Yazarlar

Cezaevinden mektup var

post-img

Ilık bir Mart sabahı, bir yandan da Angelacoma Oteli’nde kahvaltı ediyoruz.

 

“Angelacoma” nedir bilir misiniz?

 

Antik dönemdeki İnegöl’ün adıdır Angelacoma.

 

Hoş(!) zamanında “melekler şehri ismini alsa da şimdi tam anlamıyla bir “göç şehridir” İnegöl.

 

Tam 81 ilden insan yaşar.

 

Nüfusa en çok kayıtlılar Muş, Ardahan ve Erzurumlulardır şimdilerde.

 

Tabii, Arapları unutmamak gerek.

 

Garibim, en az az Burdur’dan göç almıştır İnegöl’ümüz.

 

Oysa yakın zamana kadar Gürcü, Arnavut dahası, Balkan kökenlilerin gelip yerleştiği bir beldeydi.

 

Hangi şehre gidip de orada Hayriye, Lütfiye, Fevziye, Şükriye gibi isimler almış köyler görürseniz bilin ki, orası Gürcü köyüdür.

 

“U” şeklinde düzenlenmiş geniş kahvaltı düzeneğinin ortasında o vakit İnegöl Belediye Başkanı olan Alinur Aktaş oturuyor.

 

İkinci döneminin son 1 yıllık çalışmalarını anlatan Aktaş’ın faaliyetlerine bayılıyorum. Önce dinleyeceğiz, sonra hep birlikte gezeceğiz.

 

İhtiyaç sahiplerine birer kart vermiş mesela, oluşturduğu markete gidip temel ihtiyaçlarını görüyorlar.

 

Engelli çocuğu olan kadınları ev hapsinden kurtarabilmek için eski bir İnegöl evi almış, yurt yapmış. Anne alışveriş yaparken ya da komşusunda biraz vakit geçirirken öğretmenler eşliğinde bakılıyor yavrucaklara.

 

Hele bir kent müzesi kurmuş daha o yıllarda, görgünün, tarihin, kalitenin, işbirliğinin eşsiz bir örneği.

 

Şimdiki İnegöl Belediye Başkanı Alper Taban müzeyi hazırlayan komisyondaymış ki, hem ilçenin, hem de ağaç işlemeciliğinin en güzel örneklerini sunuyor ziyaretçilerine.

 

Burada biri bir kubbe yapıp, Sovyet döneminden kalma anlayışla boyamış, millete “müze” diye yutturmaya çalışıyor.

 

Gidin Bulgaristan’da Plevne’ye, tıpkısının aynısının bundan uzun yıllar önce yapıldığını görürsünüz.

 

Plevne savunmasını anlatır oluşturulan mizansen.

 

Alinur Aktaş son derecede kaliteli ve yetenekli bir belediye başkanı olarak o sıra tam inşaatı hızla süren yeni “Pazar yerini” anlatıyor ki içeriye Yazar Mustafa Gültekin girip, dipteki boş masalardan birine ellerini dirseklerine dayayıp oturuyor.

 

Ortada bir gariplik olduğunu hemen seziyorum.

 

Kalkıp yanına gidiyorum Gültekin’in.

 

İki gözü iki çeşme hüngür hüngür ağlıyor.

 

-Yahu n’oldu?

 

Biraz kendine geldikten sonra anlatabildi yaşadıklarını.

 

Basın toplantısına geç kalmış.

 

Tam otelin önünde indiği sırada bir araba yolda karşıdan karşıya geçmekte olan küçük bir çocuğa hızla çarpmış.

 

“Çocuk en az 5-6 metre havaya fırladı kesin ölmüştür” diye devam etti Mustafa Gültekin.

 

Hemen ambülansa alıp götürmüşler.

 

Şimdi Bursa Büyükşehir Genel Sekreter Yardımcısı oldu, Mustafa’yı susturabilmek için Alinur Aktaş’ın sağ kolu Ahmet Bayhan’dan rica ettim.

 

Tüm hastaneler arandı.

 

Bereket çocuğa bir şey olmamış; top gibi zıplayıp yere düşmüş.

 

Öldürmeyen Allah Öldürmüyor işte, öldüren Allah da bir hapşırıkla alıveriyor öte tarafa adamı.

 

Haberi öğrenince Mustafa sustu susmasına ama iki dönemdir İnegöl’ü  hizmetleriyle ihya eden Belediye Başkanı Alinur Aktaş çok değil, bir sene sonra bu kez de koskoca Bursa’nın belediye başkanı olacak ve eski başkan  Hikmet Şahin ardından bacağından aldığı basit bir kurşun yarasından dolayı kan kaybı nedeniyle hayatını kaybedecekti.

 

Gürsu Belediye Başkanı Cüneyt Yıldız’ı vurdular, ne için?

 

Öldürmek için!

 

Siz cana kastedecekseniz eğer, bir insanın bacağına ateş eder misiniz?

 

Mesela Kestel Belediye Başkanı Yener Acar’ı vurdular; ne için?

 

Yaralamak için, mesaj vermek için, korkutmak için!

 

Rahmetli Mehmet Gedik’e doğrudan öldürmek için ateş edildi.

 

Cüneyt Karlık da yanlış hatırlamıyorsam 9 kurşunla ortalıkta delik deşik gezip, beni aday yapsınlar diye camii cemaatine hala ballı lokma tatlısı dağıtıyor.

 

Kestel’de Önder Tanır ipin ucundan döndü; niçin?

 

Mümin Gençoğlu hiç hesapta yokken ve artık paracıkları kasaya deste deste dizmişken bir Ankara Dönüşü veriyor hayatını.

 

Aynı yolda arabası hurdaya dönen Turhan Tayan yaşıyor ve çok uzun yıllar üstelik de CHP’den milletvekilliği yapıyor.

 

Hani birine “öleceksin” deseler inanırdım da Turhan “Tayan CHP’ye geçecek” deseler, ne kadar param varsa sürerdim karşı tarafa rest çekip masanın ortasına!

 

Geçti adam be, üstelik bir de milletvekili oldu.

 

Kader işte!

 

Amma çok vurulma olayı yaşandı bu dönemde.

 

Recep Altepe bile kendi silahıyla korumasını topuğundan vurdu.

 

Yanında koruması olduğu halde bir belediye başkanı yanında niye silah taşır?

 

Birinden mi korkmaktadır.

 

Peki ya Faruk Çelik?

 

Ayağına sıktılar.

 

Bu alemde belden yukarı nişan alırsan amacın öldürmektir.

 

Yok, hedefin bacaklarsa korkutmaktır; mesajdır!

 

“Ayağını denk al, ikincisi daha yükseğe gelecek” demektir.

 

Faruk Çelik’e kim, hangi mesajı vermek istedi dersiniz?

 

Arkasından tekrar milletvekili ve Ziraat Bankası Yönetim Kurulu üyeliği?

 

Beydeki keyf Halife Harun Reşit’te yok!

