl korkutan dua etmemizin imkânsız hale gelmesi ihtimali olsun.”3 Çok şükür ben dua edebiliyordum. Dualarımın da kabul edileceğine yürekten inanıyordum. Çünkü “İstemek nail olmaktır, Allah kabul etmeyeceği duayı kuluna yaptırmaz”4 mış. Parantez içinde şunu da belirtmek istiyorum ki, bazı insanlar şiddetle arzuladıkları şeyler için çok dua ettikleri halde dualarının kabul edilmediğiyle ilgili yakınırlar. Aslında yanılıyorlar!
Bir düşünüründe söylediği gibi, “İnsana kendi ihtiyaçlarının bilgisi verilmemiştir.”5 Ameliyattan yeni çıkmış bir hastayı düşün; Narkozunda etkisiyle, ısrarla su isteyen, hatta yalvaran.. Ancak yanındakiler, doktorun, belli bir süre su ve yiyecek verilmeyeceği yönündeki kesin talimatı nedeniyle, hastanın yalvarmaları karşısında üzülseler dahi, onun iyiliği için doktorun söylemiş olduğu vakte kadar mecburen ona su vermemektedirler. Bu durumda hasta, doktora ve başındakilere kızacak ve belki de onların çok zalim olduklarını, kendisine zulüm ettiklerini dahi düşünecektir. Aslında o sırada birisi, duygularına engel olamayıp hastaya istediği suyu verse ona iyilik değil kötülük etmiş olacak. Çünkü doktorun belirttiği vakitten önce su içmesi durumunda hasta çok daha büyük sıkıntılar yaşayabilecektir. Ancak vakit geldiğinde, su da, ihtiyacı olan yiyecekler de verilecek ve suyunu içen, tamamen kendisine gelen hasta bütün bunların kendi iyiliği için yapıldığını anlayacak ve az önceki düşüncelerinden dolayı da mahcubiyet yaşayacaktır.
İnsanoğlunun hayalleri de, arzuları da sınırsızdır. Bu arzu ve hayallerin birçoğu ise uzaktan bakıldığında, gün ışığıyla ışıl ışıl, rengârenk parlayan renkli şişe kırıkları gibidirler ki, yaklaşıldığında tüm parıltıları söner, sadece kırık cam parçacıkları olarak orta yerde kalırlar. İşte çılgınca arzularla ve bin bir zorlukla ulaştığımız bazı hedeflerimizin de bunlar gibi önemsiz şeyler olduğunu gördüğümüz gibi, kaybettiğimizde çok üzüldüğümüz birçok şeyinde zamanla kazancımız olduğunu fark etmişizdir. Bunlarda gösteriyor ki, neyin gerçekten hayrımıza olduğunu çoğu zaman kestirememekteyiz.
Evet dostum, yukarıdaki dizelerinden yorumlayabildiğim kadarıyla bir çıkmazdasın. Karakışlar, kara geceler yaşadığını düşünmektesin ve tüm kapılarında yüzüne kapandığına inandırmışsın kendini. Lütfen şuna da inan ve yüreğini ferah tut; hiç ummadığın bir anda, küçücük bir kıvılcımla kara gecen yırtılacak, buzlarda çözülecektir. Dedim ya dostum tüm bunları bende yaşamıştım. Dolayısıyla dikkatini çekerim,“tecrübe konuşuyor.” Velhasıl uzun lafın kısası, dinle bak çağlar ötesinden ne sesleniyor Derviş, “Buda geçer yahu!”
Sözler çok önemli Güzel Dostum. Atasözleri-veciz sözler, bunlar gerçekten altın değerinde birer öğüttürler ve geçmişin derinliklerinden tecrübelerle süzülüp gelen ışık huzmeleridirler ki, belli-belirsiz alaca karanlık bir görünümdeki hayat yolumuza ışık saçarlar. Zandan (sanmaktan) ve temenniden ibaret olan gelecek planlarımız için de yol gösterici, işaret levhası durumundadırlar. Evet Dostum,
“En karanlık an şafak sökmeden önceki andır, sakın vazgeçme!”
Hadi yeni günü selamla;
Bu güne bir bak!
Çünkü bu gerçek hayat
Bu günün kısalığında yatar,
Varlığımızın tüm doğruları ve tüm gerçekleri.
Büyümenin hazzı,
Hareketin zevki,
Ve parlaklığı güzelliğin.
Dün artık bir düşten ibaret
Yarınsa yalnızca bir hayal.
Bu günü iyi yaşamak dünü tatlı bir düş
Yarını da umut dolu kılar.
İşte bu yüzden bak bu güne bir daha,
ve yeni günü selamla..6
“Şüphesiz her güçlükle beraber bir kolaylık vardır” bunu da sakın unutma.7