 

Sonra, dönemin Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’i de teğet geçti Azrail.

 

Şirketi’nin Şehir dışında  yaptığı TOKİ inşaatlarının ödeneklerini alamayınca borçlarını ödeyemedi ve tırpanlı melek verilen son söz üzerine görevini erteledi, kim bilir?

 

Verilen söz de bu yazının konusu değil.

 

Faruk Çelik Bozbey’i, Bozbey de Faruk Çelik’i çok sever, bu da bir muamma!

 

Çoğu henüz aydınlatılmadığı gibi, sürüyle de ortaya çıkmayan var.

 

En son bizim yazar Yaman Kaya’ya araba kullanırken ateş ettiler.

 

Geçmiş olsun tekrar.

 

Bence bu öldürmek için değil, yaralamak için yapılan bir atıştı.

 

Yaman suya sabuna dokunuyor, birileri tarafından kendisine teslim edilen bilgileri halka da yayıyordu.

 

Öyle bir devre geldik ki, sentetik uyuşturucular hem ucuz hem de çok yaygın.

 

Ver müptela birine birkaç haplık parayı, istediğin yere sıkar gelir.

 

Lakin kaderin ağlarını ördüğü biri var ki, tam anlamıyla kader mahkumu.

 

Kestel Belediye Başkanı Önder Tanır’ı aynı şekilde ayağından vuran şahıs tutuksuz şekilde yargılanmak üzere serbest bırakıldı geçmişte.

 

İstemeden Hikmet Şahin’in ölümüne sebebiyet veren Hüseyin Şimşek’se, önce hafif yaralama, sonra örgüt kurmak, ardından da DGM’ye sokuldu ve ömür boyu hapis cezası aldı.

 

Tam 15 yıldır bir hücrede yaşıyor.

 

Hüseyin Şimşek’i bu aleme düşüren de İnegöl’ün namlı kabadayılarından Benli Halil ve diğer dayısı Veli Demir özer’in öldürülmesiydi.

 

Hüseyin Şimşek’ten “yeni bir mektup geldi”; yeni bazı olaylara ışık tutuyor.

 

Bu yazının sonunda paylaşacağım.

 

Mecburen bazı isimleri de değiştireceğim.

 

Olayların başlangıcını merak edenler eğer sıkılmazlarsa  şu bölümü okuyabilirler:

 

Hüseyin Şimşek, belki de Bursa'nın son kabadayısıydı...

Eskinin kabadayıları klasik mafya örgütlenmelerinin yaptığı gibi gibi uyuşturucu, beyaz kadın satıcılığı, ya da hapçılık gibi işlere asla girmezler, yasa dışı olsa da genellikle kumar oynatıp, racon keserlerdi.

Hikmet Şahin'in işyerine gidip, bacağına sıktı Hüseyin Şimşek ve sonuçta Bursa Eski Belediye Başkanı hayatını kaybetti.

Pek çok insan tarafından sevilen, sayılan bir insandı rahmetli.

Fakat alın yazısının önüne geçilemiyor işte; kader ağlarını bir noktada örüveriyor.

Hikmet Şahin'in bir şanssızlığı da Şimşek'in, Glock marka tabanca taşımasıydı.

Çekirdeğin çıkış hızı diğer markalara göre çok fazla olan bu silahtan çıkan mermi bacağındaki atar damarı parçalamış, sonuçta kan kaybından hayatını kaybetmişti Şahin. Dönemin İstanbul, Bursa ve İnegöl'de görev yapan ve bu gün Fetö'yle bağlantıları gerekçe gösterilerek meslekten ihraç edilen savcı ve hakimlerinin değerlendirmeleri sonucu yağma suçundan 12 yıl, silahlı çete kurup, adam öldürmekten de ömür boyu hapse mahkum ettiler Hüseyin Şimşek'i!..

Şimşek'le zaman zaman mektuplaşıp, haberleşiyoruz.

Benim tanıdığım kişi mert ve garibanın yanında duran, iyi yürekli biri.

Fakat kader, sadece 12 yaşından itibaren örmüş O'nun de için ağlarını!..

En son uzunca bir mektup yazıp, hem uzak geçmişe hem de düne götürmüş bizi.

Hikmet Şahin'in ölümle sonuçlanan kaderine nasıl ve kimler eliyle sürüklendiğini, satır aralarından kolayca anlıyorsunuz...

Bu bölüm Hüseyin Şimşek’in eski mektuplarının birinden:

 

"Heykel'deki Ünlü Cadde'nin girişindeki Sönmez İş Sarayı'nın inşaatı, rahmetli Kaya Ali Kaya Kent'in işlerini sekteye uğratmıştı.

(Kaya Ali Kayakent o dönemin Bursa’da ikamet eden kabadayılarından biridir bu arada. Kumarhane işletir, racon keser, haraç alır. Yılmaz Güney en ünlü pokerci müşterilerinden sadece biridir.)

Toz, toprak bir yandan, kumarhanesine kimse gelmez olmuştu.

Kaya Ali Kaya Kent, zaten bu inşaatın sahibine diş biliyordu ancak, uzun zamandır dostu olan Benli Halil'le, AOS’nin de araları çok iyi olduğu için ilişmiyordu.)

(İnegöllü Benli Halil de meşhur eski bir kabadayı. Hüseyin Şimşek'se O'nun yeğeni.)

AOS'nin babası Bulgaristan'dan dönünce İnegöl'e yerleşmiş, aynı yaşlarda olan “AOS” ve Benli o zamandan arkadaşlar.

Ayrıca, Benli'nin ailesi İnegöl'ün varlıklı ve köklü ailelerinden.

Sönmez'in maddi durumu o zamanlar hiç de iyi değil...

Sonra da kısa sürede büyük bir servet edinmeye başlamıştı.

Kaya Ali Kaya Kent, Gemlikliydi...

Dostu Benli'nin hatırına Sönmez'e rahatsızlık vermiyordu.

Ta ki Gemlik limanına gelen gemiler dolusu floşun AOS'e geldiğini öğreninceye kadar!

Çünkü floş kaçak yollardan geliyor, çok para kazandırıyordu.

Bunu öğrenen Kaya Ali Kent, AOS'in Yalova Yolu'ndaki fabrikasına Gemlik'e gidip gelirken sık sık uğramaya başladı.

"Kaçak floş getirip yolunu buluyorsun" diye sıkıntı vermeye başladı.

Sönmez bir defa bir miktar para vererek durumu kurtarmaya çalıştıysa da bu tür adamlara bir kez verirsen her zaman gelirler; S'in yaptığı o zamanki kanunlara göre suç çünkü, floş kaçak yollardan gelip, fabrikada işleniyordu.

Emniyet'e de şikayet edemez zaten, o zaman Bursa'da 4-5 adet jiple asayişi sağlamaya çalışıyordu Emniyet...

AOS’in bu durumu söyleyebileceği bir tek kişi vardı o da dostu Benli Halil. Ayrıca Benli, S'nin kaçak floş işi yaptığını zaten biliyordu.

S'nin de zaman zaman bir işi düştü mü görüyordu.

Beni Halil paraya asla değer vermeyen bir insandı.

Mavi Köşe'deki kumarhanesinde toplanan parayı (manayı), yine sahibi olduğu Kayhan girişindeki İnegöl yazıhanesinde toplananlarla birlikte son kuruşuna kadar fakirlere, hastası olanlara, borçlulara, gariplere hiçbir karşılık beklemeden dağıtırdı.

Bu gün ismi hala anılıyorsa zorbalığından değil, çok cömert, son derece iyi kalpli ve gerçek kabadayı olduğundandır.

Benim de ölümünün üzerinden 40 sene geçmiş olmasına rağmen ona olan sevgim ilk günkü gibi kalbimdedir.

Gelelim rahmetli Kaya Ali'ye... Benli Halil, Kaya Ali Kent'i –“AOS” konusunda- pek çok kez uyardı ama nafile, artık düşman olmuşlardı iki eski dost.

S'nin para hırsı yüzünden kanlı bıçaklı oldular.

Kaya Ali Kent, "Bunlar S'le yollarını buluyorlar, beni de adam yerine koymuyorlar" diye düşündü muhakkak.

Benli, sahibi olduğu Kayhan girişindeki İnegöl yazıhanesinde otururken, telefon acı acı çaldı.

Kısık bir sesle Kaya Ali Kaya Kent'in şoförü "Abi, Kaya Ali abiyle seni öldürmeye geliyoruz" dedi!..

Şoförün bunu, "İki eski dost birbirini öldürmesin" diye söylediği ihtimal dahilinde.

On dakika geçmişti ki, Chevrolet marka aracın fren sesi duyuldu. Kaya Ali Kaya Kent ve en has adamı hızla içeri daldılar.

Benli Halil gelen telefondan sonra herkesi dışarı çıkarmış, mermiyi namluya sürmüş, gazetenin altına silahını koyup beklemeye başlamıştı.

Rakibi de kendi ayağıyla gelmişti işte.

Yoksa Benli Halil eski bir dostunu çıkar için öldürecek bir adam değildi.

Kaya Ali Kaya Kent, "Benli" dedi, "seni öldürmeye geldim." Sonra da yanındakine dönerek "Çak" dedi!

 

 

 

 

Silahı zaten Benli'nin elindeydi ve artık karar verme zamanıydı.

İlk mermileri Kaya Ali Kaya Kent yedi ve oracıkta canını verdi.

Bir tane de yanındakine doğru sıkınca adam arkasına bile bakmadan kaçtı.

Benli Halil nefs-i müdafadan 4-5 sene gibi düşük bir ceza aldı.

1974 affıyla da 2 sene yatıp çıktı.

S'nin keyfine diyecek yoktu.

Benli tahliye olur olmaz kendisine son model yeşil bir Mercedes alacak, ayrıca birlikte Fomara'da lüks bir otomobil galerisi açacaklardı.

Emniyet ve Adli makamlarla ilgili işlerini “S” hallediyordu; araları çok iyiydi.

Ancak 2 sene sonra İnegöl'de Benli Halil'in ağabeyi Veli Demir Özer silahlı saldırı sonucu, Abaza Ertuğrul tarafından öldürüldü.

“Orman Bakanlığı'ndan emekli, karıncayı bile incitmeyen, çocuğu olmadığı için yanında büyüdüğüm, bu dünyada en sevdiğim insanlardan biriydi.

Ben henüz 12 yaşındaydım ve olayı öğrenir öğrenmez İnegöl Devlet Hastanesi'ne gittiğimde, otopsi yaptıklarını öğrendim.

Bu yaşadıklarım beni son derece etkiledi ve bunları yapanlardan hesap soracağıma dair kendime söz verdim.

(Kader ağına burada bir ilmik daha atıyor.)

Bu olaydan bütün sülale çok etkilenmişti çünkü Benli Halil duygusal bir insandı.

Sülalede geriye kalanlarsa işinde gücünde insanlardı ve Benli'den söz aldılar karşılık vermeyeceklerine dair çünkü, güya bizleri düşünüyorlardı.

Nereden bileceklerdi benim bu olaylara sebep olanlara, dayılarımı öldürenlerin, vuranların, yardım edenlerin yedi sülalerine savaş açacağımı?!.”

Ve Benli Halil çok etkilenmişti, kendini suçlu hissettiği muhakkak ancak, ilginç gelişmeler yaşanmaya başladı.

Benli Halil'in bu olayla birlikte S'le arası açılmaya başladı!

Benli S'e büyük bir hınç duymaya başladı.

AOS'i maddi ve manevi olarak bunaltıyor, her gördüğü yerde tokatlıyordu!

Abisinin ölümünü de Kaya Ali'nin yakınlarının tetiklediğini düşünüyordu. İşte bu yüzden O da bu sonuçtan S'i sorumlu tutuyordu!

(S'in paçasını kurtarabilmek için yok yere adam öldürmek zorunda kalmış üstelik de abisinden olmuştu.)

Zaten S’nin para hırsının işleri bu noktaya getireceği aşikardı.

“S” derin sıkıntılar içindeydi ancak, şartlar eskisi gibi değildi; çok parası vardı artık!

(Floş işi Mehmet Arda’nın üstüne yıkılmış, yurt dışına kaçan Arda zaman aşımından dolayı geri döndükten sonra Tayyare Kültür Merkezi’nin karşısındaki dairesindeki kasasını açarak, S’le birlikte kurdukları Flament’teki hisselerini çıkarmıştı. Bu fabrikayı birlikte kurmuşlardı çünkü. Dönüşte telefonla kar payını istediğindeyse “S” Arda’ya, “sok onları bir tarafına”(!) dedi. Yıllar yılı yapılan genel kurullarda sermaye artırımına gidilmiş, Mehmet Arda’nın paraları pul olmuştu. Arda’yı, floş meselesinde AOS’in ihbar ettiği de söylenir.)     

Benli'den çok bunalmıştı.

Benli Halil yalnız başına geziyor, adeta intihar ediyordu!

Kendini kumara vermişti. Bir gece, "Çok güzel kumar var" diye kendisini Odun Pazarı'ndaki Mahrukatçılar Derneği'ne davet ettiler.

O gelmeden günler öncesinden kumarhane sahibi Sarı Abaza Suat ve Benli’nin kendisine İnegöl'deki minibüs yazıhanesini verdiği Abaza Emin planlarını yapmışlar, Benli'yi öldürecekler!

Çıkışta, demir parmaklıkların arkasına saklanacak olan Abaza Emin, ensesinden vurarak öldürecekti Benli Halil'i.

Oysa Benli, Emin'e çok büyük iyilik yapmış, İnegöl'deki yazıhaneyi vermişti. Abaza Suat'la da bir hasımlığı yoktu.

Neydi bunları, bu işe yönelten? Bu olay 1979 senesinde olmuştur; kısa bir süre sonra da 12 Eylül gelmişti ancak, o dönemde sadece Abaza Suat'ın kumarhanesi açık kalacak ve o zamanın görevlileri tarafından her daim kollanacaktı!

Bense, dayılarımı öldüren Abaza Ertuğrul ve Emin'in, 1990 yılında cezaevinden çıktıklarından sonra "bir restoranda oldukları" haberini alır almaz oraya yalnız gidip, Abaza Ertuğrul'u öldürüyor, ailemizin intikamını alıyordum.

 

 

 

 

Kısa bir süre önce masadan kalkan Abaza Emin kurtuluyordu.

Ancak, bu olaydan sonra Abaza Emin toplum içine karışmaktan kaçınıyor ve korku içinde yaşayarak, bir süre sonra beyin kanamasından ölüyordu.

O'na korkuyu veren ben değil, yaptığı kalleşçe icraatın kalbinde yarattığı pişmanlıktı. Nice insanlar tanıdım, aslan gibi cesurdular ancak, yaptıkları hainlikler ve haksız hukuksuz davranışları yüzünden arkalarına bakmadan yürüyemez oldular."

 

Ve Hüseyin Şimşek işte böylece geri dönülmez bir yola girmiştir artık.

 

Sicili kabarmaya başlamıştı.

 

İnternet sitelerinin serverları değiştiğinde bazı bilgiler kaybolabiliyor.

 

Bundan uzun yıllar önce Hikmet Şahin’in ölümünün perde arkasının bir bölümünün anlatıldığı 3 serilik bir yazı hazırlamıştım.

 

Aktarmalar sırasında kaybolmuş!

 

Onları tekrar yayına sokayım ve uzunca da olsa bir “kabadayı” öyküsü olsun bari bu.

 

En son da yeni gelen mektubu yayınlayarak şimdilik tarihe bir not daha düşeyim.

 

(1)

 

 

Bursa Büyükşehir Belediye eski Başkanı Hikmet Şahin’in ölümünün üzerinden uzun bir zaman dilimi geçti.

 

Ancak Bursa’da bazı çevreler, içinde pek çok karanlık nokta barındıran bu cinayeti sanki unutturmak ister gibi bir tutum içerisindeler.

 

Bendeniz  pek çok isimle görüştü ve mahkeme dosyalarına kadar girerek Hikmet Şahin cinayetinin perde arkasını sizler için yazdı.

 

İşte, Şahin Cinayeti’yle ilgili hiçbir yerde yayımlanmayanlar…

 

Bir önceki senenin, tam 9 gün sonrasına denk düşen 2 Mayıs 2009 tarihi…

 

Karlı ve soğuk bir kışı geride bırakan İnegöl, artık bahara uyanmakta…

 

 

Sokaklar cıvıl cıvıl insan kaynıyor.

 

 

Boğazova ve Oylat dağlarından gelen çiçek kokuları dört bir yanı çoktan sarmış bile.

 

 

Karlıova İş Hanı’nında bulunan İpek Et Pazarı’nın önünde hemen kaldırıma kendisi için konmuş taburede oturan orta yaşlı bir adam bir yandan çayını yudumluyor, diğer taraftan da kızgın güneşin altında, artık ağırlığını iyice hissettiren baharın ve mevsimle  cilveleşen İnegöl’ün tadını çıkarıyor.

 

 

Arkadaşı M.Ç’yse bu ziyaretten oldukça memnun çünkü, gelen kişi öyle alelalade biri değil tam aksine, bölgenin lafı sözü çok geçen  ünlü kabadayılarından Hüseyin Şimşek’ten başkası değildir.

 

 

……….

 

 

Özellikle cezaevi usülu söylenen demli “küçük” ilk çaylar içilmiş, boşalan bardaklar tabaklarıyla birlikte yere konduktan sonra ikincileri beklenirken geçirilecek zamana eşlik etmeleri için gümüş imameli Oltu taşından tesbihler çıkarılmış, keyifli keyifli sallanılmakta ve geçmişin küllenmiş anılarından dem vurulmaktadır artık.

 

 

İşte tam bu sıra, yolda yürüyen kalabalığın arasından genç insan kılığında iki cellat belirir önlerinde!

 

 

Belli ki yine kılık değiştiren Azrail, Hüseyin Şimşek’in ölüm emrini “Gürcü kökenli” bu iki gence vermiş ve gidin infaz edin demiştir!

 

 

Her şey birkaç saniye içinde olup biter.

 

 

Ellerine tutuşturulan Glock marka suikast silahlarıyla, yine bir zamanların ünlü kabadayısı Benli Halil’in yeğeni olan Hüseyin Şimşek’i çarpraz ateşe tutan bu iki cellat, kalabalığın tüm  feryatlarına rağmen ortalığı kan ve barut kokusuna bulamakta bir an bile tereddüt etmezler.

 

…………

 

 

İlk kurşunlar Hüseyin Şimşek’in önce karnına, sonra da göğsüne isabet eder.

 

Ancak Şimşek öyle bir silahşördür ki, görgü tanıklarından birisi daha sonra aynen şunları anlatacaktır:

 

 

“Karnına yediği ilk kurşunla birlikte sarsıldı, göğsüne isabet eden ikincisiyle öne doğru yıkıldı. O saniye, “adam kesin öldü” diye düşünürken aynen filmlerdeki gibi elini beline attı, silahını çıkardı, yere düştüğünde tabancasını belinden çıkarmış, ilk mermiyi namluya vermiş ve karşısındaki iki kişiye ateş etmeye başlamıştı bile!..”

 

 

 

 

 

 

Sadece o mu?!.

 

 

Aldığı onca yaraya rağmen ayağa kalkar ve iki eliyle kavradığı silahıyla ateş ederek cellatlarını kovalamaya başlar Hüseyin Şimşek!

 

 

O da daha sonra yine hastanede bir arkadaşına işte tam bu anı şöyle anlatacaktır:

 

 

“O iki cahil çocuğu vurmak benim için hiç sorun değildi!.. Rahatlıkla ikisini de öldürürdüm. Ancak, yolda kaçışan insanlar vardı. Mermilerin yanlışlıkla onlara isabet etmesinden endişelendim. Onun için de sadece korkutup kaçırmak amacıyla, başlarının üzerine doğru ateş ettim!..”

 

……………….

 

 

Peki, Bursa’da ve İnegöl’de nam salmış bu ünlü kabadayı Hüseyin Şimşek’i kim vurdurtmuştu?

 

Dahası, alemdeki racona göre yarım kalan bir iş asla tamamlanmadan bırakılmazdı!

 

 

Bırakılmazdı çünkü, yaralı kalan bir arslan o hışımla mutlaka avcıya geri döner ve yapacağını yine yapardı.

 

 

İşte Hüseyin Şimşek İnegöl Devlet Hastanesi’nde geçirdiği tedavi günlerinde hep şunu düşündü ve sorguladı sevgili okur:

 

 

“Beni kim vurdurdu, beni kim vurdurdu, beni kim vurdurdu?!..”

 

 

Ve artık aradan geçecek tam 6 ay sonra, Bursa Büyükşehir Belediye eski Başkanı Hikmet Şahin’i, Hüseyin Şimşek tarafından bacağından vurulduktan sonra talihsiz biçimde ölüme götürecek olaylar silsilesi işte tam bu noktada başlıyordu.

 

……………….

 

 

Hüseyin Şimşek hastaneden taburcu olduğunun daha üçüncü günü Ankara’ya gitti.

 

 

Çünkü, çok uzun yıllar önce intikam için işlediği bir cinayetle ilgili hasımları orada yaşıyordu.

 

 

Dayısı İnegöllü ünlü kabadayı Benli Halil üstelik de yakın koruması tarafından vurulup öldürülünce, o da gidip dayısının katilinin kardeşini öldürmüş ve ardından geçirdiği cezaevi günlerinden sonra da bu aleme ister istemez yatay geçiş yapmıştı.

 

 

Gerçi cezaevinden sonraki günlerde İnegöl’deki bazı tefecilerle vukuatları olmuş ancak çok uzun yıllar önce gerçekleşen bu olayların ardından ortaya ağırlığını koyunca da sözü dinlenen adam haline gelmişti.

 

 

Gece alemiyle, uyuşturucuyla, kadın-kız işiyle alakası yoktu.

 

 

Bu işlerden asla para kazanmıyordu.

 

 

Ticaretle uğraşıyor, daha sonra anlatacağımız gibi köfteci dükkanı işletiyordu.

 

 

Çevresiyse zaten O’nu asla mafya babası olarak görmüyor tam aksine, mağdur edilen mazlumların gidip dertlerine çare bulacakları sözü dinlenen, ağırlığı olan dayısı gibi bir “kabadayı” olarak tanınıyordu.

 

………………...

 

 

Ankara’dan döndü.

 

 

Gidip hasımlarını bularak görüşmüş ve dönüşte yine yakınlarına şunları söylemişti:

 

 

“Onlarda bu işi yapacak, yaptıracak enerjiyi göremedim!.. “

 

 

Peki, kim vurdurmuştu kendisini?

 

 

Kim?

 

Merhum Hikmet Şahin’in kapısını çalmadan önce, Hüseyin Şimşek’in defterinin ikinci sırasına kayıtlı, Bursalıların çok yakından tanıdıkları bir isim daha vardı sevgili okurlar:

 

 

“S. Holding Yönetim Kurulu başkanı C.S.

 

 

(2)

 

 

 

Hikmet Şahin cinayetiyle ilgili sır perdesini aralamaya devam ediyoruz…

 

Kentimizin ünlü işadamı, dönemin  gözde ismi C.S’nin, Hikmet Şahin’i vuran Hüseyin Şimşek’le ne ilişkisi vardı?

 

Hüseyin Şimşek’e düzenlenen suikastte kullanılan Glock marka silahlardan diğeri kimin arabasında çıktı?

 

Eski bir İnegöl belediye başkanının Hüseyin Şimşek’le husumeti neydi?

 

İşte, İnegöl’den, Bursa’ya uzanan olaylar silsilesi.

 

Peki neydi, Hikmet Şahin’i vuran ünlü kabadayı Hüseyin Şimşek’in, kentimizin tanınmış işadamlarından CS’le aralarındaki ilişki?

 

 

Dahası, Hüseyin Şimşek “kendisini vurdurduğunu” düşündüğü insanların ikinci sırasına neden Onu koymuştu?

 

 

Onu az sonra anlatacağız ama…

 

 

Tam o sıralar İnegöl’de, içinde Kalaşnikov tüfekler ve Glock marka suikast silahları bulunan o siyah lüks Mercedes polis tarafından durdurulup, içindekilerin de yakalanmasaydı Holding Yönetim Kurulu Başkanı’nı bir hafta yakın takibe alan Hüseyin Şimşek, Hikmet Şahin’i değil, kesinlikle CS’yi vurmuş olacaktı ve belki bu gün aramızdan ayrılacak kişi Şahin değil de, S. olacaktı!..

 

……………..

 

 

Hüseyin Şimşek tam 7 yıldır CS’ye ait bir AVM’de, Besler Köftecisi’nin Bursa Şubesini işletiyor ve hiç kira ödemiyordu!..

 

 

Buna karşın CS’in, Hüseyin Şimşek’ten neden hiç kira istemediği, neden hiçbir adli takibat başlatmadığı da ayrı bir muamma?

 

 

Ancak şunu da biliyoruz ki, S’yle, Şimşek’in aralarından su sızmıyor hatta Hüseyin Şimşek sık sık Holding’in yönetim binasında görülüyordu.

 

 

Söz konusu kira borcu da hiç önemli bir rakam değildi zaten, topu topu 180 milyon civarında bir şey, hepsi o kadar!..

 

……………….

 

 

Para önemli değildi sevgili okurlar ama şurası bir gerçek ki, Hüseyin Şimşek son zamanlarda “S” için epey bir sıkıntı yaratmaya başlamıştı.

 

 

AVM’nin daha çok ilgi görmesi için düzenlenecek kampanyalara engel oluyor, hatta orasını Outlet merkezi yapmak isteyen holding  Grubu, Şimşek’in fevri tavırları yüzünden buna bir türlü fırsat bulamıyordu.

 

 

Hüseyin Şimşek’in oradan çıkıp gitmesi için devreye hatırı sayılır bir dost sokuldu.

 

 

O dostsa, Kent Merkezi Alışveriş Merkezi inşaatı ve işletmesini S.  Grubu’na veren ve bu sürecin ardından CS’yle çok yakın bir ilişki içerisine giren İnegöllü Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin’den başkası değildi.

 

………………….

 

 

“Çık kardeşim” dedi Hikmet Şahin, Hüseyin Şimşek’e, “adamları sıkıntıya sokma…

 

Biz sana her şekilde yardımcı oluruz.”

 

 

“Ol o zaman” dedi Hüseyin Şimşek, Hikmet Şahin’e, “Senin –topçunun-(!) Kent Merkezi AVM’de 30 tane dükkanı var, madem ver onlardan birini bana?!.”

 

 

Vermedi Hikmet Şahin.

 

 

Nitekim Hikmet Şahin, Hüseyin Şimşek tarafından vurulmadan 10 gün önce Korupark’ta kendisiyle karşılaşacak, bir kenarda ayaküstü konuşup ayrılmalarının ardından Şahin, beraberindeki bir yakınının sorusu üzerine ona şunu söyleyecekti:

 

 

“İnegöl’de kendini mafya sanan, bir adam işte!..”

 

 

…………………..

 

Şahin cinayetinin perde arkasına ilişkin yazılarımın bu günkü bölümünün hemen başında, “Belki de CS’nin hayatını kurtaran siyah lüks bir Mercedes arabadan” söz etmiştim.

 

 

Araçtakilerin ve içindeki silahların yakalanmasıyla birlikte Hüseyin Şimşek’in ilgisi S’den derhal o noktaya dönüyor ve bu kez de siyah aracın çevresindeki insanları araştırmaya başlıyordu!

 

 

Çünkü, kasap dükkanının önünde kendisini vuran gençlerden biri daha sonra silahıyla birlikte teslim olmuş ancak, diğeri yakalanamamıştı.

 

 

İşin can alıcı noktasıysa şuydu:

 

 

Hüseyin Şimşek’i vuran Glock marka silahlardan diğeri, İnegöl’de yakalanan siyah Mercedes’in içinden çıkmıştı!..

 

………………….

 

 

Peki, kime aitti bu lüks siyah lüks Mercedes?

 

 

Kime ait olduğundan önce, kimin altına çekildiğine bakmak lazım?

 

 

İnegöl’de, gece aleminin karanlık dehlizlerinde gezen –ismini değiştirerek ederek yazıyorum- EK isimli biri kullanıyordu arabayı.

 

 

Hatta öyle ki, aracın plakası bile isminin ilk harflerinden alınıyor ve  “EK” kodlu bu araba salına salına habire İnegöl caddelerinde dolaşıyordu.

 

Yine peki, kim, neden, hangi amaçla çekmişti bu arabayı EK’nin altına?

 

 

Mercedes’in ruhsatında adı yazan kişi, orman ürünü nakliyatı, kerestecilik ve mobilyacılık yapan yine İnegöl’ün tanınmış “Gürcü kökenli” işadamlarından –ismini yine değiştirerek yazıyorum-  HA’dır!..

 

 

Hüseyin Şimşek kafasındaki bağlantıları birbirine eklemeyi sürdürür:

 

 

HS’ysa, yine İnegöl’ün eski yöneticilerinden C.A’ın kuzeniyle iş ortağıdır!..

 

 

“HA” üzerinde büyük bir etkisi olan CA’ınsa , Hüseyin Şimşek’le ciddi bir sorunu vardır!..

 

 

Oylat kaplıca bölgesindeki moteline ek inşaat izni ve içki ruhsatı gibi ek haklar  isteyen C. buna muaffak olamamış, daha sonra da garip bir şekilde oradaki kaplıcaları işletme hakkını elinde tutan Oylat AŞ’nin yönetim kurulu başkanı, CA’nın bir akrabası tarafından camiden çıkarken vurulmuştur!..

 

 

CA’nın Hüseyin Şimşek’le arasındaki soruna gelince…

 

 

Bu olayın ardından “ağırlığını koyan” Hüseyin Şimşek gidip, Oylat AŞ yönetim kurulu başkanının otelinde kalmaya başlamış ve bir nevi racon kesmeye girişmiştir!..

 

 

Çünkü, İnegöl’de Gürcü oluşumunun yaptığı her icraattan başı sıkışan direkt Hüseyin Şahin’e gitmektedir!

 

…………………

 

 

İşler garip ve çetrefilli bir hal almaya başladı, değil mi sevgili okurlar?

 

 

Gerçekte de hiçbir şey göründüğü gibi değildir zaten!

 

 

Artık, meselenin merhum Hikmet Şahin’le ilgili yanına doğru geliyoruz.

 

 

Ama bu gün son olarak şunu sormadan da edemiyoruz:

 

 

Siyah Mercedes ve içindekilerin akıbeti ne oldu?

 

 

(3)

 

 

Evet, sevgili okurlar…

 

 

Bursa Büyükşehir Belediye eski Başkanı Hikmet Şahin’i vuran İnegöllü ünlü kabadayı  Hüseyin Şimşek’e bu olaydan tam 6 ay önce bir suikast düzenlenmiş, arkadaşının kasap dükkanının önünde çay içerken ellerinde Glock marka silahlarla karşısına dikilen iki gencin çarpraz ateşe tuttuğu Şimşek, olaydan yaralı kurtulunca kendisini vurduranların kim olduğunu araştırmaya girişmişti.

 

 

Çünkü biliyordu ki, bu alemde yarım kalan hiçbir iş tamamlanmadan bırakılmaz!

 

 

İlk önce Ankara’daki hasımlarını buldu Hüseyin Şimşek.

 

 

Onlarda bu işi yapacak, yaptıracak enerjiyi görememişti!

 

 

Daha sonra, Holding Yönetim Kurulu Başkanı CS’e yöneldi.

 

 

S’yi bir hafta boyunca yakın takibe aldı.

 

 

İşte tam o sıra İnegöl’de, içinde Kalaşnikov tüfekler ve Glock marka silahlar bulunan o siyah lüks Mercedes araba yakalanmasaydı ve Glock’lardan birinin Hüseyin Şimşek’i vuran silah olduğu tespit edilmeseydi eğer; CS kesinlikle Hikmet Şahin’in akıbetine uğrayacak ve belki de aramızdan ayrılacak kişi Şahin yerine, Sönmez olacaktı.

 

 

 

………………

 

 

Önceki yazımda bu  ayrıntıları paylaştım.

 

 

Siyah Mercedes, arabayı kullanan kişi, aracın gerçek sahibi, ortağı, Oylat’ta yaşanan rant krizi, İnegöl’deki Gürcü-yerli çatışması, işte tüm bunlar Hüseyin Şimşek’in dikkatini bir süreliğine İnegöl’e çekmiş ve kendi kafasında kendisine düzenlenen suikastin ayrıntılarını oturtmuştu artık!

 

 

Hele bir de Hikmet Şahin’in, şahsını kastederek ki, -mutlaka sulh yolunu önermiştir Hikmet Şahin- “Halledin bu sorunu!” diyerek İnegöl’deki dostlarına mesaj gönderdiği şeklinde bir bilgi ulaşınca kendisine, iyice deliye dönmüş ve ne yapması gerektiğini düşünmeye başlamıştı?

 

 

Kurtlar Vadisi İnegöl’de işler iyice karışmıştı.

 

 

Oradakilere yönelse hedef büyüyecek ve ardından da tam bir çatışma çıkacaktı.

 

 

Mutlaka bir yanıt vermeliydi.

 

 

Kendisini büyük bir gerilim içerisinde hissediyordu.

 

 

Ve hedef olarak, İnegöl’deki Gürcüler’in abisi, sözü dinlenen büyüğü konumundaki Hikmet Şahin’i seçti.

 

………………...

 

 

O gün Hüseyin Şimşek’in arabası, Hikmet Şahin’e ait Bursa-Yalova Yolu’ndaki mobilya mağazasının önünde durduğunda hiç kimse az sonra yaşanacakları tahmin bile edemezdi.

 

 

Araçtan yalnız bir adam inmiş, doğruca mağazaya yönelmişti.

 

 

Girişte “Şahin’in nerede olduğunu” sordu, “Yukarıda, geldiğinizi haber verelim” dediler.

 

 

Hiç dinlemedi, merdivenleri çıkarak üst kata doğru yöneldi.

 

 

Yukarıda Hikmet Şahin’le burun buruna gelmişlerdi.

 

 

Ve işte o an Hüseyin Şimşek’i karşısında gören Şahin, hiçbir şey söylemeden –belli ki silahını almak için- odasına doğru koşturmasaydı, karşısındakini yatıştırarak konuşmayı tercih etseydi eğer, belki de o talihsiz olay hiç yaşanmamış olacak ve Hikmet Şahin bu gün aramızda olacaktı; ama birden sol taraftaki odaya doğru yöneldi!

 

 

Tabii, Hüseyin Şimşek de arkasından!

 

 

İlk mermi, Şahin masasına oturup, çekmecesine uzanır uzanmaz  geldi.

 

 

Yaşadığı şaşkınlık ve şokla ancak “Hüseyin, Hüseyin, Hüseyin…” diyebildi Hikmet Bey!..

 

 

Ardından ikinci mermi!

 

 

Döndü, personelin şaşkın bakışları arasında çıktı ve arabasına binip İstanbul istikametine yöneldi.

 

 

Kamera kayıtlarına göre giriş ve çıkışı sadece 118 saniye sürmüştü!..

 

………………….

 

 

Öldürmek için ateş etmemişti Hüseyin Şimşek.

 

 

Amacı kendince gözdağı vermekti.

 

 

Ancak, bacağındaki atar damarı parçalanan ve 10 gün sürecek yaşam mücadelesi sonunda hayatını sadece aşırı derece kan kaybından yitirecek olan Hikmet Şahin’in şansızlığı şuydu:

 

 

Kendisine ateş edilen silah Glock markaydı!..

 

 

Başka bir silahla yaralansaydı eğer, bu tür vaklarda damar esneyerek insan mermiden kurtuluyor ve sadece kas yaralanması gerçekleşiyordu.

 

 

Oysa Glock’larda mermi çekirdeğinin namludan çıkış hızı çok yüksekti ve Hikmet Şahin’in ne yazık ki atar damarı parçalanmıştı.

 

………………….

 

Sonra, 200 metre ileride araç değiştiriyor Hüseyin Şimşek.

 

Arabalı vapurla İstanbul’a geçerken silahı da denize atıyor.

 

Ardından sahte kimliğini kullanarak uçakla İzmir, oradan da Antalya’ya gidiyor.

 

 

Bursa Polisi için, sahte kimlik temin eden kişiyi bulup konuşturmak hiç de sorun olmuyor.

 

 

Ve elleriyle koymuş gibi bulup getiriyorlar Şimşek’i, Lara’da kaldığı otelden.

 

 

Uzunca bir incelemenin ardından Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı olayı “organize” bir eylem olarak değerlendirdi ve pek çok kişi bu pakete dahil edilerek dosya, İstanbul DGM’ye gönderildi.

 

 

Yargılama sürecini hep birlikte izleyip gördük ancak, bana garip gelen şu:

 

“Ne kadar eleştirirseniz eleştirin, Ak Parti adayı olarak seçilen ve bence Bursa’ya çok önemli hizmetleri dokunan Hikmet Şahin neden yine partilileri tarafından adeta unutturulmak isteniyor?

 

 

SON MEKTUP

 

 

Dediğim gibi, Hüseyin Şimşek’le uzun süredir mektuplaşıyor, sohbet ediyoruz.

 

Hatta arkadaşlığımız daha öteye gitti.

 

Yüreğindeki yumuşak yüzünü ve “KADER’in” O’nun için ördüğü elden gelmeyen yaşanmışlıklarını gördüm çünkü.

 

Bu yazılar bir kenara kopyalanması gereken yazılar.

 

Yayınlanabilecek bazı bölümlerini sizlerle de paylaşayım:

 

 

 

 

Değerli dostum Mehmet Ali Yılmaz,

 

Delikanlı diyarı gakgoş ELAZIĞ 2 Nolu Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nden sevgi ve selamlar.

 

Seneler hızla geçti ve yaklaşık 15 senedir cezaevindeyim.

 

 

 

 

 

Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla hazırlanan “Geniş Kapsamlı İnfaz Yasası” önümüzdeki aylarda çıkacak.

 

Çok sevdiğim Bursa’ya kavuşacağım.

 

Rahmetli Hikmet Şahin’in ölümünde en büyük pay sahibi “rahmetliyi kışkırtarak” benim vurulmamı sağlayan mirasyedi kağıttan kaptan CS’in…

 

Çok büyük cezalara bağlanınca bizi yok sayan sözde dost ve yakınların…

 

Sevdiklerime ve gerçek dostlarıma sıkıntı yaşatanların…

 

Kantarın topuzunu kaçıranların…

 

Rantiyeyle halkımızın, Bursa’mızın hakkını yiyen kibirli zorbaların…

 

Mafya bozuntularının…

 

Gençliğimizi uyuşturucu batağına çekip, toplumumuzun ahlak değerlerin temeline dinamit koyan zehir tacirlerinin…

 

Suça meyilli gençlerimizi uyuşturucuyla beyinlerini uyuşturarak, hayal mahsulü vaatler verip, (Alamut Kalesi’ni mutlaka okuyunuz) Hasan Sabbah’ın yaptığı gibi suç makinesi haline getirip kullandıktan sonra ortada bırakanların da “armuduna koyacağım”!..

 

 

Değerli dostum,

 

Bursa Ilıcalar’da 2009 yılında benzinlik yapmak için çok ideal kupon satılık bir arsayı keşfeden, gerekli belgeleri dosyalayıp, Hikmet Şahin’e bizzat elden veren …(Bu kişinin HÇ  olduğunu sanıyorum.)

 

Gelecek –olumlu- haberi beklerken bahsi geçen arazinin Hikmet Şahin’in bir yakını tarafından hemen ertesi gün satın alındığını(!) öğrenince bunu hazmedemeyip uykuları kaçan, bana bizzat yüz yüze bu konuyla alakalı şikayetini ileten, zaten aramızın açık olduğu Hikmet Şahin’le bu konu yüzünden daha da derin bir husumet oluşturan

 

Zaten CS’nin sürekli ajitasyonuna maruz kalan rahmetli Hikmet Şahin’in bu konu ve benzer konulardan bana karşı husumeti olduğunu düşünürsek…

 

Ölümüne giden yolda baş sorumlusu mirasyedi CS olsa da…

 

İnegöl girişinde petrol işi yapan tanınmış mobilyacı HÇ’nin de Hihmet Şahin’in ölümünde pay sahibi olduğu açıktır…

 

Bu yaşananlara dönemin (….) Genel Sekreteri RA da şahittir.

 

“İNTİKAM ÇOK KUVVETLİ BİR DUYGUDUR, UĞRUNA ÖLMEYE BİLE DEĞER-HÜSEYİN ŞİMŞEK)

 

 

Değerli dostum,

 

Bana ve aileme atalarımdan miras olarak kalan İnegöl Belediyesi’nin önündeki değerli mülkü –bir süre önce- “S” işletmesinin sahibine 1 milyon 300 bin dolara sattım.

 

Parasını elden aldım.

 

Bu sattığım değerli mülk 212 metrekaredir.

 

Yanımızda bitişik olan eski Jandarma karakoluna ait son derece değerli, ayrıca 1’nci derece SİT alanı, benim mülkümün en az 10 katı büyüklüğündeki bu kıymetli arsa, benim sattığım aynı şahsa 200 bin lira gibi çok komik paraya  ki, bu günün parasıyla sadece 130 bin dolara aynı şahsa satıldı.

 

Benden aldığı mülk 1’nci derece SİT alanı arsanın bir bölümüyle birleştirip, inşaat ruhsatı alınarak son derece usulsüz şekilde, devasa ve çok değerli bir mülk haline getirildi.

 

Ayrıca 1’nci derece SİT alanındaki jandarma binasının yıkılıp, yenisinin yapılması gerekirken bu da yapılmadı.

 

Bütün usulsüzlükler İnegöl’ün orta yerinde yapıldı ve halen orta yerde duruyor.

 

Peki bunlar nasıl yapıldı?

 

15 Temmuz darbe girişiminden sonra gerçek ortaya çıktı.

 

“S” Firması’nın sahibi FETÖ’nün İnegöl sorumlusu çıktı.

 

İnegöl halkı tarafından bina taşlandı.

 

“S” Firması’nın patronu FETÖ’den ceza alıp, cezası onandı.

 

Ancak her paralı FETÖ gibi kapağı yurt dışına attı.

 

Şu an firari ancak, yaptığı devletimizi son derece zarara uğratan, milyonlarca dolar kayba uğratıp, üstüne yattığı mülkün halen sahiplik ve işletmesini çocukları devam ediyor.

 

Şimdi soruyorum…

 

Bu devletin SİT alanındaki son derecede değerli mülkünü Anıtlar Kurulu’nun da onayıyla kimler bu FETÖ’nün İnegöl sorumlusuna sattı?

 

Onda birlik kısmı bile benden 1 milyon 300 liraya alınan mülk nasıl oldu da 130 bin dolar gibi bir meblağa peşkeş çekildi.

 

Bu alanı benden aldığıyla birleştirip, inşaat ruhsatını kim verdi?

 

Tüm bu yolsuzlukları yapanlarında FETÖ’nün kripto üst düzey elemanları olduğuna şüphe yoktur.

 

Gün gibi bahsi geçen usulsüzlük İnegöl’ün orta yerinde durmaktadır.

 

Tüm bu usulsüzlüklerin delil ve evrakları dosya halinde bende mevcuttur.

 

KARANLIKLARDA KOŞANLARIN DÜŞMELERİ KAÇINILMAZDIR.

 

Bu soygunu yapan MS fabrikasına unu da eski (…..) başkanı MA’dan almakta.

 

Ayrıca bu mülk (….’yla) komşu.

 

Bütün bu soygunu bilmesine rağmen susan, ayrıca O’nun zamanında sahte ruhsatla açılmış bahsi geçen fabrika öylece ortadayken, insanın aklına “Dilsiz Şeytan….) tanımı gelmiyor mu?

 

Değerli dostum,

 

İnegöl girişinde 1995 yıllarında 1’nci sınıf tarım arazisine kendisinin düzenlediği sahte evraklarla tekstil fabrikası kurarak uzun seneler boyunca Ukrayna ve Rusya’da, Türkiye’de çalışırlarken tanıştığı kadınlara kurdurduğu şirketlere düşük ölçekli tekstil ürünlerinin değerini yüksek göstererek Rusya ve Ukrayna’ya yaptığı ihracattan büyük paralar kazanıp, devletimizi milyarlarca lira zarara uğratıp, Bu kazandığı paralarla zorda kalmış iş insanlarının kanını emerek tefecilik faaliyetini yürüten kaç tane bu derecede akıllı sözde iş adamımız vardır?

 

Acaba son olarak bu günlerde bankalardan aldığı milyonlarca dolar krediyi ödememek için konkordato ilan etmeye hazırlanan Kaç tane akıllı iş adamımız vardır acaba diye düşünüyor insan.

 

KARANLIKLARDA KOŞANLARIN DÜŞMELERİ KAÇINILMAZDIR.

 

Organize sanayi bölgesine milyonlarca dolar verip fabrika kuranlar enayi…

 

(Gemlik’i Bizans’tan kurtaran Osmanlı komutanın adını taşıyan mahalle içine kurulansa faaliyetine devam ediyor.)

 

 

Değerli dostum,

 

Genç gardaşlarım,

 

Gerçek kabadayılık

 

Yüce yaratıcı Allah’a C.C. ve yarattıklarına karşı her anlamda haddini bilmektir.

 

Bundan Gayrısı sen-ben kavgasıdır.

 

Perde kalkarsa ne sen kalırsın ne de ben.

 

Bunu bilen söylemez, söyleyen bilmez.

 

Değerli dostum,

 

Sizin aracılığınızla Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a seslenmek istiyorum.

 

Hukuksuz ve yönetmeliğe aykırı kararlar verdikleri için özel yetkili mahkemelerin FETÖ üyeliğinden ya ihraç edilmiş ya da halen cezaevinde bulunan sözde hakim ve savcıların vermiş oldukları kararların yeniden gözden geçirilmesini, bunların mağdur ettiği binlerce mahkum ve aileleri adına rica ediyorum.

 

Bu yazıları yazarken TV altyazısında 9 kahraman evladımızın Kuzey Irak’ta şehit olduğuna dair haberle sarsılıyorum.

 

Şehitlerimizin acısını tüm kalbimle hissediyorum.

 

Yaralı 4 askerimize acil şifalar diliyorum.

 

Acılı ailelerine Allah C.C’den sabır diliyorum.

 

Emperyalist güçlerin maşası olan alçak terör örgütü PKK’yı lanetliyorum.

 

Dört bir yanımız ateş çemberi.

 

Böyle bir dönemde Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Başbuğ Devlet Bahçeli’nin devletimizin başında olmasının  Türkiye için ne büyük bir şans olduğunu bizzat yattığım bu terör hapishanesinde gözlemliyorum.

 

Emperyalist güçlerin kurduğu bütün tuzakları ESRA’U MEKREN olan Allah C. C. Bozacak ve başlarına ters geçirecektir.

 

Bundan zerre kadar şüphem yoktur.

 

ALLAH’U A’LEM

 

En derin saygılarımla…

 

HÜSEYİN ŞİMŞEK”

 

   

Diğer Haberler